RAŞİT HALİFELERİN İKİNCİSİ ÖMER EFENDİMİZ (RADİYALLÂHU ANHU)

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nuru Muḥammed ﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kadîr olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا﴾

Manası: Mü´minlerden öyle adamlar var ki; Allâh´a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir, bir kısmı da beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. (El-Aḥzâb suresi, 23. ayet)

Muhakkak ki peygamber efendimiz´den sonra bu ümmetin en faziletlileri, Hulefâ-i Raşidin olan dört büyük halife Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali´dir (ridvânullâhi aleyhim). Onların toplam hilafet dönemi yaklaşık 30 sene sürmüştür.

Bugün, raşit halifelerin ikincisi olan efendimiz Ömer İbnu‘l Hattâb (radiyallâhu anhu) hakkında konuşacağız. O, peygamberimiz´den ve efendimiz Ebu Bekir´den sonra bu ümmetin en faziletli kişisidir. Hicretin 13. senesinde, Ebu Bekir´in vefatından sonra halifeliği üstlenip takriben on sene altı ay halifelik yapmıştır.

O ki, mü´minlerin emîri Ebu Hafs, Kureyş kabilesinden olup Riyâhın oğlu Abdu‘l Uzzâ´nin oğlu Nufeyl´in oğlu El-Hattâb´ın oğlu Ömer´dir. Annesi ise Hâşim´in kızı Hantemeh´dir. Peygamberimiz, efendimiz Ömer´i hak ile batılı ayırt ettiği için El-Fârûk ismi ile lakaplandırmıştır. Rasûlullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) o´nun hakkında şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللهَ جَعَلَ الْحَقَّ عَلَى لِسَانِ عُمَرَ وَقَلْبِه اهـ

Manası: Allâh, hakkı Ömer´in dilinde ve kalbinde kıldı. (Tirmizi “Sunen“)

Bunun manası, Ömer´in kalbinde doğruluk bulunur ve dilinden doğru sözler çıkar. Efendimiz Ömer (radiyallâhu anhu) fil yılından 13 sene sonra doğmuş ve 40 erkek ve 11 kadından sonra Müslüman olmuştur. O kadar uzun boyluydu ki sanki bir bineğin üzerinde oturuyormuş gibi, kafası kel, teni kırmızıyla karışık bir beyazlıkta, sakalı çene kısmında gür, yanak kısımlarında ise seyrekti. Kendisi mütevazı, zâhid, dindar ve sade bir kişiliğe sahipti.

Efendimiz Ebu Bekir, zamanında Ömer´i halife seçti. Ömer, hilafeti doğrulukla, adaletle, güzel tedbir ve siyasetle, Allâh için kimseden korkmadan, çekinmeden yürüttü. Sağlam duruşu ile beraber çok da mütevazı idi. O´nun, yoksul ve zor durumda kalmış yetimlere, sırtında un ve başka yiyecekeler taşıdığı rivayet edilir. Peygamber efendimizin mehir olarak verdiği ve kendi kızları için de verilen mehir’den fazlasını kadınlara, mehir olarak istemelerini nehyeden Ömer’e bir kadın şöyle deyince: Ey mü’minlerin emîri, bunu yapamazsın. Şüphesiz Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿وَءَاتَيتُم إِحدَىٰهُنَّ قِنطَارا فَلَا تَأخُذُواْ مِنهُ شَي‍ًٔا﴾

Manası: Onlardan birine (bir kadına) bir kantar (mehir olarak) vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. (En-Nisâ‘ suresi, 20. ayet)

Efendimiz Ömer minbere geri döndü ve insanlara kendisinin hata etmiş olduğunu ve hatasından döndüğünü bildirerek şunu söyledi: “Bir kadın doğru söyledi, Ömer ise hata etti.“ Allâh ondan razı olsun.

Hicretin 17. senesinde efendimiz Ömer Umre yapmak için Mekke´ye gitti ve orada 20 gün kaldı. Orada kaldığı süre içerisinde Mescid-i Haram’ı genişletti. Müslümanlara yaptığı bu hayırdan ötürü Allâh onu mükafatlandırsın. Aynı senede mü’minlerin emîri efendimiz Ömer İbnu’l Hattâb, efendimiz Ali İbn Ebî Tâlib’in kızı Ümmü Gülsüm ile evlendi. Ali (radiyallâhu anhu) kızı Ümmü Gülsüm’ü bir ihtiyacından dolayı Ömer‘e gönderdi. Sonra efendimiz Ömer’e kızını beğendiği taktirde ona Ümmü Gülsüm‘ü evlendireceğini sordu. Efendimiz Ömer onunla evlenmeyi kabul etti. Bu olay, efendimiz Ali’nin Ömer‘e olan sevgisini ve hürmetini göstermektedir. Ayrıca efendimiz Ömer’in, peygamberin ehl-i beytiyle şereflenmeyi ne kadar istediğini ve Ali ile hısım olmayı ne kadar önemsediğini göstermektedir. Onların sevgileri Allâh Azze ve Celle’nin rızası içindi. Allâh ikisinden de razı olsun.

Hicretin 18. senesinde Medine ve çevresinde çok şiddetli bir kuraklık meydana geldi. Rüzgar, küle benzer bir toprağı havaya savuruyordu. Bundan dolayı o seneye kül yılı dendi. Açlık ve yağmurun azlığı nedeniyle birçok insan helak oldu. Hayvanlar bile yiyecek pek bir şey bulamıyorlardı. Bir sahabi, koyunlarında bir şey yok (yani onlar pek et vermez) demesine rağmen ailesinin ısrarı üzerine koyunlarından bir tanesini kesti ve hayvanın kemiklerinin kırmızı olduğunu gördü. “Yâ Muḥammedâh“ dedi ve peygamber efendimiz Muḥammed Mustafâ’nın kabrine gidip şöyle dedi: “Yâ Rasûlallâh, ümmetin için Allâh’tan yağmur dile, çünkü onlar helak oldu.“ Sonra peygamber efendimiz‘i (sallallâhu aleyhi ve sellem) rüyasında gördü ve rüyasında peygamber efendimiz o sahabiye, Ömer’e peygamberimizden (aleyhissalâtu vesselâm) selam söylemesini, yağmur yağacağını ona haber vermesini ve ümmetin menfaati için gayretle devam çalışmasını söylemesini emretti. Bu sahabi, efendimiz Ömer’in yanına gitti ve ona bu rüyayı haber etti. Efendimiz Ömer ağladı ve insanların yanına çıkıp onlara o adamın rüyasından haber verdi. Daha iyi yapabileceği, eksik yaptığı bir şeyi görüp görmediklerini onlarla danıştı. Ona, istiskâ namazını (yağmur dileme namazını) ve Hicaz bölgesinin dışındaki Müslümanlardan da yardım istemesini işaret ettiler. Efendimiz Ömer emîrlere, Medine ve çevresindeki Müslümanlara yardım etmeleri için mektup yazdı. Efendimiz Ömer (radiyallâhu anhu) İstiskâ namazını kıldı ve bir konuşma yaptı. Onunla beraber Abdulmuttalib’in oğlu, peygamber efendimiz’in amcası Abbâs da vardı. Efendimiz Ömer, Abbâs ile tevessül etti, dizleri üzerine çökerek söyle dua etti: “Allâh’ım, biz de etrafımızdakiler de sınırlarımıza ulaştık. Senin koruman olmadan hiç kimse kendisini günahlardan koruyamaz ve Senin yardımın olmadan hiç kimse ibadet edip taatte bulunamaz. Allâh’ım, yağmur yağdır da kullar ve beldeler tekrar canlansın.“ Ta ki yağmur yağıp yardıma kavuşuncaya kadar dua etti. Sonra, Ebu Musa El-Eşari’nin gönderilmiş olduğu İrak’tan yardım konvoyları ve Amr İbnu’l Âs’ın gönderilmiş olduğu Mısır’dan deniz yolu ile erzak da geldi. Böylece Allâh’ın rahmeti ve merhametiyle üzerlerinden bu bela kalktı.

Teravih namazının cemaatle kılınması, Ömer‘in (radiyallâhu anhu) bizlere açmış olduğu yeniliklerden biridir. Bir imamın arkasında cemaatle teravih namazını kılmaları için efendimiz Ömer, insanları biraraya toplamıştır. Efendimiz Ömer, teravih namazını Medine‘de imam olarak kıldırması için Ubeyy İbn Kab’i görevlendirmiştir. Bu yol geçmişten bu günümüze kadar Ümmet-i Muḥammed’in izlediği bir yoldur. Allâh, bu yapmış olduğu güzel yenilikten dolayı efendimiz Ömer‘i mükâfatlandırsın.

Bu amel ise Rasûlullâh‘ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurduğu gibi:

مَنْ سَنَّ في الإِسْلَامِ سُنَّةً حَسَنَةً فَلَهُ أَجْرُهَا وَأَجْرُ مَنْ عَمِلَ بِها بَعْدَهُ لَا يَنْقُصُ مِنْ أُجورِهِمْ شَىءٌ اهـ

Manası: Kim İslam’da İslam’a uygun güzel bir çığır (yol) açarsa ona bunun ecri ve kendisinden sonra bununla amel edenlerin ecrine benzer bir ecir vardır, öyle ki o yapanların ecrinden bir şey eksilmez.

Efendimiz Ömer, ilk “Emîru‘l Mu’minîn“ (mü’minlerin emîri) ünvanıyla anılan kişidir. O (radiyallâhu anhu) dünyaya züht etmiş bir kimseydi. Rivayet edildiğine göre onun Müslümanlara halife olduğu dönemde elbisesinin ondan fazla yaması vardı.

Hicretin 23. Senesinin sonlarında efendimiz Ömer, Muğira İbn-i Şu’be’nin kölesi ve mecusi olan Feyruz Ebu Lu’lu’e tarafından hançerlenerek bir suikast sonucunda şehit edilmiştir. Ebu Lu’lu’e Müslüman değildi. Bu olay, efendimiz Ömer (radiyallâhu anhu) sabah namazındayken meydana gelmiştir. Saflar dizilmişken Lu’lu’e, elinde iki tarafı keskin, ucu zehirlenmiş bir hançer ile safların arasına karışmış efendimiz Ömer’e bu hançeri bir kaç kez saplamıştır. Göbeğinin altından aldığı hançer darbesi, efendimiz Ömer vefat etmesine sebep olmuştur. Bu suikast esnasında başka sahabeler de yaralandı ve bazıları hayatını kaybetti. Suikastı yapan o melun daha sonra kendisini de bıçaklayarak intihar etti. Bu suikastten günler sonra efendimiz Ömer (radiyallâhu anhu) 63 yaşında vefat etmiştir. Efendimiz Ömer, Rasûlullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve efendimiz Ebu Bekir‘in (radiyallâhu anhu) yanına, Ayşe validemizin (radiyallâhu anhâ) evine defnedilmiştir.

Allâh-u Teâlâ efendimiz Ömer İbnu‘l Hattâb‘a (radiyallâhu anhu) rahmet eylesin ve onu, Ümmet-i Muḥammed’e yaptığı hayırlardan ötürü bolca mükâfatlandırsın.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebu Hanife, Malik, Eş-Şafii ve Ahmed ve evliyalardan ve salihlerden razı olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlünün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.

Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2)

Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetler)

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!