RAŞİT HALİFELERİN BİRİNCİSİ EBU BEKİR EFENDİMİZ (RADİYALLÂHU ANHU)

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nuru Muḥammed ﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kadîr olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿مِّنَ ٱلمُؤمِنِينَ رِجَال صَدَقُواْ مَا عَٰهَدُواْ ٱللَّهَ عَلَيهِ فَمِنهُم مَّن قَضَىٰ نَحبَهُۥ وَمِنهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُواْ تَبدِيلا ٢٣﴾

Manası: Mü´minlerden öyle adamlar var ki; Allâh´a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir, bir kısmı da beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.

Ey Allâh´ın kulları; biliniz ki Raşit olan halifelerin hepsi, peygamberlerin varisleri diye adlandırılan ilim ehli kimselerdendir. Onların en faziletlileri ise dört halife; Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali´dir. Ridvânullâhi aleyhim ecmaîn (Allâh hepsinden razı olsun). Bu dört büyük halifenin halifelik yaptıkları süre 30 seneye mukabildir.

Ancak bugün hakkında konuşacağımız kişi, peygamberimiz´den sonra bu ümmetin en faziletlisi Hulefâ-i Râşidinin birincisi Ebu Bekir Es-Siddîk efendimiz olacaktır. O, hidayet yolunun ve sadakatin değerli bir örneğidir Ebu Bekir Es-Siddîk (radiyallâhu anhu). O, kureyş kabilesinden olan Osman´ın oğlu Abdullâh´tır.

Kendisi Fil senesinden takriben 3 yıl sonra dünyaya gelmiş, cahiliye döneminde kureyşin sevilen başlarından, reislerinden olmuştur. Beyaz tenli, zayıf bir bedene sahip, seyrek sakallı ve alnı yüksekçe bir kimse idi. Sahabelerin en değerlisi, en kıymetlisi idi.

Rasûlullâh, İslam daveti ile geldiği zaman o, erkeklerden iman edenlerin ilki oldu. Müslüman olduğunda 37 yaşında idi. 26 sene iman üzere yaşadı.

Ebu Bekir efendimiz’i seven ve kalbi ona bağlı olan kimseler, onun İslam´ı seçmesi sebebiyle kendilerine İslam´ı seçtiler. Ebu Bekir, anne ve babasının ve Aşere-i mübeşşere diye bilinen, bir hadiste cennet ile müjdelenen on kişinin beşinin İslam’a girmelerine sebep olmuştur. Zubeyr, Osman, Abdurraḥmân bin Avf ve Talhâ radiyallâhu anhum işte bu beş kişidendiler.

Ebu Bekir efendimiz, annesi ve babası, çocukları ve torunları sahabelerdendi. Allâh hepsinden razı olsun. O, İslam´ın ilk halifesi, ve hacc için tayin edilmiş ilk hacc emîridir. Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi ve sellem) hicri sekizinci yılda Mekke´yi fethetti ve hicri dokuzuncu yılda Ebu Bekir efendimiz´i hacc emîri tayin ederek insanlarla hacc etmesi için Mekke´ye gönderdi. Ebu Bekir Es-Sıddık (radiyallâhu anhu) Rasûlullâh efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile hicrete etti. Mağarada peygamber efendimize dost olma şerefine ulaştı, onu teselli etti ve onu kendi canıyla korudu.

İbn-i Ömer’den rivayet edildiğine göre Rasûlullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ebu Bekir‘e şöyle buyurdu:

أَنْتَ أَخِي وَصَاحِبِي فِي الغَار اهـ

Manası: Sen benim kardeşim ve mağarada dostum olansın. (İbnu’l Esîr “Usudu’l Ğâbeh“)

Ebu Bekir efendimiz‘in Mekke´den çıkış izni istediğinde peygamberimiz ona şöyle buyurmuştur:

لا تَعْجَلْ لَعَلَّ اللهَ يَجْعَلُ لَكَ صَاحِبًا

Manası: Acele etme, olur ki Allâh sana hicret arkadaşı eyler.

Hicret emri geldiğinde Rasûlullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ebu Bekir´in yanına gitti. Ebu Bekir uyuyor vaziyette idi ve peygamber efendimiz onu uyandırıp kendisine şöyle buyurdu:

قَدْ أُذِنَ لي فِي الخُرُوجِ

Manası: Bana çıkış izni verildi.

Ayşe (radiyallâhu anhâ) bu olayla alakalı şöyle anlattı “Sonra Ebu Bekir, sevincinden göz yaşı döktü.“ (İbnu’l Esîr “Usudu’l Ğâbeh“)

Ebu Bekir efendimiz´in katıldığı savaşlara gelince o, peygamberimiz ile beraber bütün savaşlara katılmış, Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye savaşlarında efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile beraber savaşmıştır. Tebûk savaşında peygamber efendimiz, zafer sancağını Ebu Bekir´e teslim etti. Uhud ve Huneyn savaşlarının zor anlarında bazı insanlar meydanı terkettiklerinde o, efendimiz´in yanından ayrılmayarak sabit kaldı. Peygamber efendimiz´in hayatını araştıran hiç bir siyer ehli, bunda ihtilafa düşmemiştir. Hepsi, Ebu Bekir efendimiz´in Rasûlullâh ile beraber bütün savaşlara katıldığı konusunda ittifak ettiler.

Ebu Bekir´in (radiyallâhu anhu) faziletlerine gelince, bunlar çoktur. Bunlardan birisi, hadisi şerifte varit olduğuna göre cennet ile müjdelenen Aşere-i mübeşşere dediğimiz on sahabiden biri olmasıdır. Diğer bir fazileti ise Rasûlullâh’ın onun hakkında şöyle buyurmuş olmasıdır:

إِنَّ لِي وَزِيرَيْنِ مِنْ أَهْلِ السَّمَاءِ وَوَزِيرَيْنِ مِنْ أَهْلِ الأَرْضِ فَأَمَّا وَزِيرَايَ مِنْ أَهْلِ السَّماءِ فَجِبْرِيلُ ومِيكائِيلُ وأمَّا وَزِيرَايَ مِنْ أهْلِ الأَرْضِ فَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ اهـ

Manası: Şüphesiz benim gök ehlinden iki tane vezirim vardır. Yeryüzü ehlinden de iki tane vezirim vardır. Gök ehlinden olan vezirlerim, Cebrâîl ve Mîkâîl‘dir. Yeryüzü ehlinden olan vezirlerim ise Ebu Bekir ve Ömer‘dir. (İbnu’l Esîr “Usudu’l Ğâbeh“)

Enes´den rivayet edildiğine göre peygamber efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem Uhud dağına çıktı ve Ebu Bekir, Ömer ve Osman onunla birlikteydiler. Dağ sallandı, sarsıldı. Bunun üzerine peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem dağa seslenerek şöyle buyurdu:

اثْبُتْ فَمَا عَلَيْكَ إِلّا نَبِيٌّ وَصِدِّيقٌ وَشَهِيدَانِ اهـ

Manası: Sabit dur! Senin üzerinde olanlar bir peygamber, bir sıddık ve iki şehitten başkası değildir. (İbnu’l Esîr “Usudu’l Ğâbeh“)

Ali´nin (radiyallâhu anhu) Ebu Bekir efendimiz hakkında şöyle söylediği rivayet edilir: “Ey Vehb! Sana peygamber´den sonra bu ümmetin en hayırlılarını haber vereyim mi? Onlar, Ebu Bekir, Ömer ve başka bir adam daha.“ Ali İbnu Ebi Talib’den (radiyallâhu anhu) buna benzer bir sözü de Muhammed İbn El-Hanefiyye (radiyallâhu anhu) nakletmiştir.

Başka bir rivayette ise efendimiz Ali´nin şöyle söylediği geçmektedir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem Ebu Bekir´i öne geçirip insanlara namaz kıldırdığına ben şahidim. Başka bir yerde bulunmuyordum ve sağlığım yerinde idi, hasta da değildim. Eğer Rasûlullâh isteseydi beni öne geçirirdi. Allâh ve Rasûlünün dinimiz için razı olduğu kişiden, biz dünyamız için razıyız.“

Bir seferinde Ali´ye (radiyallâhu anhu), „Bize Ebu Bekir efendimiz hakkında anlat.“ denmiş, o da: „O öyle biri ki, onu Allâh Azze ve Celle, Cebrâîl ve Rasûlün (sallallâhu aleyhi ve sellem) dilinde sıddîk diye isimlendirmiştir. O, namaz için Rasûlullâh´ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) halifesi idi. (Yani Rasûlullâh bir sebepten dolayı namazı kıldıramayacak olsa Ebu Bekir efendimiz‘in namazı kıldırmasını isterdi ve Ebu Bekir (radiyallâhu anhu) namazı kıldırırdı. Rasûlullâh, dinimiz için ondan razıydı biz de dünyamız için ondan razı olduk.“

O´nun dünyaya züht edişine, tevazu sahibi kişiliğine ve Allâh yolunda infakına gelince, Ömer İbnu‘l Hattâb (radiyallâhu anhu) der ki: „Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem bize sadaka vermemizi emretti. O günde benim birikmiş malım vardı. Dedim ki ‘Eğer Ebu Bekir´i bir gün geçeceksem, bugün geçerim.‘ Böylece malımın yarısı ile Rasûlullâh´a geldim. Rasûlullâh bana şöyle sordu:

مَا أَبْقَيْتَ لِأَهْلِكَ

Manası: Ehline ne bıraktın?

Ben de „Aynı bu kadarını.“, dedim. Ebu Bekir de geldi. O malının tamamıyla gelmişti. Rasûlullâh ona şöyle sordu:

يَا أَبَا بَكْرٍ مَا أَبْقَيْتَ لِأَهْلِكَ

Manası: Ehline ne bıraktın, ey Ebu Bekir?

O da „Onlara Allâh ve Rasûlünün sevgisini bıraktım.“ deyince, onu asla geçemeyeceğimi anladım.“ (İbnu’l Esîr “Usudu’l Ğâbeh“)

Ebu Hureyra´dan rivayet edilir ki, o Rasûlullâh´ın şöyle buyurduğunu söylemişti:

ما نَفَعَنِي مَالٌ قَطُّ مَا نَفَعَنِي مَالُ أَبِي بَكْرٍ

Manası: Ben Ebu Bekir´in malından gördüğüm fadayı hiçbir maldan görmedim.

Bunu duyan Ebu Bekir ağlamış ve: „Canım ve malım sana feda olsun, Yâ Rasûlallâh“, demiştir. (İbnu’l Esîr “Usudu’l Ğâbeh“)

Hişam İbn-i Urve, babasından rivayet eder ki: Ebu Bekir Müslüman olduğunda 40.000 dinarı vardı. Hepsini Allâh yolunda harcadı. Yedi köleyi azat etti. O yedisinin hepsi de Allâh yolunda oldukları için işkencelere maruz kalan kölelerdi. (Onları kurtarmak için satın alıp onları azat ediyordu). Bilali, Âmir İbn-i Fehîra‘yı, Zinnîra‘yı, En-Nehdiyye ve onun kızını, Câriyetu Benî Mu´emmel ve Ummu Ubeys´i efendimiz Ebu Bekir, azat etmiştir. Habib İbn-u Abdirraḥmân, halası Enîse´nin şöyle söylediğini haber verdi: „Ebu Bekir, üç sene aramızda yaşadı; iki senesi halife olmadan önce, bir senesi de halife olduktan sonra. Mahallemizin kızları, davarlarını ona getirirlerdi o da, hayvanları onlar için sağardı.“

Ebu Bekir efendimiz, Rasûlullâh´ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) vefatından sonra çok yüce bir duruş sergiledi. O, sabit kalanlardan oldu. Zira Rasûlullâh´ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) vefatı Müslümanlar için büyük bir musibet idi. Müşriklerin kalpleri ise sevinçle dolmuştu. Bazı insanlar İslam´ı bırakıp mürted oldular. Bazıları ise zekat vermeyi terkettiler. Ebu Bekir (radiyallâhu anhu) hemen, bu meydana gelen bozuklukları düzeltmeye çalıştı. Rasûlullâh´ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) vefat ettiği gün, hicretin 11. senesinde sahabelerin hepsi, efendimiz Ebu Bekir‘e biat ettiler, onu halife seçtiler. Onun zamanında bir çok sahabe şehit oldu. Bu şehit olanların arasında Kur´an-ı iyi bilen kârîler de vardı. Bunun üzerine Ebu Bekir efendimiz (radiyallâhu anhu), Kur´an ayetlerinin bir mushafta toplanmasını emretti. Böylece Kur´an-ı Kerim‘i ilk biraraya getiren, iki kapak arasında bir mushafta toplayan, efendimiz Ebu Bekir oldu. Bu hasıl olmadan önce Kur´an‘ın hepsi bir mushafta biraraya gelmiş vaziyette değildi. Fakat kârîler onu ezbere biliyorlardı ve ayetler, derilerin ve başka şeylerin üzerine yazılmış vaziyette bulunuyordu. Ebu Bekir efendimiz‘in bunları toplayıp biraraya getirtmesi de Bidat-i Haseneye bir örnektir. Bu güzel bidatı bizzat efendimiz Ebu Bekir kendisi yapmış, sahabeler de bu ameli onaylamıştır.

Ebu Bekir efendimiz, hicretin 13. senesinde 63 yaşında vefat etmiştir. Halîfeliği iki yıl, üç ay ve on gece sürmüştür. Ölüm döşeğinde iken, halife olarak Ömer´i (radiyallâhu anhu) seçmiştir. Vefatının sebebinde ihtilaf olan efendimiz Ebu Bekir’in cenaze namazını Ömer İbnu’l Hattâb (radiyallâhu anhu) kıldırmıştır. Ebu Bekir efendimiz, kafası Rasûlullâh´ın omuzu hizasına gelecek şekilde Ayşe validemizin (radiyallâhu anhâ) evine, Rasûlullâh´ın hemen yanına defnolunmuştur. Peygamber efendimiz‘in hayatında ona yakın bir dost olan Ebu Bekir, vefatından sonra da ona çok yakın olmuştur.

Ey Allâhım, bizi sadık kullarından eyle, bizleri onların sevgisi üzerinde vefat ettir ve bizlere önderlerimize hakkıyla tabi olmayı nasip eyle.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebu Hanife, Malik, Eş-Şafii ve Ahmed ve evliyalardan ve salihlerden razı olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlünün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.

Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿يَٰأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱتَّقُواْ رَبَّكُم إِنَّ زَلزَلَةَ ٱلسَّاعَةِ شَيءٌ عَظِيم ١ يَومَ تَرَونَهَا تَذهَلُ كُلُّ مُرضِعَةٍ عَمَّا أَرضَعَت وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَملٍ حَملَهَا وَتَرَى ٱلنَّاسَ سُكَٰرَىٰ وَمَا هُم بِسُكَٰرَىٰ وَلَٰكِنَّ عَذَابَ ٱللَّهِ شَدِيد ٢﴾

Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetler)

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!