ÖLÜLERİNİZE TELKİN EDİN

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nuru Muḥammed ﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. O’na karşı takvalı olun ve O’ndan hakkıyla korkun.

Allâh-u TeâKur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

﴿إِنَّكَ مَيِّت وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ

Manası: (Ey Muḥammed) Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da öleceklerdir. (Ez-Zumer suresi, 30. ayet)

Yani ey Muḥammed, ey yaratıkların en şereflisi ve El-Ḥakk’ın habibi, şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da öleceklerdir.

Cebrâîl (aleyhisselâm) Rasûlullâh’ın ﷺ yanına gelip şöyle söylemiştir:

يَا مُحَمَّدُ عِشْ مَا شِئْتَ فَإِنَّكَ مَيِّتٌ وَأَحْبِبْ مَنْ شِئْتَ فَإِنَّكَ مُفَارِقُةُ اهـ

Manası: Ey Muḥammed, ne kadar yaşarsan yaşa, şüphesiz ki öleceksin ve kimi seversen sev, şüphesiz ki ondan ayrılacaksın. (Hakim “Mustedrak”da)

Allâh bizleri bu dünyada ölmemek üzere yaşamamız için yaratmamıştır. Allâh bizleri bu dünyada yiyelim, içelim ve bu dünyanın şehvet ve lezzetlerine dalalım diye yaratmamıştır. Allâh bize, O’na ibadet etmemizi emretmek için yaratmıştır bizi. Allâh-u TeâKur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

﴿وَمَا خَلَقۡتُ ٱلۡجِنَّ وَٱلۡإِنسَ إِلَّا لِيَعۡبُدُونِ

Manası: Allâh, cinleri ve insanları, O’na (Allâh’a) ibadet etmelerini emretmek için yaratmıştır.  (Eż-Żâriyât suresi, 56. ayet)

Nefsini hesaba çekip, ölümden sonrası için çalışan insan, zeki olan insandır. Aciz olan ise odur ki, nefsinin arzularına tabi olup Allâh’ın yasaklarını ihlal eder, O’nun belirlediği sınırları aşıp günahlar işler, sonra Allâh’a isteklerde bulunur.

Müslüman kardeşim; malının ve ehlinin çokluğu seni aldatmasın. Enes Bin Malik, Rasûlullâh’ın ﷺ şöyle buyurduğunu söylemiştir:

يَتْبَعُ الْمَيِّتَ ثَلاثَةٌ فَيَرْجِعُ اثْنَانِ وَيَبْقَى مَعَهُ وَاحِدٌ، يَتْبَعُهُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ وَعَمَلُهُ فَيَرْجِعُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ وَيَبْقَى عَمَلُه اهـ

Manası: Ölüye üç şey tabi olur sonra ikisi gider döner, birisi onunla kalır. Ehli, malı ve ameli ona tabi olur, ehli ve malı geri döner ve ameli onunla kalır. (Buhari ve Muslim)

Öyleyse himmetin amelin için olsun çünkü amelin hayır olursa hayra nail olursun lakin amelin kötü olursa Allâh’ın gazabına ve azabına maruz kalırsın. Bundan dolayı ölüyü defnetme işini hızlandırmak, sünnettir. Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:

أَسْرِعُوا بِالْجَنَازَةِ فَإِنْ تَكُ صَالِحَةً فَخَيْرٌ تُقَدِّمُونَها وَإِنْ يَكُ سِوَى ذَلِكَ فَشَرٌّ تَضَعُونَهُ عَنْ رِقَابِكُم اهـ

Manası: Defnetmekte acele ediniz. Ölen kişi takva sahibi birisi ise, onu iyiye götürmüş olursunuz. Şayet öyle değilse,  (Buhari)

İnsan öldükten sonra defnedilmek için omuzlar üzerinde taşınıyorken ruhu, naaşın üstünde olur.  Takva sahibi mü’minin ruhu, dünyada bildiği ve iman ettiği kabir mükafâtlarına karşı duyduğu sevinç ve hasretinden dolayı “Daha çabuk. Daha çabuk.” der.

Değerli kardeşlerim; cenaze, düşünme ve ibret alma yeridir. Cenaze götürüldüğünde onunla beraber gidene dünyevi konuları konuşmak mekruhtur. Müstehap olan, cenazeyle beraber sakince gitmek ve ölümü, ölümden sonra geleni ve bu dünyanın geçici olduğunu düşünmektir. Gizlice Kur’ân kıraati ve zikirle meşgul olmak da müstehaptır, çünkü bu cenaze ile ilgili tefekkürü daha çok destekler.

İlim ehli, şayet ölünün ve varislerinin hakkında gıybet yapılmasına veya günümüzde bir çok insandan işitildiği gibi başka kötü sözlerin konuşulmasına engel olacaksa, cenazenin arkasından gidenin zikir yaparken sesini yükseltmesinde bir beis olmadığını söylemiştir.

Allâh sizlere merhamet etsin. Biliniz ki mü’mine, ölüm döşeğindeyken fayda veren şeylerden bir tanesini Rasûlullâh ﷺ, Ebu Hureyre’nin anlattığı şu hadisinde bildiriyor:

لَقِّنُوا مَوْتَاكُمْ لا إلهَ إلّا اللهُ اهـ

Manası: Ölümle can çekişenlere ‘Lâ İlâhe İllallâh’ sözünü telkin edin (hatırlatın).  (Muslim)

Başka bir rivayette ise ziyade olarak şöyle buyurduğu geçiyor:

وَلَوْ جُعِلَتْ لا إله إلا اللهُ فِى كفّة وجُعِلَتِ السَّموَاتُ وَالْأَرْضُ فى كَفَّةٍ لَرَجَحَتْ بِهِنَّ لَا إلهَ إلّا اللهُ اهـ

Manası: Eğer ‘Lâ İlâhe İllallâh’ sözü bir kefeye, semalar ve yer ise diğer kefeye koyulsa, ‘Lâ İlâhe İllallâh’ sözü ağır basar. (Taberani)

Rasûlullâh ﷺ, başka bir hadisinde şöyle buyurmuştur:

لَقِّنُوا مَوْتَاكُمْ لا إله إلا اللهُ فَإِنَّهُ مَنْ كَانَ ءاخِرُ كَلِمَتِهِ لا إله إلا اللهُ عندَ الموتِ دَخَلَ الجنةَ يَوْمًا مِنَ الدَّهْرِ وَإِنْ أَصَابَهُ قبلَ ذَلِكَ مَا أَصَابَهُ اهـ

Manası: Can çekişenlere ‘Lâ İlâhe İllallâh’ sözünü telkin edin, çünkü son sözü ‘Lâ İlâhe İllallâh’ olan, cennete girecektir. (İbn-i Hibban “Sahih”inde)

Efendimiz Osman İbn-i Affan’ın (radiyallâhu anh) şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “Eğer kişi can çekişiyorsa ona ‘Lâ İlâhe İllallâh’ sözünü telkin edin çünkü ölmeden önce en son bunu söylerse, cennete girer.” (İbn-i Ebi’d Dunya)

Efendimiz Ömer İbnu’l Hattab’ın (radiyallâhu anh) şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “Ölüm döşeğinde olanlarınızın yanında bulunun ve onlara hatırlatın. Onlar, sizin görmediğinizi görürler. Ve onlara ‘Lâ İlâhe İllallâh’ sözünü telkin edin.” (İbn-i Ebi’d Dunya)

Can çekişeni telkin etmekteki sünnet olan ise, onun yakınında en çok sevdiği kişinin oturması ve ‘Lâ İlâhe İllallâh’ sözünü söylemesi ve bunu tekrarlaması. Ölecek olan kişi bunu söylerse telkin eden susar ve onunla hiçbir şey hakkında konuşmaz. Böylece son sözü bu olmuş olur. Telkin eden ona ‘Lâ İlâhe İllallâh’ sözünü söyle demez. Zikrettiğimiz tarzda onu telkin eder. Telkin edenin telkin etmesinde ısrarcı olması uygun değildir. Kendisi bunu yaparken ince davranır. Belki hastanın dili dönmez ve kendisine bu zor gelir. Böylece bu, onu telkini zor bulmasına sürükler ve ölümde durumunun kötü olmasına sebep olur.

Sevgili kardeşlerim; bilin ki mü’min defnedildiğinde, hüccetinin telkin edilmesi sünnettir. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:

إذَا مَاتَ أَحَدُكُمْ فَسَوَّيْتُمْ عَلَيْهِ التُّرَابَ فَلْيَقُمْ أَحَدُكُمْ عَلَى رَأْسِ قَبْرِهِ ثُمَّ يَقُولُ يَا عَبْدَ اللهِ ابْنَ أَمَةِ اللهِ فَإِنَّهُ يَسْمَعُ وَلَا يُجِيبُ ثُمَّ يَقُولُ الثَّانِيَةَ فَإِنَّهُ يَسْتَوِى قَاعِدًا، ثُمَّ يَقُولُ الثَّالِثَةَ فَإِنَّهُ يَقُولُ أَرْشِدْنَا يَرْحَمُكَ اللهُ وَلَكِنْ لَا تَسْمَعُونَ

Manası: Aranızdan birisi öldüğünde ve defnedildiğinde, biriniz başının olduğu yerde dursun ve şunu desin: ‘Ey Allâh‘ın kulunun oğlu, Allâh‘ın kulu.’ Ölen ise bunu işitir, yalnız cevap veremez. Sonra bunu ikinci defa söyler ve ölen oturmaya doğrulur. Sonra üçüncü defa söyler ve ölen şöyle söyler: ‘Bizi irşat et, Allâh sana rahmet eylesin.‘ lakin siz işitmezsiniz.

Başka bir lafızda ise mealen şöyle geçmektedir:

Şöyle desin: Dünyadan göç ettiğinde üzerinde bulunduğun inancı hatırla; Allâh’tan başka İlâh olmadığına ve Muḥammed‘in Allâh‘ın Rasûlü olduğuna şehadet ettiğini, Allâh‘ın Rabb’in olduğuna, İslam’ın dinin olduğuna, Muḥammed‘in peygamberin olduğuna ve Kur’ân‘ın imam‘ın olduğuna iman ettiğini. (Hafız Askalani ed-Diya’nin bu hadisi güçlü kıldığını demiştir.)

Ölü için Yâsîn suresini okumak ta sünnettir. Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifin’de şöyle buyurmuştur:

وَيس قَلْبُ القُرْءَانِ لَا يَقْرَأُهَا رَجُلٌ يُرِيدُ اللهَ وَالدَّارَ الآخِرَةَ إِلّا غُفِرَ لَهُ وَاقْرَؤُوهَا عَلَى مَوْتَاكُمْ اهـ

Manası: Yâsîn suresi Kur’ân‘ın kalbidir. Onu ihlaslı okuyan bağışlanır. Onu ölüleriniz için okuyun. (Taberani)

Yâsîn suresi, hem can çekişen hem de ölen için okunur. Hadis’te geçen ölüleriniz ibaresi her ikisinide kapsar.

Allâh-u TeâKur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

﴿إِنَّكَ مَيِّت وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ

Manası: (Ey Muḥammed) Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da öleceklerdir. (Ez-Zumer suresi, 30. ayet)

Öyleyse uyan gafletinden, ey gafil! Bugün sen bir ölüyü telkin ediyorsun ve olur da yarın sen telkin edilirsin. Bugün naaşı sen taşıyorsun ve belki yarın senin naaşını taşırlar. Bugün sen bir ölüyü defnediyorsun ve belki yarın sen defnedilen olursun. Düşün ey insan ve ahiret için ne hazırladığına bak.

Allâh‘ım akibetimizi güzel eyle. Allâh‘ım bizlere kamil-i iman üzere ölmeyi nasip eyle. Son sözümüzü ‘Lâ İlâhe İllallâh Muḥammedun Rasûlullâh’ eyle. Bu söz üzere yaşıyoruz ve bu söz üzere ölüp iman edenler olarak dirileceğiz Allâh‘ın izniyle. Yâ Azîz, Yâ Kahhâr. Yâ Raḥîm, Yâ Ğaffâr. Ḥamd âlemlerin Rabb’i olan Allâh’adır.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebu Hanife, Malik, Eş-Şafii ve Ahmed ve evliyalardan ve salihlerden razı olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlünün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.

Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ  (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2)

Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetler)

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!