RAŞİT HALİFELERİN DÖRDÜNCÜSÜ ALİ İBN EBİ TÂLİB EFENDİMİZ (RADİYALLÂHU ANHU)

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nuru Muḥammed ﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿يَٰأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَكُونُواْ مَعَ ٱلصَّٰدِقِينَ﴾

Manası: Ey iman edenler! Allâh’tan korkun ve sadıklardan (doğrulardan) olun. (Et-Tevbeh suresi, 119. ayet)

Başka bir ayette ise şöyle buyuruyor:

﴿مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا﴾

Manası: Mü´minlerden öyle adamlar var ki, Allâh´a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir, bir kısmı da beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. (El-Aḥzâb suresi, 23. ayet)

Rasûlullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

فعليكُمْ بسُنَّتِى وسُنةِ الخُلفاءِ المهدِيّينَ الراشِدِينَ تمسَّكوا بها وعَضُّوا عليها بالنَّواجِذِ اهـ

Manası: Sizlere sünnetimi ve hak yolda olan raşit halifelerimi tavsiye ederim. Onlara sımsıkı tutununuz. (Ebu Davud “Sunen”inde ve başkaları)

Peygamberimiz başka bir hadisinde ise şöyle buyurmuştur:

الخلافةُ بعدِى ثلاثونَ سنةً اهـ

Manası: Hilafet, benden sonra otuz yıldır. (İbn-i Hibbân “Sahih”inde)

Ardından ise bazı zalim hükümdarlar gelmiştir. O otuz yıl ise, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve Hasan İbn-i Ali’nin (radiyallâhu  anhum) hilafet dönemlerinin toplam müddetidir. Bunların hepsi, peygamberlerin varisleri olan ilim ehlindendiler. Bugün hakkında konuşacagımız kişi ise, mü´minlerin Emîri olan Ali İbn Ebî Tâlib (radiyallâhu teâanhu).

O Ebu’l Hasan, Abdu Menâf’ın oğlu Hâşim’in oğlu Abdu’l Muttalib’in oğlu Ebu Tâlib’in oğlu, peygamber efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) amca oğlu Ali’dir. Annesi, Abdu Menâf’ın oğlu Hâşim’in oğlu Esed’in kızı Fatıma’dır. Ali, Rasûlullâh’a peygamberlik verilmeden on yıl önce doğdu ve peygamber efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) evinde onun himayesi altında büyüdü. O bu ümmette, çocuklardan İslam dinine giren ilk kişidir. Kendisine Haydara (Aslan) lakabıyla hitap edilirdi. Peygamber efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ise ona Ebu Turab (toprağın babası) künyesini vermiştir. Peygamber efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Mekke’den Medine’ye hicret edeceği zaman ona kendi yatağında gecelemesini ve üç gün içerisinde peygamber efendimizde (sallallâhu aleyhi ve sellem) bulunan emanetleri sahiplerine iade edip peşlerinden Medine’ye gitmesini emretmiştir. Böylece Ali, Mekke’den Medine’ye yaya olarak hicret etmiştir. Peygamber efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) onu kendisine damat seçip kızı Fatımatu’z Zehrâ ile evlendirmiştir. Ali’nin (radiyallâhu anhu) teninde hafif esmerlik vardı, gözleri büyüktü, yüzü güzel, boyu kısaya yakın orta boyda, göğüsü çok tüylü, sakalı uzun ve başı kel idi. Kendisi sık sık tebessüm ederdi ve sahabelerin en cesurlarından biri ve onların en ilimlisi idi. Ayrıca Ali, sahabeler arasında dünyaya karşı en züht sahibiydi ve o (radiyallâhu anhu), asla bir puta secde etmemiştir.

O (radiyallâhu anhu) çok ilimli, züht sahibi, takvalı ve cesurdu. Ona, hadiste geçtiği gibi Allâh’ın mağfireti, üzerlerinde olan kişilerden olma özelliği, yeterdir. Ali şöyle söyledi: Allâh Rasûlü  (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

ألا أعلّمُك كلماتٍ إذا قُلتَهُنَّ غَفَرَ اللهُ لك وإنْ كنتَ مغفُورًا لك

Manası: Sana, söylersen Allâh’ın günahlarını bağışlayacağı ve dereceni yükselteceği kelimeler öğretmeyeyim mi?.

Ve şöyle söylememi öğretti:

قل لا إله إلَّا اللهُ العلِىُّ العظيم لا إلهَ إلَّا اللهُ الحليمُ الكريمُ لا إله إلَّا اللهُ سبحانَ اللهِ ربِّ العرشِ العظيمِ اهـ

(Tirmizi “Sunen”inde)

Ve Rasûlullâh Hum gölünde onun elini tuttu ve şöyle dedi:

اللَّهُمَّ والِ مَنْ والاهُ وعادِ مَنْ عادَاهُ وانصُرْ مَنْ نَصَرَهُ واخذُلْ مَنْ خَذَلَهُ اهـ

Manası: Allâh’ım, ona yardım edene yardım et, ona düşmanlık edeni azaplandır, onu destekleyeni destekle ve onu zayıf düşürmeye çalışanı zayıf düşür. (Ahmed “Musned”inde)

Ve Rasûlullâh’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ali efendimiz için yaptığı duadan sonra ona ne sıcaklık ne de soğukluk zarar verirdi. Peygamber efendimiz Hayber’de onun için şu duada bulunmuştur:

اللَّهُم اكفِهِ أذَى الحَرِّ والبَرْد اهـ

Manası: Allâh’ım, onu sıcaklığın ve soğukluğun zararından koru. (Nesai “Sunenu’l Kubrâ”)

Böylece Ali (radiyallâhu anhu) soğukta ince elbise ile, sıcakta ise kalın elbise ile evinden çıkabiliyordu.

Muhakkak ki, Ali’nin (radiyallâhu anhu) birçok sözü ve öğütleri vardır. Onlardan birisi şu sözü: “Sizler için çok korktuğum şeylerden biri, hevaya tabi olmanız ve dünyada uzun yaşamayı ümit etmeniz. Hevaya tabi olmak, haktan alıkoyar. Bu dünyada uzun yaşamayı ümit etmek ise, âhireti unutturur.” (Beyhaki “Zuhdu’l Kebir”)

Ayrıca şu sözü de söylemiştir: “Dünya sonuna doğru ilerlemektedir. Âhiret ise önümüzdedir. Her ikisinin isteyeni vardır. Siz, âhireti isteyenlerden olun, dünyayı isteyenlerden değil. Mukakkak ki bugün (bu dünyada) amel günüdür ve hesap yoktur (yani birçok durumda hesap, âhirete ertelenmiştir). Yarın (âhirette) ise hesap vardır ve amel yoktur (yani sevaba nail olmak için yapacağın amel yoktur).” (El-Buhari “Sahih”inde)

Ali efendimize (radiyallâhu anhu) karşı yapılan hilafet biat ise hicri 35 yılının Zu’l Hicce ayında gerçekleşmiştir. Hilafet dönemi ise dört yıl dokuz ay sürmüştür. Bu süreçte kendisine birçok düşman, musibet oldu ve üç savaş gerçekleşti. Cemel Savaşı‘nda, ona olan biatı bozanlara karşı, Siffin Savaşı’nda Muaviye’ye karşı, Nehrevan Savaşı’nda ise Haricilere karşı savaşmıştır. Ali efendimiz Şam’a doğru, o bölgeyi hilafet saltanatına geri getirmek hazırlanıyordu ki Abdurraḥmân İbn-i Mulcim, efendimiz Ali’ye sabah namazındayken pusu kurdu. Onun üzerine atladı ve alnına zehirli bir kılıçla vurdu. Mü’minlerin Emîri Ali İbn Ebi Tâlib (radiyallâhu anhu), hicri 40 yılının Ramadân ayında, 63 yaşında vefat etmiştir.

Müslüman kardeşim; Allâh’ın ve Rasûlullâh’ın sevdiğini sev ve Allâh, kimin şanını yücelttiyse, o kişileri yücelt. Sahabelere karşı olan sevgin, kalbinde kesin bir şekilde kalsın, özellikle ilmiyle amel eden ve takva sahibi olan raşit halifeler Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’ye karşı olan sevgin sürekli olsun (radiyallâhu anhum). Allâh’ım, kalplerimizi Sana ve Senin sevdiklerine karşı sevgiyle doldur.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebu Hanife, Malik, Eş-Şafii ve Ahmed ve evliyalardan ve salihlerden razı olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlünün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.

Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ  (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2)

Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetler)

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!