Mucize

Hamd Allâh’adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun zıddı ve dengi yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekanı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muhammed ﷺ O’nun rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muhammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kadîr olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. Allâhu Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿وَقَالَ ٱلَّذِينَ فِي ٱلنَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ٱدعُواْ رَبَّكُم يُخَفِّف عَنَّا يَوما مِّنَ ٱلعَذَابِ ٤٩ قَالُواْ أَوَ لَم تَكُ تَأتِيكُم رُسُلُكُم بِٱلبَيِّنَٰتِ قَالُواْ بَلَىٰ قَالُواْ فَٱدعُواْ وَمَا دُعَٰؤُاْ ٱلكَٰفِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَٰلٍ ٥٠﴾

Ğafir suresi, 49-50. ayetler

Bu âyet-i kerîme bize bildiriyor ki: Ateşte olanlar, cehennem bekçilerine «Rabbinize dua edin, bizden bir gün azabı hafifletsin.» derler. Cehennem bekçileri, “Size peygamberleriniz apaçık delillerle gelmemişler miydi!?.” derler. Onlar, “Evet.” derler. Cehennem bekçileri de derler ki: “Öyleyse kendiniz yalvarın. Şüphesiz iman etmeyenlerin duası boşunadır.” Şüphe yok ki, Allâh, rasûllerine ve imân edenlere dünya hayatında ve şahitlerin kâim olacakları günde yardım edecektir. O gün zalimlere, mazeretleri fayda vermez. Lânet de onlaradır ve yurdun kötüsü onlarındır.

Mü’min kardeşlerim, Allâhu Teâlâ peygamberlerinden her peygamberi, peygamberliğine ve doğruluğuna kesin olarak açıkça delalet mucizeler ile desteklemiştir. Mucize, peygamberlerin peygamberlik davasında doğru sözlü olduklarında dair bir alamet ve delildir. Her peygamberin mucizesi vardır. Mucize, peygamberliği iddia edenin davasına muvafık gelen olağanüstü, yani adete zıt olan olaydır. Mucize, kendisine aynısı ile karşı konulmaktan beridir ve meydan okumaya uygundur. Peygamberlik davasına muvafık olmayana mucize denmez. Peygamberliği iddia eden Müseylimet’ul-Kezzab’ın başına gelen olay bunun için bir örnektir. O, bir gözü kör olan bir insanın yüzüne elini sürünce diğer gözü de kör olmuştur. Onun başına gelen bu olay, onun davasına zıt olup, onun davasında yalancı olduğuna delalet eder ve onu desteklemez.

Sihir gibi, aynısı ile kendisine karşı konulan olay mucize değildir. Mûsâ peygamber (aleyhisselâm) zamanındaki firavun, Mûsâ peygambere (aleyhisselâm) meydan okuyarak büyük sihirbazlardan yetmiş sihirbazı topladı. Onlar ellerinde bulunan ipleri attıklarında insanlara o iplerin sürünen yılanlar olduğunu hayal ettiriyorlardı. Mûsâ peygamber (aleyhisselâm) asasını attı ve bu asa gerçek büyük bir yılana dönüşüp o sihirbazlar tarafından atılan ipleri yuttu. Böylece sihirbazlar bunun sihir olmadığını; olağanüstü, yani adete zıt bir olay olduğunu ve aynısı ile ona karşı koyamayacaklarını anladılar. Bunu, Mûsâ peygambere (aleyhisselâm) bir destek olarak veren, eşi ve benzeri olmayan âlemlerin Rabbi’dir. Bunun üzerine o sihirbazlar “Mûsâ ve Hârûn’un Rabbine iman ettik.” dediler. Firavun onların üzerinde bulundukları şeyi terkettikleri ve kendisinden izin almadan iman ettikleri için onlara öfkelendi; onları tehdit etti ve onlar için büyük bir ateş yaktı. Onlar ise Mûsâ ve Hârûn’un Rabbi’ne iman etmekten geri dönmediler ve firavun onları öldürdü.

Acayip olan, ama adete zıt gelmeyen olaylar mucize değildir. Peygamberlere kâmil bir şekilde tabi olan evliyalarda zuhur edip adete zıt gelen olaylar gibi, adete zıt gelen ama peygamberlik davasına bağlı olmayana mucize denmez. Bunlar, mucize olarak değil, keramet olarak isimlendirilir. Mucizeler iki kısma ayrılır: Birinci kısım, kendilerine peygamber gönderilen insanlar tarafından talep edilmeden meydana gelir. İkinci kısım ise kendilerine peygamber gönderilen insanlar tarafından talep edildiğinde zuhur eder. Buna bir örnek Sâlih peygamberin (aleyhisselâm) kavmidir. Sâlih peygambere (aleyhisselâm) kavmi, “Eğer sana iman etmemiz için bize gönderilmiş bir peygambersen, bu kayadan yavrusu ile beraber dişi bir deve çıkar.” dedi. Bunun üzerine Sâlih peygamber (aleyhisselâm) onlara o kayadan Allâh’ın izniyle yavrusu ile beraber dişi bir deve çıkardı. Her akıl sahibi anlar ki, bu alışılmış bir şey değildir. Bunun üzerine onlar dehşete düşüp ona iman ettiler. Sonra Sâlih peygamber (aleyhisselâm) onları o deveye zarar vermekten uyardı. Devenin suya gittiği günde onların hayvanlarının suya gitmemesi, Sâlih peygamberin (aleyhisselâm) kavminin imtihan olunduğu şeylerdendi. Bu deve o günde o kavme yeterince süt verirdi. Sonra dokuz kişi aralarında karar alarak o deveyi öldürdüler. Bunun üzerine üç gün sonra azap gelip onları ve onların kararlarına katılanları helak etti.

Efendimiz Muhammed’den ﷺ önce zuhur etmiş mucizelerden birisi de ^Îsâ peygamberin (aleyhisselâm) ölüleri canlandırmasıdır ki buna aynısı ile karşı konulmaz. O zamanda tıp ilminde mahir olmalarına rağmen onu yalanlayanlar ve ona iftira atanlar ona bu mucizenin aynısıyla karşı çıkamazlardı.

Mü’min kardeşlerim, bu âlem; Allâhu Teâlâ’nın varlığına bir işaret, yüce kudretine bir şahit ve O’nun bu âlemin müdebbiri olduğuna ve ortağı olmadığına, bu âlemde meydana gelen her şeyin O’nun kudreti, meşiyeti ve ilmiyle meydana geldiğine, O’nun her şeyi yoktan var ettiğine kati bir şekilde bir delildir. Peygamberlerde hasıl olup olağanüstü, yani ona zıt gelen olaylar Allâh’ın fiili ve kudretiyledir. Allâh bu mucizeleri onlara davalarındaki doğruluklarına bir destek olarak vermiştir. Mucize, kulun peygamberlik davasında doğru olduğuna işaret eder.

Örneğin Sâlih peygambere (aleyhisselâm) kavmi “Eğer peygambersen bize bu kayadan yavrusuyla birlikte dişi bir deve çıkar.” demiş, ve Sâlih peygamber (aleyhisselâm) de kavmine o kayadan yavrusuyla beraber dişi bir deve çıkarmıştır. Sâlih peygamberi (aleyhisselâm) doğrulama ve teyid etmek için olan bu olay şüphesiz ki sadece Allâh’ın kudreti ile meydana gelmiştir. Allâh bu mucizeyle onlara peygamberin söylediğinde doğru sözlü olduğunu gösteriyor. Aynı şekilde bütün peygamberlerin mucizeleri de böyledir. Bu mucizeleri Allâh peygamberlere onların doğruluklarına delil olması için vermiştir. Dolayısıyla kim peygamberleri yalanlarsa Allâh’ı yalanlamış olur. Ayrıca nasıl ki bu mucizeler, bu mucizeleri gören kişiler için peygamberlerin doğruluklarına kati bir delil ise, aynı şekilde bizler için de bir delildir; çünkü bir kısmı bize tevatür yoluyla ulaşmıştır. Eğer bazı mülhitler derlerse ki: “Bu mucizelerin peygamberlere ve onlardan olan Muhammed’de hasıl olduğunu nereden bileceğiz?” Biz de deriz ki: “Şüphesiz ki peygamber efendimizin ﷺ mucizlerinden hala aramızda bulunanı vardır. O da Kur’ân-ı kerîm’dir. Bazıları da yalan söylemeleri kabul olunmayacak şekilde farklı kesimlerden oluşan büyük bir topluluk önünde hasıl olmuştur. Peygamber efendimizin ﷺ parmaklarının arasından suyun fışkırması bunun için bir örnektir. Bu olay, çoğu insanın önünde açıkça bir defadan fazla hasıl olmuştur. Bunlar da bu olayı görmeyen farklı beldelerdeki büyük bir çoğunluğa anlatmışlardır ve bu haber bir topluluktan başka bir topluğa ulaşmıştır. Dolayısıyla onların bir yalan üzerine ittifak etmeleri imkansızdır. Bu da bizim görmediğimiz, şahit olmadığımız hasıl olan başka olaylar gibidir. Buna rağmen bizlerin bunun meydana geldiğini tasdik etmemiz gerekiyor. Örneğin: Birinci dünya savaşı, Harun Reşid gibi bir hakimin ve Napolyon’un varolduğunun bilinmesi, Japonya olarak bilinen bir beldenin olması. Bunlardan birisini reddeden, bunların varlığını inkar etmiş olur; inatçı olur ve sözünün ağırlığı olmaz. Aynı şekilde tevatür yoluyla bilinen peygamberlerin mucizelerini reddeden kişi de böyledir. Onun sözünde ağırlık görülmez; onun sözüne iltifat edilmez, ehemmiyet verilmez ve insanlar onu ahmak sayar. Bazı yalancılar da peygamber efendimiz Muhammed’in ﷺ getirdiği mucizelerin sihir veya aldatmaca olduğunu söylerler. Bu batıldır; çünkü daha önce zikrettiğimiz gibi sihre aynısı ile karşı konulur. O yalancılar ise Allâh’ın peygamberlere verdiği mucizelerden yalanladıkları hiçbir şeye aynısı ile karşı koyamadılar ve koyamazlar. Peygamberleri, kendi zamanlarından bu zamana kadar yalanlayanlardan biri, Sâlih peygamberin (aleyhisselâm), halkının talebi üzerine bir kayadan yavrusu ile birlikte dişi bir deve çıkardığı mucizenin benzerini getirebilir mi!? Onlardan biri İbrâhîm peygamberin (aleyhisselâm) atıldığı o büyük ateşe girebilir mi!? Yine onlardan biri Mûsâ peygamberin (aleyhisselâm) yaptığı gibi yapabilir mi!? Mûsâ peygamber (aleyhisselâm) asası ile denizi on iki parçaya bölmüştü ve o parçalardan her biri de büyük bir dağ kadardı. ^Îsâ peygamberi (aleyhisselâm) inkar edenler ve onu yalanlayanlar doğuştan kör olan birini ilaçsız iyileştirebilir mi!? O yalancılardan biri, peygamber efendimiz Muhammed’de hasıl olduğu gibi bir kütük parçasını herkesin duyacağı şekilde ağlatabilir mi!?

Peygamberlerin mucizeleri kati olarak sabittir ve onların doğruluklarına apaçık bir delildir. Dolayısıyla her peygamberin bildirdiğine iman etmek farzdır. Peygamber efendimiz Muhammed’i ﷺ yalanlayıp tevbe etmeyenlerin gidecekleri yer cehennemdir; peygamber efendimizden ﷺ önce gelen peygamberlere inanmayanların durumu da böyledir.

Allâhu Teâlâ yüce kitabında şöyle buyuruyor:

﴿فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَاءُو بِالبَيِّناتِ وَالزُّبُرِ وَالكِتَابِ الْمُنِيرِ كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ القِيامَةِ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيا إِلَّا مَتَاعُ الغُرورِ﴾

Bu âyet-i kerime bize bildiriyor ki: Eğer peygamber efendimizi yalanladılarsa, ondan önce apaçık deliller, hikmetli sahifeler ve aydınlatıcı Kitabı getiren peygamberler de yalanlanmıştı. Her nefis ölümü tadacaktır ve kıyâmet günü hesaba çekilecektir. Kim ki cehennemden uzak tutulup cennete girdirilirse, işte o, kurtuluşa erenlerdendir. Dünyâ hayâtı, sadece aldatıcı bir metadır.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Hamd Allâh’adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muhammed’eﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh müminlerin vâlidelerinden, âl’den ve raşit halifeler Ebûbekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebû Hanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Ahmet ve sâlih evliyalardan razı olsun.

Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Şunu da bilin ki Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmek ile emretmiştir.

اللهُمَّ صَلِّ على سيّدِنا محمَّدٍ وعلَى ءالِ سَيِّدِنا محمدٍ كما صلَّيتَ على سيدِنا إبراهيمَ وعلى ءالِ سيِّدِنا إبراهيمَ وبَارِكْ عَلَى سيدِنا محمَّدٍ وعلَى ءالِ سيدِنا محمدٍ كمَا باركتَ على سيدِنا إبراهيمَ وعلَى ءالِ سيدِنا إبراهيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مجيدٌ

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2)

Manası: “Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. (1) Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (2) (el-Hacc, 1. ve 2. ayet)

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul et. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmin.

Allâh’ın kulları! Allâh şüphesiz adaleti, ihsanı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasaklar. Düşünesiniz diye size öğüt verir. Farzları eda edin ve günahlardan kaçının! Allâh’tan mağfiret dileyin ve O’na tevekkül edin! Müttaki olun, Allâh üzüntünüzü ve sıkıntınızı kaldırır. Kamet getir!