KABİR AZABI

Hamd Allâh’adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun zıddı ve dengi yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekanı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muhammed ﷺ O’nun rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muhammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kadîr yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. Allâhu Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿يَا أيُّها الّذين ءامنُوا اتَّقُوا اللهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللهَ إِنَّ اللهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ وَلا تَكونُوا كَالَّذِينَ نَسُوا اللهَ فَأَنْسَاهُمْ أَنْفُسَهُمْ أُولئِكَ هُمُ الفَاسِقُونَ لا يَسْتَوِى أَصْحَابُ النّارِ وَأَصْحَابُ الْجَنَّةِ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الفَائِزُون﴾

Manası: Ey imân edenler! Allâh’a karşı takvalı olun. Ve her nefis yarın için ne hazırladığına baksın. Allâh’a karşı takvalı olun. Şüphesiz ki Allâh yaptıklarınızı bilendir. Allâh’ın emirlerini terkedip böylece O’nun rahmetinden mahrum kalanlardan olmayın! İşte onlar, fâsıkların ta kendileridir! Cehennem ehli, cennet ehli ile bir olmaz! Cennet ehli ki, onlar kurtuluşa erenlerdir.

Sevgili kardeşlerim, bugünkü kelamımız berzah hayatı ve berzah hayatında olan şeyler hakkındadır. Rabbimiz şöyle buyuruyor:

﴿وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِى فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا﴾

Manası: Her kim zikrimden kaçınırsa şüphesiz ki onun için dar bir maişet vardır.

Peygamber efendimiz’in ﷺ bu âyet-i kerimeyi tefsir ettiği üzere, yani kim Allâh’a iman etmekten kaçınırsa şüphesiz ki, onun için kabirde dar bir hayat vardır.

İmam Tirmizi’nin rivayetine göre, Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:

“القَبْرُ رَوْضَةٌ مِنْ رِياضِ الجنَّةِ أَوْ حُفْرَةٌ مِنْ حُفَرِ النَّار

Bu hadis-i şerif, kabrin ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukur gibi olduğunu bildiriyor.

Sünen-i Nesai’de rivayet olunduğuna göre Seyyidetuna Aişe (radiyallâhu anhâ) şöyle demiştir:

Rasûlullâh’a ﷺ kabir azabı hakkında sordum. O ﷺ da şöyle buyurdu:

نَعَمْ عَذَابُ القَبْرِ حَقٌّ”

Manası: Evet, kabir azabı haktır.

Allâh’a ve rasulüne gerektiği gibi iman etmeyen insan ve bazı günahkar Müslümanlar için kabir azabı olduğunu tasdik etmek farzdır. İmam Ebu Hanife Fıkh’ul Ekber adlı kitabında şöyle demiştir: Kabrin sıkması ve azabı Allâh’a ve rasulüne gerektiği gibi iman etmeyen insan ve bazı günahkâr Müslümanlar için haktır.

Kabir azabını inkar etmek caiz değildir, bilakis kabir azabını inkar etmek küfürdür. İmam Mansur el-Bağdadi “El-Fark beyn’el-Firak” adlı kitabında şöyle demiştir: “Ehl-i sünnet ve‘l- cemaat kabir azabını inkar edenlerin (küfürlerinden dolayı) kabirde azap göreceklerini kesin olarak ifade etmiştir.”

Sevgili kardeşlerim, bu azap hem ruhen hem de bedenendir; ama Allâhu Teâlâ, kulun gayba iman edip de sevabının çoğalması için bunu insanların çoğunun görmesinden gizlemiştir. Kabirdeki hayatın hem ruhen hem de bedenen olmasına dair delil Seyyiduna Ömer hakkında rivayet edilen şu hadistir: Seyyiduna Ömer “Yâ Rasûlullâh, aklımız yerinde mi olacak?” dedi. Rasûlullâh ﷺ de şöyle buyurdu:

كَهَيْئَتِكُمُ الْيَوْم

Manası: Bugünkü haliniz gibi.

Bunun üzerine Seyyiduna Ömer (radiyallâhu anhu) bilmediği bir haberi duyduğu için susup konuşmayı bıraktı.

Kabir azabı hakkındaki delillerden biri de Allâhu Tebârake ve Teâlâ’nın şu kavlidir:

﴿النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا ءَالَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ العَذَاب﴾

Bu ayet-i kerimede kafirlere günün başlangıcında ve sonunda cehennemdeki yerlerinin arzolunucağı ve Kıyametin kopacağı günde de “Âl-i Firavun’u azabın en şiddetlisine sokun!” denileceği bildiriliyor.

“Âl-i Firavun”dan murad, Firavun’a küfründe ve şirkinde tabi olanlardır. İşte onlara günün başlangıcında ve sonunda cehennemdeki yerleri arzolunur ve korkuya kapılırlar. Bu arzolunuş, âyet-i kerimeden anlaşıldığı üzere kıyamet kopmadan öncedir; dolayısıyla ne ahirette ne de –açıkca görüldüğü gibi- ölmeden öncedir. Böylece bu arzolunuşun berzahta kabir müddetinde olduğu bilinir. Bu müddet ise, ölüm ile diriliş arasındaki müddettir.

Sevgili kardeşlerim, İmam Tirmizi Rasûlullâh’ın ﷺ şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

أكثِرُوا مِنْ ذِكْرِ هَاذِمِ اللذَّاتِ الموتِ فَإِنَّهُ لَمْ يَأْتِ عَلَى القَبْرِ يَوْمٌ إِلَّا تَكَلَّمَ فِيهِ فَيَقَولُ أَنَا بَيْتُ الغُرْبَةِ وَأَنَا بَيْتُ الوَحْدَةِ وأَنَا بَيْتُ التُّرابِ وأنا بَيْتُ الدُّودِ فَإِذَا دُفِنَ العَبْدُ المؤمِنُ ـ أَىِ الكَامِل ـ قَالَ لَهُ القَبْرُ مَرْحَبًا وَأَهْلا أَمَا إِنْ كُنْتَ لَأَحَبَّ مَنْ يَمْشِى عَلَى ظَهْرِى إِلَىَّ فإِذْ وُلِّيتُكَ اليَوْمَ وَصِرْتَ إِلَىَّ فَسَتَرَى صَنِيعِى بِكَ قَالَ فَيَتَّسِعُ لَهُ مَدَّ بَصَرِهِ وَيُفْتَحُ لَهُ بَابٌ إلَى الْجَنَّةِ وَإِذَا دُفِنَ العَبْدُ الفَاجِرُ أوِ الكافِرُ قَالَ لا مَرْحَبًا وَلا أَهْلا أَمَا إِنْ كُنْتَ لأَبْغَضَ مَنْ يَمْشِى عَلَى ظَهْرِى إِلَىَّ فَإِذْ وُلِّيتُكَ اليَوْمَ وَصِرْتَ إِليَّ فستَرى صنِيعىَ بكَ قالَ فَيَلْتَئِمُ عَلَيْهِ حَتَّى يَلْتَقِى عليهِ وَتَخْتَلِفَ أَضْلاعُهُ قال ـ أَىِ الرَّاوِى ـ قَالَ رَسُولُ الله صلى الله عليه وسلّم بِأَصَابِعِهِ فَأَدْخَلَ بَعْضَهَا فِي جَوْفِ بَعْضٍ قَالَ وَيُقَيِّضُ اللهُ لَهُ سَبْعِينَ تِنِّينًا لَوْ أَنَّ وَاحِدًا مِنْهَا نَفَخَ فِي الأَرْضِ مَا أَنْبَتَتْ شَيْئًا مَا بَقِيَتِ الدُّنيا فَيَنْهَشْنَهُ وَيَخْدِشْنَهُ حَتَّى يُفْضَى بِهِ إلَى الحِسَابِ.

Manası: Lezzetleri kesen ölümü çokça zikredin. Zira kabrin üzerinden hiç bir gün geçmez ki, konuşup şöyle demesin: “Ben, gurbet eviyim. Ben, yalnızlık eviyim. Ben, toprak eviyim. Ben, kurtlar eviyim.” Mü’min bir kul (yani kamil bir mü’min) defnedilince kabir ona şöyle der: “Merhaba, hoş geldin. Sen benim için üzerimde yürüyenlerin en sevimlisiydin. İşte bu gün sana kavuştum ve sen de bana gelmiş oldun. Senin için ne yapacağımı göreceksin. Sonra kabir, onun için gözünün alabildiği kadar genişler ve yine onun için cennete doğru bir kapı açılır. Facir veya Allâh’a ve rasulüne gerektiği gibi iman etmeyen kul defnedilince ise kabir ona şöyle der: “Merhaba yok, hoş geldin yok. Sen üzerimde yürüyen en nefret ettiğim kişiydin. İşte bu gün sana kavuştum ve sen de bana gelmiş oldun. Sana ne yapacağımı göreceksin. Sonra kabir o kişinin üzerinde birleşinceye kadar daralır. Kaburga kemikleri birbirine geçer. (Ravi dedi ki) Rasûlullâh parmaklarıyla bu durumu göstererek, onları içiçe sokup (mealen) şöyle buyurdu: Allâh ona yetmiş büyük yılan musallat eder. Eğer onlardan biri yeryüzüne nefesini salsa dünya kaldığı müddetçe yeryüzünde hiçbir şey yetişmez. Hesaba götürülünceye kadar onlar onu ısırır ve parçalarlar.

Mü’min kardeşlerim, kabrin sıkıştırması da kabir azabındandır. Kabrin duvarları kulu, kaburga kemikleri birbirine girene kadar sıkıştırır. Sağ taraftaki kaburga kemikleri sol taraftaki kaburga kemikleriyle birbirine geçer. Sevgili kardeşlerim, kim parmak kemiklerinin eğrilmesinin acısına tahammül edebilir ve kim elinin kırılmasının acısına dayanabilir ki!?. O zaman kaburga kemiklerinin birbirine geçmesinin acısı nasıl bir acıdır!?. Ey Allâh’ım, bizleri kabir azabından ve sıkıştırmasından koru.

Kabrin karanlığından ve vahşetinden rahatsız olmak da kabir azabındandır. Ayrıca Münker ve Nekîr’in kafire demirden bir balyozla vurması da kabir azabındandır. Eğer o balyozla bir dağa vurulsa dağ paramparça olurdu. Ona öyle bir vurulur ki, acısından attığı çığlığı insanlar ve cinler hariç etrafındakileri duyar.

Yılanların, akreplerin ve yerin haşerelerinin kula musallat olup cesedini ısırıp yemeleri de kabir azabındandır. “Müstedrak”ta Rasûlullâh’ın ﷺ bir facir için şöyle dediği rivayet edilmiştir:

ارْقُدْ مَنْهُوشًا، فَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلَّا وَلَهَا فِي جَسَدِهِ نَصِيب

Bu hadis-i şerif yerdeki hayvanların kabirdeki o facirin cesedini yiyeceğini bildiriyor.

İmam Taberâni de Rasûlullâh’ın ﷺ şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

وَيُسَلَّطُ عليهِ عَقَارِبُ وثَعابِينُ، لَوْ نَفَخَ أَحَدُهُم فِي الدُّنيا مَا أَنْبَتَتْ شَيئًا تَنْهَشُه

Manası: Ona öyle yılanlar ve akrepler musallat edilir ki eğer onlardan biri yeryüzüne nefesini salsa yeryüzünde hiçbir şey yetişmez.

Sevgili kardeşlerim, Ebu Dâvud, “Sünen”inde Berâ bin Âzib’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

Rasûlullâh ﷺ ile beraber Ensâr’dan bir adamın cenâzesine çıktık. Kabre geldiğimizde kabir henüz kazılmamıştı. Rasûlullâh ﷺ oturdu, biz de sanki başımızda kuş duruyormuşçasına onun etrafında oturduk. Rasûlullâh’ın ﷺ elinde bir çubuk vardı, onunla yeri eşeliyordu. Kafasını kaldırdı ve şöyle dedi:

اسْتَعِيذُوا باللهِ مِنْ عَذابِ القَبْرِ، استعيذُوا باللهِ من عذابِ القبرِ

Manası: Kabir azabından Allâh’a sığının! Kabir azabından Allâh’a sığının!

Sahih-i Muslim’de Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:

عُوذُوا بِاللهِ مِنْ عَذَابِ اللهِ عوذُوا بِاللهِ مِنْ عَذَابِ القَبْرِ عوذُوا بِاللهِ مِنْ فِتْنَةِ المسيحِ الدَّجَّالِ عُوذُوا بِاللهِ مِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ“.

Manası: Allâh’ın azabından Allâh’a sığının, kabir azabından Allâh’a sığının, Mesih Deccalin fitnesinden Allâh’a sığının, hayat ve ölümün fitnesinden Allâh’a sığının.

Ey Allâh’ın kulları, Allâh’tan korkun ve Allâh’a karşı takvalı olun. Geceleri, gündüzleri ve secdelerinizde korkuyla Allâh’tan kabir azabından korumasını dileyin. Şaşılacak şeydir ki, kabir azabını kesin olarak bilen ve buna iman eden birisi nasıl Allâh’ın emirlerini yerine getirmiyor ve haram işliyor!?.

Ey Allâh’ım bizleri kabir azabından ve cehennem azabından koru.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Hamd Allâh’adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muhammed’eﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh müminlerin vâlidelerinden, âl’den ve raşit halifeler Ebûbekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebû Hanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Ahmet ve sâlih evliyalardan razı olsun.

Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. Bilin ki Allâh veli kullarını kabir azabından ve kıyametteki korkutucu olaylardan emin kılmıştır. Allâhu Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿أَلَا إِنَّ أَولِياءَ اللهِ لَا خَوْفٌ عَليهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُون﴾

Bu âyet-i kerime, Allâh’ın veli kullarına hiçbir korkunun olmadığını ve onların üzülmeyeceklerini bildiriyor. Böylece hadis olarak söylenen şu sözün sahih olmadığı bilinir: Eğer kabrin sıkıştırmasından bir kimse kurtulsaydı Sa’d da kurtulurdu.” Onların iddialarına göre kafir ve Mü’min herkesi kabir sıkıştıracaktır. Hafız bin Cevzi, hadis olarak söylenen bu sözün zayıf olduğuna hükmetmiştir. Sonra bu söz Rasûlullâh’ın ﷺ şu sözüne de zıt düşmektedir:

الدُّنيا سِجْنُ المؤمِنِ وسَنَتُهُ فإِذَا فَارَقَ الدُّنيا فَارَقَ السِّجْنَ والسَّنَةَ

Bu hadis-i şerif, dünyanın Mü’min için zindan ve zorluklarla karşılaşacağı bir yer olduğunu, dünyayı terkettiğinde de zindanı ve zorluklarla karşılaştığı yeri de terkedeceğini bildiriyor.

Sad ibni Muâz’ın da veli olan büyük sahabelerden biri olduğu bilinir. Zira Rasûlullâh ﷺ onun fazileti hakkında şöyle buyurmuştur:

اهْتَزَّ العَرْشُ لِمَوْتِ سَعْدِ بنِ مُعاذ

-İmam Buhari Sahihinde rivayet etmiştir-

Manası: Sad ibni Muâz’ın ölümünden dolayı arş titredi.

Hâli böyle olan birisi, kabrin sıkıştırmasını hak etmez. Dikkatli olun!

Şunu da bilin ki Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmek ile emretmiştir.

اللهُمَّ صَلِّ على سيّدِنا محمَّدٍ وعلَى ءالِ سَيِّدِنا محمدٍ كما صلَّيتَ على سيدِنا إبراهيمَ وعلى ءالِ سيِّدِنا إبراهيمَ وبَارِكْ عَلَى سيدِنا محمَّدٍ وعلَى ءالِ سيدِنا محمدٍ كمَا باركتَ على سيدِنا إبراهيمَ وعلَى ءالِ سيدِنا إبراهيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مجيدٌ

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2)

Manası: “Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. (1) Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (2) (el-Hacc, 1. ve 2. ayet)

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul et. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmin.

Allâh’ın kulları! Allâh şüphesiz adaleti, ihsanı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasaklar. Düşünesiniz diye size öğüt verir. Farzları eda edin ve günahlardan kaçının! Allâh’tan mağfiret dileyin ve O’na tevekkül edin! Müttaki olun, Allâh üzüntünüzü ve sıkıntınızı kaldırır. Kamet getir!