İsrâ‘ Mucizesi

Allâh-u Teâlâ yüce Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmuştur:

﴿سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَىٰ بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ﴾

Manası: Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muḥammed‘i) Mescid-i Ḥarâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh noksan sıfatlardan münezzehtir; O, herşeyi işiten ve görendir. (El-İsrâ‘ sûresi, 1. ayet)

Müslüman kardeşlerim! İsrâ‘, Kur’ân, Sünnet ve Müslümanların icmaı ile sabittir ve bundan dolayı İsrâ‘ mucizesine iman etmek farzdır. Peygamber Efendimizin ﷺ Mescid-i Ḥarâm’dan Mescid-i Aksâ‘ya gece yolculuğu, Efendimiz uyanık iken hem ruhen hem de bedenen gerçekleşmiştir. Bunu yaratmak, Allâh için zor bir şey değildir, şüphesiz O Tebârake ve Teâlâ her şeye kâdirdir. Bundan dolayı âlimler: „İsrâ‘ mucizesini inkâr eden kişi, Kur‘ân’ı yalanlamıştır ve Kur‘ân’ı yalanlayan kişi, Müslümanlardan değildir.“ demişlerdir. …

Yalan Yere Sufiliği İddia Edenlerden Uyarı

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlü’nün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.

Allâh-u Teâlâ yüce kitabında şöyle buyuruyor:

﴿يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَقُولُواْ قَوۡلا سَدِيدا﴾

Manası: Ey iman edenler, Allâh’tan korkun ve doğruyu söyleyin.

(El-Eḥzâb suresi, 70. ayet)

Allâh, mü’min kullarına doğru sözlülüğü emrediyor. Bu da dinimizin güzel gördüğü ve ikrar ettiği hakka muvafık olan bir sözdür. Ancak güzel ve doğru söz, dinde anlayışları olmayanların güzel söz olarak gördükleri değildir. Zira bunun gibiler, İslam dinine uygun olan sözü fasit olarak gördükleri gibi, fasit olanı güzel olarak ve yanlışı doğru olarak görebilirler. Bu ise, şer-î mizanı kaybetmelerinden ve meseleleri, nakil kurallarından uzak, yalnızca kendi görüşlerine göre kıyasladıkları için. Şeytan da onlara sözlerini ve amellerini süslemektedir ve onlar böylece bunun hak olduğunu zannediyorlar. Üstelik bunun için herhangi bir bedil görmüyorlar, bilakis onu müdafaa etmek için başkalarına karşı geliyorlar ve kendilerine karşı gelenleri ayıplıyorlar.

Onlar, üzerinde bulundukları şeyin, doğrunun zıttı olduğunu fark etmeyip bilmiyorlar. …

Seyyiduna Lukmân’dan Bazı Öğütler

Allâhu Teâlâ yüce kitabında şöyle buyuruyor:

﴿يَٰبُنَيَّ إِنَّهَآ إِن تَكُ مِثۡقَالَ حَبَّة مِّنۡ خَرۡدَل فَتَكُن فِي صَخۡرَةٍ أَوۡ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ أَوۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ يَأۡتِ بِهَا ٱللَّهُۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَطِيفٌ خَبِير ١٦﴾

-Lukmân sûresi, 16. Ayet-

Bu ayet-i kerimeden anlaşılıyor ki: Seyyiduna Lukmân oğluna Allâh’ın her şeye kadir olduğunu, Allâh’ın herşeyi bildiğini ve O’ndan hiçbir şeyin gizli kalmayacağını bildiriyor. Kul ahirette bir hardal tanesi ağırlığında olsa bile yaptığı her amelin karşılığını görecektir.

Müslüman kardeşlerim, işte bakın, Seyyidunâ Lukmân oğlunu şirkten uyarmış sonra da ona tevhid hakkında bir ders vermiştir. Bu, bizlere Cundub bin Abdillâh hadisini hatırlatıyor. Cundub bin Abdillâh dedi ki: ‘‘Allâh Rasûlü ile birlikte iken yeni yetişen gençlerdik. Kur’ân’ı öğrenmeden önce imanı öğrendik. Sonra Kur’ân’ı öğrendik ve onunla imanımız arttı.”

İman, diğer amellerden önce gelir; çünkü amellerden hiçbir amel Allâh’a iman etmeden kabul olmaz. Allâhu Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿وَمَن يَعۡمَلۡ مِنَ ٱلصَّٰلِحَٰتِ مِن ذَكَرٍ أَوۡ أُنثَىٰ وَهُوَ مُؤۡمِن فَأُوْلَٰٓئِكَ يَدۡخُلُونَ ٱلۡجَنَّةَ وَلَا يُظۡلَمُونَ نَقِيرا ١٢٤﴾

-En-Nisâ‘ Sûresi, 124. Ayet-

Manası: Erkekten veya kadından herhangi bir kimse, Mü’min olarak salih amellerden bir amel işlerse işte onlar cennete gireceklerdir ve bir çekirdeğin arkasındaki bir çukurcuk kadar bile zulme uğramayacaklardır. …

Allâh’a Tevekkül Etmek, Kâhincilik ve Arrâfcılıktan Uyarı

Allâh-u Teâlâ yüce kitabında şöyle buyuruyor:

﴿ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۚ وَعَلَى ٱللَّهِ فَلۡيَتَوَكَّلِ ٱلۡمُؤۡمِنُونَ ١٣﴾

Manası: Allâh’tan başka İlâh yoktur. Mü’minler Allâh’a tevekkül etsinler. (Et-Teğâbun suresi, 13. ayet)

Mü’min kardeşlerim; Allâh’a tevekkül etmek, yani Allâh’a güvenmek, kalbin farzlarındandır. O hâlde Allâh’a güvenmek kullara farzdır, çünkü O yararı ve zararı ve varlığa giren diğer şeylerin Yaratıcısıdır. Allâh’tan başka gerçek anlamda yararı ve zararı veren yoktur. İşte eğer kul buna inanıp kalbini buna alıştırırsa rızık ile ilgili hususlarda ve zararlı olan şeylerden güvende olmakta itimadı Allâh’a olur.

Tevekkül, kalbin Allâh’a güvenmesidir. Cüneyt Bağdadî radiyallâhu anhu şöyle demiştir: ”Tevekkül, gerçek güveni Allâh’tan başkası için duymamaktır.”