„Kim bir müminin dünyalık sıkıntılarından birini giderirse …“ Hadis-i Şerîf’in Şerhi

Hamd Allâh’adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekanı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muhammed ﷺ O’nun kulu, rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muhammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kadîr olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı peygamber efendimiz Muhammed’e ﷺ iltizam etmeyi, belalara sabretmeyi, hidayet ve Allâh’a tevekkül etmeyi tavsiye ederim.

Sabır ile dilediğin mertebeye ulaşırsın

Ve takva ile demiri yumuşatırsın

İmam Muslim Ebu Hureyre’den “Sahih”inde peygamber efendimiz Muhammed’in şöyle buyurduğunu rivayet eder:

مَنْ نَفَّسَ عَنْ مُؤْمِنٍ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ الدُّنْيَا نَفَّسَ اللهُ عنهُ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ القِيَامَةِ وَمَنْ يَسَّرَ علَى مُعْسِرٍ يَسَّرَ اللهُ عليهِ في الدُّنيا والآخرَةِ ومَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سترَهُ اللهُ في الدُّنيا والآخرةِ واللهُ في عَوْنِ العبدِ ما كانَ العبدُ في عونِ أخيهِ وَمَنْ سَلَكَ طَرِيقًا يَلْتَمِسُ فيهِ عِلْمًا سَهَّلَ اللهُ لَهُ بهِ طَرِيقًا إلَى الجنّةِ

Manası: Kim bir müminin dünyalık sıkıntılarından birini giderirse Allâh da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir. Kim zor durumda olana kolaylık sağlarsa Allâh da ona dünyasında ve ahiretinde kolaylık sağlar. Kim Müslümanın ayıbını örterse Allâh da onun dünyada ve ahirette ayıplarını örter. Kul kardeşine yardım ettiği müddetçe Allâh da kula yardım eder. Kim din ilmini öğrenmek için yola çıkarsa, Allâh onun için cennetin yolunu kolaylaştırır.

Peygamber efendimizin “Kim bir müminin dünyalık sıkıntılarından birini giderirse Allâh da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir.“ kavli karşılığı amelin cinsine göre olduğuna döner.

İmam Beyhakî’nin tahric ettiği merfû hadiste peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:

أن رَجُلا مِن أهلِ الجنةِ يُشرِفُ يومَ القيامةِ على أهلِ النارِ، فيناديهِ رجلٌ مِن أهلِ النارِ يا فلان هل تعرِفُني؟ فيقولُ لا واللهِ ما أعرِفُكَ مَنْ أَنْتَ؟ فيقولُ أنا الذِي مَرَرْتَ بِي في دارِ الدنيا فَاسْتَسْقَيْتَنِي شُرْبَةً مِنْ ماءٍ فَسَقَيْتُكَ قالَ عرَفْتُ، قالَ فَاشْفَعْ لي بها عندَ ربِّكَ، قالَ فيَسْأَلُ اللهَ عز وجل فيقولُ شَفِّعْنِي فيهِ فَيُشَفَّعُ فِيهِ فَيَأْمُرُ بِهِ فَيُخْرَجُ مِنَ النَّارِ اﻫ

Manası: “Kıyamet günü cennet ehlinden bir adam cehennem ehline yukarıdan aşağıya bakar. Cehennem ehlinden Müslüman olan biri şöyle seslenir: “Ey filan beni tanıyor musun?“ „Vallâhi hayır, seni tanımıyorum. Kimsin sen?“ diye sorar. O da şöyle cevap verir: “Dünyada sen bana uğramıştın benden su istemiştin bende sana su vermiştim.” Dedi ki “Evet şimdi seni tanıdım.” „Bununla Rabbine bana şefaatçi ol.“ O da bunun üzerine şefaat edince diğeri cehennemden çıkar.”

Peygamber efendimiz Muhammed’in kavli “kıyamet günü sıkıntılarından birini“ dünyalık sıkıntıların ahiretteki sıkıntılara nispeten sanki hiç bir şey gibi olduğunu içerir.

Peygamberin „Kim zor durumda olana kolaylık sağlarsa Allâh da ona dünyasında ve ahiretinde kolaylık sağlar.“ kavli.

Dünyada fakire mal yönünden sağlanan kolaylık iki durumdan birisi ile olur. Birisi: Fakire eğer borcunu geri ödemeye kadir değilse mühlet verilmesi farzdır. Fakire mal yönünden dünya da kolaylık sağlamanın diğer durumu ise borcundan vazgeçmek veya ona zor durumu kaldıracak bir şey vermesi ile olur.

Hadis âlimleri İmam Buharî ve Muslim Ebu Hureyre’den Rasûlullâh’ın şöyle buyurduğunu rivayet ederler:

كانَ تاجِرٌ يُدايِنُ الناسَ فإذا رأَى مُعْسِرًا قالَ لِفِتْيانِهِ تَجاوَزُوا عنهُ لعَلَّ اللهَ يتجاوَزُ عنَّا فَتَجاوَزَ اللهُ عنهُ ا

Manası: “İnsanlara borç veren bir tüccar vardı. Zor durumda kalmış birisini görünce yardımcılarına “Onun borcunu affedin, belki Allâh bizi bağışlar” derdi. Nihayet Allâh da onu bağışladı.”

“Kim Müslümanın ayıbını örterse Allâh da onun dünyada ve ahirette ayıplarını örter.” tasdikleyen şu ibaredir:

Selef’ten –hicrî ilk üç asırda yaşayan- bir zât mealen şöyle demiştir: “Ayıpları olmayan bir kavme vardım, sonra bunlar başka insanların ayıplarını açığa vurunca, insanlar da onların ayıplarını açığa vurdu. Ayıpları olan diğer bir kavme vardım, bunlar ise başkaların ayıplarını açığa vurmazlardı, bende onların ayıplarını unuttum.”

Müslüman kardeşlerim! İnsanlar iki türdür. Birisi namuslu bir insan. Bu kişi hataya düştüyse onun hatasına açığa vurmak caiz değil, haram olan gıybettir. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿إِنَّ ٱلَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ ٱلفَٰحِشَةُ فِي ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَهُم عَذَابٌ أَلِيم فِي ٱلدُّنيَا وَٱلأخِرَةِ ﴾

Manası: “İman edenler arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır.”(en-Nûr suresi, 19. ayet)

İkinci türden olan insanlar ise âşikar günah işlerler. Bu kişinin gıybeti haram değildir. Fakat insan bu kişinin kötülüğünü zikretmesini alışkanlık hâline getirmesin. Bu kişilerin zikri onları yapmış oldukları kötülüklerden döndürmek veya onlar gibilerine uyarı olsun diye yapılır.

Rasûlullâh’ın şu kavline gelince (mealen): “Kul kardeşine yardım ettiği müddetçe Allâh da kula yardım eder.”

Peygamber efendimiz Muhammed ﷺ şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ سَلَكَ طَرِيقًا يَلْتَمِسُ فيهِ عِلْمًا سَهَّلَ اللهُ لَهُ بهِ طَرِيقًا إلَى الجنّةِا

Manası: “Kim din ilmini öğrenmek için yola çıkarsa, Allâh onun için cennetin yolunu kolaylaştırır.”

Kim din ilmini öğrenirse ve öğrendiğinden sapmazsa cennete ulaşacaktır, çünkü “Rabbini tanımak” ve Allâh nezdinde yüksek mertebeye sahip olmak sebebi faydalı ilimdir, ki Allâh bu ilmi peygamberine vahyetmiştir.

“Sahih Muslim”de rivayet edilir ki, Rasûlullâh bir seferinde dışarı çıktığında ashabından oluşan bir halka gördü. Onlara sordu (mealen): “Ne yapıyorsunuz” Dediler ki: “Bizi İslam dini ile hidayete erdirdiği için Allâh’ı zikrediyor ve onu methediyoruz.” Rasûlullâh (mealen): “Size inanmadığım için sormadım ve lakin Cebraîl meleği yanıma geldi ve bana, Allâh’ın yaptığınız bu ameli sevdiğini ve yaptıklarınızdan melekleri haberdâr ettiğini bildirdi.”

Allâh’ım Sen’den bize hidayetin sebeplerini ve cennete giden yolu kolaylaştırmanı niyaz ederiz.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe:

Hamd Allâh’adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muhammed’e ﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh müminlerin vâlidelerinden, âl’den ve raşit halifeler Ebûbekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebû Hanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Ahmet ve sâlih evliyalardan razı olsun.

Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Şunu da bilin ki Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmek ile emretmiştir.

اللهُمَّ صَلِّ على سيّدِنا محمَّدٍ وعلَى ءالِ سَيِّدِنا محمدٍ كما صلَّيتَ على سيدِنا إبراهيمَ وعلى ءالِ سيِّدِنا إبراهيمَ وبَارِكْ عَلَى سيدِنا محمَّدٍ وعلَى ءالِ سيدِنا محمدٍ كمَا باركتَ على سيدِنا إبراهيمَ وعلَى ءالِ سيدِنا إبراهيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مجيدٌ

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿يَٰأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱتَّقُواْ رَبَّكُم إِنَّ زَلزَلَةَ ٱلسَّاعَةِ شَيءٌ عَظِيم ١ يَومَ تَرَونَهَا تَذهَلُ كُلُّ مُرضِعَةٍ عَمَّا أَرضَعَت وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَملٍ حَملَهَا وَتَرَى ٱلنَّاسَ سُكَٰرَىٰ وَمَا هُم بِسُكَٰرَىٰ وَلَٰكِنَّ عَذَابَ ٱللَّهِ شَدِيد ٢﴾

Manası: “Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. (1) Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (2) (el-Hacc, 1. ve 2. ayet)

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul et. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmin.

Allâh’ın kulları! Allâh şüphesiz adaleti, ihsanı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasaklar. Düşünesiniz diye size öğüt verir. Farzları eda edin ve günahlardan kaçının! Allâh’tan mağfiret dileyin ve O’na tevekkül edin! Müttaki olun, Allâh üzüntünüzü ve sıkıntınızı kaldırır. Kamet getir!