TÖVBEYE TEŞVIK ETMEK VE ALLÂH’IN AZABINI ÇEKMEYECEK OLMAKTAN EMİN OLMAYI VE ALLÂH’IN RAHMETİNDEN ÜMİDİ KESMEYİ TERKETMEK

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki Efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muḥammedﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer Peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’e ve diğer Peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. Müslüman kardeşlerim; Peygamber Efendimizin ﷺ buyurmuş olduğu gibi günahın insanın kalbinde bir eser bıraktığını bilin:

إِنَّ المؤمنَ إذَا أَذْنَبَ كانتْ نُكْتَةٌ سَوْدَاءُ فِي قلبِه فإذَا تابَ ونَزَعَ واسْتَعْتَبَ صُقِلَ قَلْبُهُ وإِنْ زَادَ زادَتْ حتَّى يُغْلَقَ قلبُهُ فذَلكَ الرَّانُ الذِي قالَ اللهُ تعالَى ﴿كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ (14)﴾ اﻫ

Manası: Mü’min bir günah işlediği vakit, kalbinde siyah bir nokta oluşur. Eğer tövbe edip vazgeçer, af dilerse kalbi yine parlar. Ama (tövbe etmeden) tekrar günaha dönerse, o leke büyür ve nihayet bütün kalbini kaplar. İşte Allâh-u Teâlâ’nın (mana olarak):

Hayır, hayır; (onların zannettikleri gibi değil). Yaptıkları kötülükler, kalplerini paslandırıp körletmiştir.” (El-Mutaffifîn suresi, 14. ayet) ayet-i kerimesinde zikrettiği “Rân” budur.”

İnsan, bütün kalbini kaplayacak şekilde art arda günahlar işlerse Allâh o kalbi mühürler ve damgalar. Böylece o kalbe ne iman girer ne de o kalp küfürden emin olur, tıpkı Muhammed bin Cerîr Et-Taberiyy’nin zikrettiği gibi. Allâh ona rahmet eylesin. Tövbeyi ihmal etmek hiçbirimize yakışmaz hatta kişi art arda günahları tekrarlasa bile. Muhakkak ki kalp mühürlenmeden önce günahlardan tövbe etmek gerekir. Hiçbirimiz ”Daha önceden tövbe etmiştim ve pişmanlık hissettikten sonra günahı tekrarlamama rağmen nasıl tövbe edeyim?” demesin. İmam Tirmizî Rasûlullâh’ın ﷺ şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

كلُّ بَنِي ءَادَمَ خَطَّاؤُونَ وَخَيْرُ الخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ اﻫ

Manası: ”Ademoğlu hata eder ve hata edenlerin hayırlıları tövbe edenleridir.” Yani insanların çoğu günaha düşer ve onların hayırlısı her günahtan sonra tövbe edenidir.

Müşlüman kardeşlerim; tövbe etmek her günahtan sonra farzdır, günah ister küçük ister büyük olsun … Küçük günahlardan tövbe etmeyi ihmal etme. Muhakkak ki sen, İlâh’a asi oldun o halde günahın küçüklüğüne değil kime asi olduğuna dikkat et … Hem küçük hem de büyük günahlardan tövbe etmeye acele et … Seni yaratan ve sana sayamayacağın kadar nimetler veren Allâh’a itaat etmeyip o nimetleri günahlarda kullandığın için, pişmanlık duyarak ve günahları terk ederek tövbe et.

Mü’min kardeşlerim; ecel gelmeden günahlardan tövbe edip onları bir daha tekrarlamamaya karar verin. Şüphesiz ki ölüm aniden gelir.

Allâh-u Teâlâ yüce Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ ءامَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَنْ يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَار﴾ُ

Manası: ”Ey iman edenler! Allâh’a içtenlikle tövbe ediniz ki Rabbiniz günahlarınızı affetsin, sizi, içinde ırmaklar akan cennetlere koysun.” (Et-Teḥrîm suresi, 8. ayet)

Müslüman kardeşim; şayet günahın, bir farzın terkine bağlı ise o zaman o farzı kaza et, çünkü tövbenin kabulü ona bağlıdır … Eğer günahın, kul hakkı ile alakalı ise o zaman tövbenin kabulü, hakkı hak sahibine ulaştırmana bağlıdır. İmam El-Buhârî, Rasûlullâh’ın ﷺ şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

مَنْ كانَ عِنْدَهُ مَظْلِمَةٌ لِأَخِيهِ فَلْيَتَحَلَّلْهُ منها فإِنّهُ ليسَ ثَمَّ دِينَارٌ وَلا دِرْهَمٌ اﻫ

Manası: “Kim kardeşine bir haksızlık ettiyse dinar ve dirhem’in olmadığı gün gelmeden önce helallik istesin.”

Kim, kardeşine, haksız yere sövüp onurunu kırmak veya malını haksız yere yemek gibi bir haksızlık ettiyse, zimmetini bugün arıtsın, cünkü kıyamet günü şiddetli bir gündür. Kıyamet günü kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve çocuklarından kaçtığı gündür. Eğer birisinin üzerinde insanların hakkı varsa ve özürsüz olarak helallik istemeden veya onu telafi etmeden ölürse kıyamet gününde o zalimin hasenelerinden alınır ve mazluma verilir ve eğer zalimin yetecek kadar haseneleri yoksa o zaman mazlumun günahlarından alınır ve zalime yüklenir ve o zalim cehenneme atılır. Böylece ölmeden önce tövbe edin ey Müslümanlar. Ey kardeşim; ölümden önce tövbe et. Ölüm, sırlarını açığa çıkarır. Kıyamet gününde ise amellerin ortaya çıkacaktır ve azap görmen, günahlarını gizliyor olmanı açığa vuracaktır.

Mü’min kardeşlerim; kıyamet günü için hazırlanın. Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْئًا وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ (19)﴾

Manası: ”O gün, kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı bir gündür. O gün buyruk, yalnız Allâh’ındır.” (El-İnfitâr suresi, 19. ayet)

Ey Allâh’ın kulları; Allâh’ın rahmetinden ümidi kesmeyin … Ey kardeşim; günahların ne kadar çok olsa da Allâh’tan ümidini kesme. Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ (53)﴾

Manası: (Ey Muḥammed) De ki: “Ey kendilerine kötülük edip aşırıya giden kullar! Allâh‘ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allâh küfrün altında kalan günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, bağışlayandır, merhametlidir.“ (Ez-Zumer suresi, 53. ayet)

“Allâh beni affetmez ve beni günahlarımın çokluğundan dolayı mutlaka azaplandırır.” deme. Allâh hakkında bunu zannetmen haramdır. Allâh’ın seni azaplandıracağını nereden bileceksin?! Allâh, azabı şiddetli olandır lakin O Ra’ûf ve Raḥîm’dir de. Sakın tövbe etmeden Allâh’ın rahmetine güvenerek günahları sürdürüp “Allâh Ğafûr’dur Raḥîm’dir beni cezalandırmaz.” deme, çünkü bu haramdır. Aynı şekilde – tövbe etmediysen de – Allâh’ın rahmetinden ümidini kesmekten sakın ve “Allâh beni kesin cezalandıracaktır, beni affetmez.” deme, çünkü bu da haramdır. Müslüman kardeşim; korku ile ümit arasında bulunman gerekir. Allâh’ın cezalandırmasından kork ve O’nun affını ve sevabını ümit et. Halinin böyle olması gerekir. Korku ve ümit arasında ol.

Müslüman kardeşlerim; İmam Tirmizî’nin Enes’ten rivayet etmiş olduğu şu kutsi hadis-i dinleyin. Rasûlullâh şöyle buyurmuştur:

قالَ اللهُ تعالَى يَا ابْنَ ءادمَ إِنَّكَ مَا دَعَوْتَنِي وَرَجَوْتَنِي غَفَرْتُ لَكَ علَى مَا كَانَ مِنْكَ وَلَا أُبَالِي يَا ابْنَ ءادَمَ لَوْ بلَغَتْ ذُنوبُكَ عنانَ السَّماءِ ثُمَّ اسْتَغْفَرْتَنِي غَفَرْتُ لكَ يَا ابنَ ءادَم إنَّكَ لَوْ أَتَيْتَنِي بِقُرَابِ الأَرْضِ خَطَايَا ثُمَّ لَقِيتَنِي لا تُشْرِكُ بِي شيئًا لأَتَيْتُكَ بِقُرَابِها مَغْفِرَة اﻫ

Manası: Allâh buyurdu ki: Ey Âdemoğlu, Bana dua edersen, Benden dilekte bulunursan hangi amel üzerinde bulunsan da seni bağışlarım. Ey Âdemoğlu, senin günahların gökyüzüne kadar ulaşmış olsa da sen bağışlama dilesen, seni bağışlarım. Ey Âdemoğlu, Bana ortak koşmadan yeryüzünü dolduracak kadar günah işlesen de seni bağışlarım.”

Ey Allâh’ın kulları tövbe etmeyi ihmal etmeyin!

Allâh’ım bize merhamet et, ayıplarımızı setreyle ve günahlarımızı affeyle.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’eﷺ ve diğer Peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebû Ḥanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Aḥmed ve sâlih evliyalardan razı olsun.

Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Ey Müslüman kardeşim, Allâh’a sanki O’nu görüyormuş gibi ibadet et. Sen O’nu görmesen bile O seni görür. Günaha düşmekten de sakın. Rivayet edildiğine göre Efendimiz Ömer ibnul-Hattab radiyallâhu anhu gecenin birinde ümmetin halinin ne durumda olduğunu öğrenmek için evinden çıkmıştır. O gece bir annenin kızına neden (satacağı) süte su karıştırmadıǧını sorar. Kızı, annesine “Efendimiz Ömer, bu tür aldatmaları yasaklarken nasıl olur da böyle bir şey yapabilirim.” diye cevap verir. Anne bunun üzerine: “Emirimiz bizden haberdar değil ki senin öyle bir şey yaptığını nereden bilsin?” der. Bunun üzerine, Allâh’a güvenci olan o kız şöyle cevap verir: “Efendimiz Ömer bizi görmese de, Ömer’in Rabbi olan Allâh bizi görüyor.” Efendimiz Ömer, o kızın cevabını işitir ve sevinir. Bunun üzerine oğlu Âsim’den o kız ile evlenmesini ister ve evlenirler. Bu ikisinin zürriyetinden, raşit halife Efendimiz Ömer bin Abdil-Azîz radiyallâhu anhu meydana gelir.

Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun Peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi Peygamber Efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi Peygamber Efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2)

El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetleri

Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir!

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!