En-Nâziât Suresinin 40. Ayetinin Açıklaması

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki Efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muḥammedﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatte bulunmuştur. Allâh, onu diğer Peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’e ve diğer Peygamberlere olsun.

Ey Allâh´ın kulları kendime ve sizlere Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ediyorum. Bu dünya geçicidir, kalıcı değil. Bu dünyada ahireti için çalıșan bunun mükâfatını ahirette görür. Öyleyse ne mutlu, hayırlı ameller ișleyen, takva sahibi olan ve bu hal üzere vefat eden kișiye.

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿وَأَمَّا مَن خَافَ مَقَامَ رَبِّهِۦ وَنَهَى ٱلنَّفسَ عَنِ ٱلهَوَىٰ ٤٠

Manası: Ama kim hesap gününden korkup da kendini nefsin emrettiği kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir. (En-Nâziât suresi, 40. ayetleri)

Allâh-u Teâlâ muhakkak ki herşeyi bilendir. O, kulda zahirî olanları da bilir batinî olanları da bilir. Onun ilminden hiç bir şey gizli kalmaz. Başarılı kul, Rasûlullâh’a tabi olup onun irşadına, talimine ve tevcihlerine tutunan kimsedir. Başarılı kul, hesap gününden korkan kuldur ve işte bu da şunun manasıdır “… kim hesap gününden korkup da kendini nefsin emrettiği kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir.” Yani hesap günündeki sualden korkup ölümden sonrası için hazırlanan kul… Bunun aksine dünyada rezil olmaktan korkup ölümden sonrası için hazırlanmayanlar bu insanlardan sayılmamışlardır. Kıyamet günü için hazırlanmak, günahları terketmek ve farzları eda etmekle olur. “Ama kim hesap gününden korkup da kendini nefsin emrettiği kötülükten alıkoymuşsa…” yani hesap günündeki sorulardan korkup nefsini kötülüklerden alıkoymuşsa…. Kötülenmiş heva, başkasının hakkını sahiplenmek gibi Allâh’ın dinine muhalif olan kötülüğü emreden nefsin meylettiği şeydir. Örneğin kişinin kendinden yaşça küçük kardeşleri olması ve onların mallarını babanın vefatından sonra “Ben size bakıyorum” iddiası ile haksız yere yemesi gibi.

Aynı şekilde karı-koca ilişkisinde kendini üstün gördüğünden dolayı birinin diğerine haksızlık etmesidir. Nefsin meylettiği bazı şeyler görünür ve bazıları görünür değildir. Bazı insanlar esası zahiren rıza ve sevgi olan bir ortaklığa kalkışırlar ve sonra aralarında haset ile düşmanlık olur. Mal, dünya ve iktidar aşkı birçok insanı helak etmiştir. Nefsin meylettiği görünürde olmayan şey, örneğin bazı insanların başkalarına hoca ve sufi izlenimini verip onların kendilerine hürmet etmeleri arzusudur ki bu izlenimi veren insanlar hakikaten hoca veya sufi değillerdir. Buna rağmen elleri öpülsün ve kendilerine hediyeler verilsin diye insanlara bunu hayal ettiriyorlar. Böylece bunların velî iddiasına rastalanır, hâlbuki onlar farzları eda etmez ve haramlardan kaçınmazlar. Bu insanların bir kısmı kendilerince zikir halkalarında bütün dikkatlerini lafz-ı celâleh olan “Allâh” lafzını doğru telaffuz etmeye değil de sağdan sola sallanmaya ve ezgiye yöneltirler ve böylece Allâh’ın ismini tahrif ederler. Ortaya atılmak aşkı, bunun sebebidir. Örneğin “Lâ İlâhe İlla l-Lâh” derken doğru telaffuza ve halis bir niyete özen göstermektense ezgiye, sallanmaya ve oynamaya itina ederler. Bazı insanlar Allâh’ın ismini tahrif ederek “Subḥânallâh” diyeceklerine örneğin “Supanalla” der ve “El-Ḥamdulillâh” diyeceklerine örneğin “El-Hamdulilla” derler. Ve bazıları da Allâh’ı “yaratıcı kuvvet” olarak isimlendirip tamamen yoldan çıkıyorlar. Allâh kendisini Kur’ân-ı Kerîmde ﴿ذُو ٱلقُوَّةِ diye sıfatlandırmıştır, yani Allâh kâmil kudret sıfatı ile mevsuftur. Allâh’ı güç, kuvvet, ilim, irade veya sevgi ile isimlendirmek caiz değildir. Kudret, irade, işitme, görme, kelam, ilim, hayat ve sonsuzluk Allâh’ın isimlerinden değil sıfatlarındandır. Böylece “Allâh kudrettir” veya “Allâh sevgidir” denilmez. Dinin müsade etmediği bir isim ile Allâh’ı isimlendirmek caiz değildir. Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿وَلِلَّهِ ٱلأَسمَاءُ ٱلحُسنَىٰ فَٱدعُوهُ بِهَا وَذَرُواْ ٱلَّذِينَ يُلحِدُونَ فِي أَسمَٰئِهِۦۚ

Manası: Allâh’ın isimleri kâmildir. O’na o kâmil isimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. (El-Erâf suresi, 180. ayet)

İktidar, kendini üstün görme ve mal aşkı kötülenmiş hevadandır. Bazı insanlar, başka insanlara yetimler, dul kadınlar, fakirler ve muhtaçlar için para topladıklarını hayal ettirirler ve bu toplanılan parayı evlerini döşemek için kullanırlar veya onu hanımlarına veya çocuklarına verirler, hâlbuki o parayı yetimler, dul kadınlar, bir camiyi büyütmek veya islami merkez bina etmek adı altında toplamışlardı.

Ama kim hesap gününden korkup günahları terkedip farzları eda etmek ile kendisini o gün için hazırladıysa ve kendini nefsin emrettiği kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir.

Müslüman kardeşler, Allâh-u Teâlâ bize nefsin kötülüğü emrettiğini haber etmiştir ve bizi ona tabi olmaktan uyarmıştır. Çoğu insanların nefsleri kötülüğü emreder ve bu insanların bazıları sakal, başkaları fistan ve daha başkaları bir tarikat arkasında gizlenirler. Kim farz-ı ayn olan din ilmini öğrenmediyse şeytan ve onun insanî yardımcıları ona gülerler.

İlim seni korur ama malı sen korursun. O hâlde senin korumakla meșgul olacağın șeyi elde etmeden önce, seni koruyanı elde etmek için gayretli ol.

Bazı âlimler kötülüğü emreden nefs hakkında şöyle dediler:

Nefsine ve şeytana muhalif ol, onlara uyma

Sana güya nasihat verseler bile onlara kanma

İmam Beyhaki ve başkaları Rasûlullâh’ın ﷺ şöyle buyurduklarını rivayet ederler:

رُبَّ مُكْرِمٍ لِنَفْسِهِ وَهُوَ لَها مُهِين اﻫ

Manası: Nice nefsine ikram ettiklerini zanneden kimseler vardır ki aslında onu horlamış olmaktadırlar.

Örneğin olur ki caddede iki insan kalabalıktan dolayı çarpışırlar veya trafik kazası geçirirler ve bunun üzerine biri diğerini döver veya Allâh’a söver ve kendine bu şekilde ikram ettiğini zanneder lakin o kişi kendini horlamıştır. Bu kişi kendini helak etmiştir, çünkü bir başkasını haksız yere dövmesi ile ağır azabı haketmiş oldu ve Allâh’a sövmesi ile İslam dininden çıktı.

Fakirlik, darlık, sefalet veya zenginlikte olsun daima peygamberleri kendimize örnek alalım. Onlar zor durumlarda bile sabırlı olup kendilerine kötü davrananlara karşı şefkatliydiler.

Olur ki bir kadın kocasından kötü davranış görür ve kendisine güzel bir şekilde nasihat edecek birini bulamaz. Bilakis çoğu zaman böyle bir durum üzere kocasını terk etmeye teşvik edenler olur. Bu insanlar onun yuvasını yıkmaktalar. Kadına, kötülüğe iyilikle karşılık vermeyi ve sabırlı olmayı nasihat etmeleri gerekirken kadını kocasından boşamayı istemeye tahrik ederler. Aynı şekilde erkeğin hanımı tarafından kötü davranış görmesi mümkündür ve erkeğin etrafındakiler malesef aralarını düzeltmek yerine hanımına kötü davranmasını ve baskı yapmasını önerirler.

Kim belaya uğrarsa sabretsin. Kim kötü davranış görürse iyilik ile yanıtlasın. Birçok insanın nefslerine uymalarının sebebi nedir? Nedir birçok insanda başkalarını dövmelerine, onlara sövmelerine ve lanet etmelerine sebep olan? Neden başkalarına ihanet edip onların mallarını haksız yere yerler? Neden yetimlerin mallarını haksız yere yerler? Dünya aşkıdır bunların sebebi. Allâh bizi korusun! Ve dünya aşkının sebebi ise dindeki cahilliktir. Meryem oğlu Îaleyhisselâm, ümmet-i Muḥammed’in âlimleri hakkında mealen şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Hikmetli âlimlerdir! Onlar fıkıh yönünden sanki peygamber gibidirler.” (Ebu Nuaym, “Ḥilyeh” isimli kitabında rivayet etmiștir). Efendimiz Îsâ bu ümmetin âlimleri örneğin teheccüt namazını bol kıldıkları için “Onlar ibadet yönünden sanki peygamber gibidirler.” demedi. Bilakis mealen din ilminde geniş bilgi sahibi oldukları için “fıkıh yönünden” diye buyurmuştur.

Müslüman kardeşler! Helal ve haram yiyecek ve giysiyi ayırt edebilmek için mutlaka din ilmi öğrenilmesi gerek. Neyi dinlemenin helal ve neyi dinlemenin haram olduğunu, neye bakmanın helal ve neye bakmanın haram olduğunu bilmek için, insanın hanımından neyi talep etmesinin helal ve neyi talep etmesinin haram olduğunu bilmek için mutlaka din ilminin öğrenilmesi gerekir. Lâ ḥavle ve lâ kuvvete illâ billâh.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın Salât ve Selâmı Efendimiz Muḥammed’eﷺ ve diğer Peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin validelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebû Ḥanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Aḥmed ve sâlih evliyalardan razı olsun.

Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun Peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi Peygamber Efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi Peygamber Efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2)

El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetleri

Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir!

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!