SUSKUNLUK VE DİLİ KORUMA

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nuru Muḥammed ﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlünün ﷺ yolundan gitmeyi tavsiye ederim. Dilinizi şerden koruyun.

Allâh-u TeâKur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

﴿مَا يَلفِظُ مِن قَولٍ إِلَّا لَدَيهِ رَقِيبٌ عَتِيد﴾

Manası: Rakîb ve Atîd melekleri, konuşulan her şeyi yazar. (Kâf suresi, 18. ayet)

Din kardeşlerim; bilin ki bizler konuştuklarımızdan, yaptıklarımızdan ve itikat ettiklerimizden sorumluyuz ve kıyamet gününde hesabe çekileceğiz. Allâh-u TeâKur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

﴿يَومَ تَشهَدُ عَلَيهِم أَلسِنَتُهُم وَأَيدِيهِم وَأَرجُلُهُم بِمَا كَانُواْ يَعمَلُونَ﴾

Manası: Dilleri, elleri ve ayakları, neler yaptıkalarına kıyamet gününde onlara karşı şahitlik edecek. (Nûr suresi, 24. ayet)

Başka bir ayette de şöyle buyuruyor:

﴿وَلَا تَقفُ مَا لَيسَ لَكَ بِهِۦ عِلمٌ إِنَّ ٱلسَّمعَ وَٱلبَصَرَ وَٱلفُؤَادَ كُلُّ أُوْلَٰئِكَ كَانَ عَنهُ مَس‍ُولا﴾

Manası: Kesin bilgi sahibi olmadığın şey hakkında konuşma. (Kişi) kulak, göz ve kalp, bunların hepsinden sorumludur. (El-İsrâ’ suresi, 36. ayet)

Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Rasûlullâh şöyle buyurmuştur:

مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللهِ وَاليَوْمِ الآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أوْ لِيَصْمُتْ اهـ

Manası: Kim Allâh’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, hayır konuşsun veya sussun. (Buhari ve Muslim)

Bu hadisin açıklaması ise, her kim Allâh’a kamil bir şekilde iman ediyorsa – ki bu onu Allâh‘ın azabından korur ve Allâh‘ın rızasına kavuşturur – hayır konuşsun veya sussun.

Çünkü kim, Allâh’a kamil bir şekilde iman ederse O’nun tehdidinden korkar, O’nun sevabını umar, O’nun emrettiklerini yerine getirmekte gayret gösterir ve O’nun yasakladıklarından sakınır. Kişinin, azalarını kontrol etmesi de buna dahildir.

Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:

وَهَلْ يَكُبُّ الناسَ فِى النَّارِ علَى وُجُوهِهِم أَوْ عَلَى مَناخِرِهِمْ إِلّا حَصَائِدُ أَلْسِنَتِهِمْ اهـ

Manası: Dilleriyle yaptıkları günahlardan dolayı cehennemde azap gören insanlar olacak. (Tirmizi “Sunen”inde)

Aklı selim ve kuvvetli anlayışı olan kişi, bunu bildikten sonra takvaya ulaşmaya çalışır ve ancak hayır konuşur ya da susar. Allâh’ın bize vermiş olduğu nimetlerden olan bu dili, Allâh’ı zikretmekte, Allâh’a itaatkârlıkta, hayra davet etmekte, iyiliği emredip kötülükten nehyetmekte ve insana faydalı ve hayırlı olan şeylerde kullanmak gerekir. Lakin kim dilini serbest bırakır da haksız yere gıybet, sövmek, hakaret etmek ve lanet etmekte, veya Allâh’ı küçümsemek veya İslam diniyle alay etmek gibi yasak olan şeylerde kullanırsa, kendini helaka sürüklemiş olur. Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:

إنَّ العبدَ لَيَتَكَلَّمُ بِالكَلِمَةِ مَا يَتَبَيَّنُ فِيهَا يَهْوِى بِها فِى النَّارِ أَبْعَدَ مِمَّا بينَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ اهـ

Manası: Kul öyle bir söz (küfür bir söz) söyler ki, onda bir sakınca görmez; ancak bu sözden dolayı cehennemin, doğu ile batı arasındaki mesâfeden daha uzak olan derinliğine düşer. (Muslim “Sahih”inde)

Bu hadisten anlaşılan şu ki, kişi küfre düşüren bir söz söyler lakin o sözde bir zarar görmez, yani o sözde kendisine bir zarar görmez fakat o sözüyle kendisini helak etmiş olur ve cehennemin dibine düşer.

Din kardeşlerim; dilin en şiddetli ve genel olarak en ağır günahı, küfürdür. Örneğin Allâh’a sövmek, peygamberlere, meleklere, İslam dinine sövmek, Kur’ân’a sövmek, icma ile haram olan ve haram olduğu dinde zaruretle bilinen bir şeyi – yani Müslümanlar arasında cahilinden âlimine kadar hükmü bilinen bir şeyi – helal kılmak gibi şeyler. Alkol içmeye veya zinaya helal diyen kişi küfre düşer. Âlimler, sözlü küfürlere ve diğer küfür çeşitlerine karşı uyarmakla ilgilenip bu konuları kitaplarında belirtmiştirler. İmam Nevevi (Allâh ona rahmet eylesin) ve takriben yüz yıl önce Lübnan Müftüsü olan Şeyh Abdulbâsit Fahûri (Allâh ona rahmet eylesin), bu âlimlerden bazıları.

Riddet, yani İslam’dan çıkmak ise, sevapların silmesine sebeptir. Allâh-u TeâKur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

﴿وَمَن يَرتَدِد مِنكُم عَن دِينِهِۦ فَيَمُت وَهُوَ كَافِر فَأُوْلَٰئِكَ حَبِطَت أَعمَٰلُهُم فِي ٱلدُّنيَا وَٱلأخِرَةِ وَأُوْلَٰئِكَ أَصحَٰبُ ٱلنَّارِ هُم فِيهَا خَٰلِدُونَ﴾

Manası: Allâh’a ve Rasûlüne iman etmekten ayrılıp bu hâl üzerinde ölenlerin yapmış oldukları hayırlı ameller dünyada ve âhirette geçersizdir. Onlar cehennemde azap görecekler. (El-Bekarah suresi, 217. ayet)

İmam Nevevi’nin ayırdığı gibi riddet, üçe ayırılır: itikadi küfür, ki bunlar kalpte gerçekleşir, fiilî küfür, ki bunlar azalarla gerçekleşir ve lafzi küfür, bunlar da söz ile gerçekleşir. İmam Nevevi’den hariç İbn-i Mukri, İbn-i Abidin, Buhuti ve Şeyh Muhammed İlleyş gibi başka dört mezhep âlimleri de, riddeti bu şekilde ayırmıştırlar. Bu, Rasûlullâh’ın şu sözünün doğruluğunu gösterir:

إنَّ الرجلَ ليتكَلَّمُ بالكلمةِ لا يَرَى بِهَا بَأْسًا يَهْوِى بها سَبْعِينَ خَرِيفًا فِى النار اهـ

Manası: Kul öyle bir söz (küfür bir söz) söyler ki, bunda bir sakınca görmez (bunun kendisine zarar vereceğini zannetmez), oysa o söylemiş olduğu sözden dolayı, cehennemin yetmiş yıl mesâfelik derinliğine düşer. (Tirmizi “Sunen”inde)

Yani cehennemin içinde yetmiş senelik bir mesafe düşer, ki orası cehennem dibi olup gayrimüslimlere mahsustur. Bazı insanlar, konuştuklarına dikkat etmiyor ve dillerini küfrî söz konuşmaktan alıkoymuyorlar ve bir olay olduğunda veya başlarına bir bela geldiğinde hemen Allâh’a karşı geliyorlar, Allâh’a sövüyorlar, veya İslam dinine, peygamberlerden birine veya bir meleğe sövüyorlar. Böylece küfre düşüyorlar. Küfür, günahların en büyüğü olup Allâh’ın, o günah üzerinde öleni affetmediği günahtır. Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَصَدُّواْ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ ثُمَّ مَاتُواْ وَهُم كُفَّار فَلَن يَغفِرَ ٱللَّهُ لَهُم﴾

Manası: Muhakkak ki küfür işleyen ve başkalarını İslam’a girmekten önleyen ve bu hal üzere ölenleri Allâh bağışlamayacaktır. (Muḥammed suresi, 34. ayet)

Peki bu helaka uğramış insanlar, Allâh’a söverek veya peygamberlerle, meleklerle ve pak olan İslam diniyle alay ederek ne geçti ellerine?! Onlar ancak aşağılayıcı, yıkıcı ve zararlı olan bir hata işlemiştirler. Dil, aslana benzetilmiştir. Onu sağlama almazsan seni parçalar. İmam Zu’n Nun El-Mısri’ye şöyle sorulmuştur: “Kalbini en iyi şekilde koruyan insan kimdir?” Cevabı şöyle oldu: “Diline en iyi sahip olanıdır.”

Ey Allâh’ın kulları; dilin hacmi küçüktür lakin ondan kaynaklanabilecek suç, büyüktür. Zeki olan, dilini kendini helaka götürecek şeyler söylemekten korur. Abdullâh İbn-u Mesud’un Safa tepesine çıkıp diline hitaben şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

Ey dil, hayırlı bir şey söyle ki, kazanasın;

Pişman olmadan önce şer söylemekten kaçın ki; kurtuluşa eresin;

Çünkü Allâh Rasûlünün şöyle buyurduğunu duydum:

أَكْثَرُ خَطَايا ابْنِ ءادَمَ فِى لِسانِهِ اهـ

Manası: Âdemoğlunun hatalarının çoğu dilindendir. (Taberani “Mucemu’l Kebir”de)
Bu hataların arasında küfür olanı da, büyük günah olanı da var. Allâh, beni de sizleri de korusun ve bizlere hayırlı son nasip etsin.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebu Hanife, Malik, Eş-Şafii ve Ahmed ve evliyalardan ve salihlerden razı olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlünün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.

Allâh’a karşı takvalı olun ve Allâh’tan korkun. O’nu yüceltin ve O’na itaat edin. Allâh’a itaat edene ne büyük kazanç vardır.

Müslüman kardeşim; her akıl sahibinin, Allâh‘ın ona vermiş olduğu dil nimetini Allâh’a bu nimet için şükürden ötürü hakkı söylemekte, Allâh‘ı zikretmekte, Kur’ân okumakta ve diğer hayırlı amellerde kullanması gerekir. Böylece bunun sırrı ile kalbi nurlanır ve üzerinden karanlıklar kaldırılır. Yerinde konuşmanın, övülmüş bir sıfat olduğu gibi yerinde susmak da, yine güzel bir sıfattır. Ancak dilini salıverip şeriatta helal haram ayırt etmeksizin konuşan, kendisini helaka sürükler. Din kardeşim; Allâh ile veya peygamberler, melekler veya İslam dini ile alay niteliği içeren ve böylece İslam dininden çıkartan sözlerden uyarı, bu zamanda ortaya çıkmış bir şey değildir. Mukakkak ki değerli âlimler ve imamlar ve hak ehli, meclislerinde ve kitaplarında küfürden uyarıyorlar ve buna büyük ehemmiyet gösteriyorlar. Ancak küfürden uyarmayı bu zamanda ayıp gören insanlara gelince, onlara şöyle deriz: Doğru yola geri dönün, ve söylediklerinizde Allâh’tan korkun. Âlimlerin kitaplarına ve yazılarına bakın. Orada dediklerinize karşı açık reddiyeler bulursunuz. Vehmettiğinizin inkarını bulursunuz.

Allâh‘ım, senden bizleri küfürden, büyük günahlardan ve kötü sözlerden uzak tutmanı ve bizlere namazda, şükürde ve diğer ibadetlerde yardım etmeni dileriz.

Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2)

Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetler)

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!