Zekât Kimlere Verilir

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’e ve diğer Peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlü’nün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.

Allâh-u Teâlâ yüce kitabında şöyle buyuruyor:

﴿إِنَّمَا ٱلصَّدَقَٰتُ لِلفُقَرَاءِ وَٱلمَسَٰكِينِ وَٱلعَٰمِلِينَ عَلَيهَا وَٱلمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُم وَفِي ٱلرِّقَابِ وَٱلغَٰرِمِينَ وَفِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱبنِ ٱلسَّبِيلِ فَرِيضَة مِّنَ ٱللَّهِ وَٱللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيم

Manası: Sadakalar (zekâtlar); fakirlere, miskinlere, zekât toplayanlara, müellefet-i kulûbuhum, (İslam’a yeni girmiş kalpleri İslama daha da ısındırılmak istenen kişiler) hürriyetlerini satın almaya çalışan kölelere, borçlarını ödemekten aciz olanlara, Fî Sebîlillâh ve yolda kalanlara mahsustur. Allâh, zekâtı farz kılmıştır. Allâh Alîm’dir, Ḥakîm’dir.

(Et-Tevbeh suresi, 60. ayet)

Değerli Mü’minler! Bilin ki, zekât vermek İslam’ın en büyük emirlerindendir ve onunla alakalı hükümler vardır. Zekâtın geçerli bir şekilde verilmesi ve Allâh nezdinde makbul olması için bu hükümlere mutlaka riayet edilmesi gerekir.

Bu hükümlerden biri, zekât malının, Allâh-u Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de zikrettiği sekiz sınıftan başkasına sarf edilmesinin geçerli olmadığıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen bu sekiz sınıf şunlardır: Fakirler, miskinler, zekâtı toplamak ile görevli olanlar, Müellefet-i Kulûbuhum, anlaşmalı köleler, borcunu ödemekten aciz olanlar, Fî Sebîlillâh ve yolda kalanlar. Fakir, nafakasının temini başkasının üzerine farz olmayan ve ihtiyacının sadece yarısından azını karşılayabilendir; örneğin ihtiyacı on ise sadece dört bulabilen. Ancak nafakasının temini başkasının üzerine farz olması durumunda – örneğin oğlunun nafakası ile ihtiyaçları giderilen anne veya baba veya eşinin nafakası ile ihtiyaçları giderilen kadın – kendisine zekât verilmesi caiz değildir. Bundan, bir kadına sadece dul olduğu için veya çocuklarını tek başına yetiştiren bir kadın olmasından dolayı zekâtın verilmesi geçerli olmadığı anlaşılıyor. Eğer ihtiyaçlarını karşılayacak kadarını buluyorsa, ona zekât verilmez. Aynı şekilde, bir ihtiyara sadece yaşının ilerlemiş olmasından dolayı veya bir yetime, sadece yetim olmasından dolayı zekâtın verilmesi geçerli değildir. Nice kendilerine zekât verilen kimseler vardır ki, onlar hakikatte ne fakir ne miskindirler ne de zekâtı hak eden diğer sınıflar altına girmektedirler. Dolayısıyla selâmeti isteyen kimsenin zekâtı verme hususunda dikkatli olması gerekir. Ya bizzat kendisi zekâtı hak eden kimseye verir veya güvenilir bir insanı, zekâtı hak edenlere vermek üzere görevlendirir. Her insan güvenilir değildir. Bazı insanlar zekât malını bankaya koyuyorlar ve bu çeşitli sebeplerden dolayı caiz değildir: Birincisi, malın kendisinin değişmesidir. Zekâtta ise mutlaka malın kendisi verilmesi gerekir. İkincisi, malın bankaya koyulmasıyla zekât malı faiz malıyla karışmaktadır ve bu da caiz değildir. Ayrıca zekâtın verilmesi özürsüz olarak geciktirilmektedir ve bu da caiz değildir ve büyük günahlardandır.

Üzerine zekâtın farz olduğu zenginler Allâh’tan korksunlar. Öyleyse zekât mallarını, zekâtı vermesi İslam dinin kurallarına uygun olması için, nereye sarf ettiklerine baksınlar. Öyleyse zekâtın hükümlerini öğrenmeyen körü körüne hareket etmiş olur.

Ayette geçen ‘’Fî Sebîlillâh’’ ibaresinden maksat, herhangi bir hayırlı amel değildir. Eğer durum böyle olsaydı, zekâtı hak edenlerin sınıflarını sıralamanın bir anlamı kalmazdı, zira zekâtı fakirlere, miskinlere, borcunu ödemekten aciz olanlara veya anlaşmalı kölelere vermek zaten birer hayırlı ameldir. Ancak ayette ’vav’ harfi vesilesiyle bir sıralama mevcuttur ve bu, bir sınıfın diğer sınıftan ayrı olduğunu ifade etmektedir. Kadı Ebu Bekir İbnu’l Arabî ’Kur’ân’ın Ahkamı’ kitabında İmam Malik’in Fî Sebîlillâh ibaresinden maksadın herhangi bir hayırlı amel olmadığı, bilakis âlimlerin (Allâh onlara rahmet eylesin) beyan ettiği has bir masraf olduğuna dair görüş birliğini naklettiğini rivayet etmiştir.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’eﷺ ve diğer Peygamberlere olsun.

Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul et. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!