MİRAÇ MUCİZESİ

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki Efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nuru Muḥammedﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatte bulunmuştur. Allâh, onu diğer Peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’e ve diğer Peygamberlere olsun.

Mü’min kardeşlerim! Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Müslüman kardeşlerim; henüz İsra ve Miraç’ın gerçekleştiği receb ayında bulunmaktayız. Geçen haftaki hutbemizde Peygamber Efendimizin ﷺ Beyt-i Makdis’e olan gece yolculuğu ve bu yolculuğu esnasında görmüş olduğu bazı hâdiseler hakkında konuşmuştuk. Son hutbemizde Efendimizin ﷺ gece yolculuğu hakkında yüce Kur’ân-ı Kerîm’de açık nass mevcut olduğunu ve bundan dolayı Efendimizin ﷺ Beyt-i Makdis’e olan gece yolculuğunu inkâr eden kişinin Kur’ân’ı yalanladığını da bildirmiştik. Miraç mucizesi hakkında ise Kur’ân’da açık bir ayet bulunmamaktadır, lakin bu konu hakkında açık olmasa da neredeyse açık ayetler vardır. Allâh-u Tebârake ve Teâlâ yüce Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmuştur:

﴿ مَا كَذَبَ ٱلفُؤَادُ مَا رَأَىٰ ١١ أَفَتُمَٰرُونَهۥ عَلَىٰ مَا يَرَىٰ ١٢ وَلَقَد رَءَاهُ نَزلَةً أُخرَىٰ ١٣ عِندَ سِدرَةِ ٱلمنتَهَىٰ ١٤

Manası: Gönlü, gördüğünü yalanlamadı. Ey inkârcılar! Onun gördüğü şey hakkında kendisi ile tartışır mısınız? Andolsun ki, Cebraîl’i, bir başka inişte daha Sidretul-Munteha’nın yanında görmüştü. (en-Necm suresi, 11.-14. ayetler)

Böylece âlimler, İslam dininde varit olduğundan dolayı cahil olan insanın Miraç’ı inkâr etmesi ile kâfir olmadığını ama günah işlediğini söylemişlerdir, çünkü Efendimizin ﷺ gece yolculuğunun aksine Miraç hakkında Kur’ân’da açık bir ayet bulunmamaktadır. Şüphesiz ki İslam’a inat etmek kastıyla Miraç’ı inkâr eden kişi Müslüman değildir. Allâh, bizleri O’nun dinini ve hükümlerini yalanlamaktan korusun!

Rasûlullâh ﷺ, Beyt-i Makdis’de Peygamberlerle, onlara imam olarak, namaz kıldıktan sonra göğe yükseldi. Orada Cebraîl kapının açılmasını istedi, ona “Kimsin?” denildi. O da “Cebraîl.” dedi. “Yanında kim var?” denildi. “Muḥammed.” dedi. “Ona İsra ve göklere çıkması için haber gönderildi mi?” denildi. Cebraîl: “Evet gönderildi.” dedi. Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur:

فَفُتِحَ لنَا فَإِذَا أَنَا بِآدَمَ فَرَحَّبَ بي ودعَا لِي بِخَيْرٍ ثُمَّ عُرِجَ بِنَا إلَى السّماءِ الثانيةِ فَاسْتَفْتَحَ جبريلُ فقيلَ مَنْ أَنْتَ قالَ جبريلُ قيلَ وَمَنْ مَعَكَ قالَ مُحمَّدٌ قيلَ وَقَدْ بُعِثَ إليهِ قالَ وقَدْ بُعِثَ إليهِ فَفُتِحَ لنا فإذَا أنَا بِابْنَيِ الخالَةِ عيسَى ابنِ مريمَ ويحيَى بنِ زَكَرِيَّاءَ فَرَحَّبا وَدَعَوَا لِي بِخَيْر اﻫ

Manası: Böylece bize (kapı) açıldı ve Âdem‘le karşılaştım! Beni hoş karşıladı ve bana hayırlı dualar etti. Sonra ikinci semaya çıkarıldık. Cebraîl kapının açılmasını istedi, ona: “Kimsin?” denildi. O da: “Cebraîl.” dedi. “Yanında kim var?” denildi. O: “Muḥammed.” dedi. “Ona İsra ve göklere çıkması için haber gönderildi mi?” denildi. O da: “Evet.” dedi. Bize kapı açıldı ve teyze oğulları olan Îsâ bin Meryem ile Yaḥyâ bin Zekeriyyâ‘ ile karşılaştım. Beni hoşça karşıladılar ve benim için hayırlı duada bulundular.

Bu şekilde Peygamberimiz Muḥammed ﷺ, gökten göğe intikal ederek devam etmiştir. Peygamber Efendimiz Muḥammed ﷺ, üçüncü semada kendisine güzelliğin yarısı verilen Efendimiz Yûsuf, dördüncü semada Efendimiz İdrîs ile bulușmuștur ve hepsi Peygamber Efendimiz Muḥammed’e hayırlı dualarda bulunmuștur. Peygamber Efendimiz daha sonra beşinci semada Efendimiz Hârûn, altıncı semada Efendimiz Mûsâ ve yedinci semada Beyt-i Ma’mûr’a sırtını yaslamış bir vaziyette Efendimiz İbrâhîm ile buluşmuştur. Beyt-i Ma’mûr, her gün yetmiş bin meleğin girip bir daha geri dönmemek üzere çıktıkları bir yerdir. Bundan sonra Peygamber Efendimiz Muḥammed ﷺ, Cebraîl aleyhisselâm ile beraber Sidretul-Munteha’ya gittiler. Sidretul-Munteha’nın yaprakları filkulakları kadar büyük ve meyveleri testiler kadardır. Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur:

فَلمّا غَشِيَهَا مِنْ أَمْرِ اللهِ مَا غَشِيَ تَغَيَّرَتْ فَمَا أَحَدٌ مِنْ خَلْقِ اللهِ يَسْتَطِيعُ أَنْ يَنْعَتَها مِنْ حُسْنِهَا فأَوْحَى اللهُ إِلَيَّ مَا أَوْحَى فَفَرَضَ عليَّ خَمْسينَ صلاةً في كُلِّ يَوْمٍ وليلَةٍ فَنَزَلْتُ إلى موسَى فقالَ مَا فرضَ ربُّكَ علَى أُمَّتِكَ قُلْتُ خَمْسينَ صَلاةً قالَ ارْجِعْ إلَى رَبِّكَ فَاسْأَلْهُ التَّخْفِيفَ فَإِنَّ أُمَّتَكَ لا يُطِيقُونَ ذلكَ فَإِنِّي قَدْ بَلَوْتُ بنِي إِسرائيلَ وخَبِرْتُهُم

Manası: O (Sidretul-Munteha) öyle güzel bir ağaçtır ki Allâh’ın hiçbir kulu onu niteleyemez. Bu sırada Allah-u Teâlâ bana vahyedeceğini vahyetti. Bana her gün ve gece için elli vakit namaz farz kıldı. Altıncı kat semada bulunan Mûsâ’nın yanına inince, bana: “Rabbin ümmetine neyi farz kıldı?” dedi. “Elli vakit namaz.” dedim. Mûsâ bana: “Rabb’inin (ezeli ve ebedi olan, sesle, harfle ve lügatle olmayan, hiç bir şeye benzemeyen) kelamını işittiğin yere dön ve farzları hafifletmesi için O’na dua et, çünkü senin ümmetin bunu yapamaz. Ben, İsrailoğullarını denedim (onlar yapamadılar)” dedi. Peygamber Efendimiz ﷺ önceki mekâna geri dönüp Allâh’tan ümmetinin üzerinden namazın vakitleri için hafifletme dileyerek şöyle buyurmuştur:

يَا ربِّ خَفِّفْ علَى أُمَّتِي

Manası: Ya Rabb. Ümmetim için hafiflet.

Ve şöyle buyurmuştur:

فَحَطَّ عنِّي خَمْسًا فَرَجَعْتُ إلى موسَى فقُلْتُ حَطَّ عنِّي خَمْسًا

Manası: Üzerimden beş vakit azalttı. Mûsâ’ya döndüm ve beş vakit azaldığını söyledim.

Mûsâ Peygamber mealen: “Ümmetin buna tahammül edemez. Rabbinden azaltmasını dile!“ dedi. Böylece Peygamber Efendimiz ﷺ, namaz vakitlerin sayısı gündüz ve geceleyin beş vakte azaltılıncaya kadar Allâh’a dua etmiştir. Bu beş vakit namazın her namazı on vakit namaz gibidir. Bundan dolayı beş vakit namaz kılana elli vakit namaz sevabı verilir. Bir kimse hayır yapmak ister de, onu yapamazsa, ona bir sevap yazılır. O iyiliği yaparsa, on kat sevap yazılır. Bir kimse kötülük işlemekte kararsız ise ona hiçbir şey yazılmaz. O kötülüğü işlerse, bir günah yazılır. Allâh’a bu lütfundan dolayı ḥamd olsun.

Müslüman kardeşlerim! Miraç’ın hikmeti, Peygamberin kâinatın yüksekliklerinde bulunan ilginç şeyleri görmesini sağlamakla şereflendirilmesi ve mertebesinin yüceltilmesidir. Mesele, doğru anlayış ile nimetlendirilmemiş bazı insanların iddia ettiği gibi değildir, çünkü Allâh mekândan ve zamandan münezzehtir. Bazı insanlar, Miraç’ın hikmetini, Peygamberin, hâşâ Allâh’ın bulunduğu bir mekâna ulaştığı şeklinde olarak iddia ederler. Oysaki Peygamber Efendimiz ﷺ, yaratılmışların bir araya gelip buluştukları gibi, Allâh ile bir araya gelmemiş ve buluşmamıştır. Zira Allâh mekândan, yönlerden ve yer kaplamaktan uzak ve beridir. Allâh cisim değildir ve yaratılmışlardan hiçbirine benzemez. Yüce Allâh Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurmuştur:

﴿لَيسَ كَمِثْلِهِ شئٌ وهو السَّمِيعُ البَصِيرُ﴾

Manası: Allâh hiçbir şeye benzemez, O işiten ve görendir. (Eș-Șûrâ suresi, 11. ayet)

Hâşâ Allâh’ın Peygamber Efendimize ﷺ, aralarındaki mesafenin bir arşın veya daha az oluncaya kadar, yaklaştığı iddiası yalandır, İslam dininden çıkaran sapıklıktır. Şu ayet-i kerime‘leri:

﴿ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى (8) فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى (9)﴾

Manası: Sonra yaklaşmış ve inmiştir. Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın olmuştur. (En-Necm suresi, 8. ve 9. ayetler) yaklaşandan muradın, Allâh olduğu şekilde açıklamak batıldır ve İslam dininden çıkarır. Validemiz Ayşe, Allâh’ın şu kavli:

﴿وَلَقَدْ رَءاهُ نَزْلَةً أُخْرَى (13) عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى (14)﴾

Manası: Andolsun ki, Cebraîl’i, bir başka inişte daha Sidretul-Munteha’nın yanında görmüştü. (En-Necm suresi, 13. ve 14. ayetler) hakkında sorulduğunda onun Cebraîl olduğunu, yani Efendimiz Muḥammed’e ﷺ iki arşın veya daha fazla yaklaşan Cebraîl aleyhisselâm olduğunu bildirmiştir.

Allâh-u Teâlâ’yı mesafe manasında yakınlık ile sıfatlandırmak caiz değildir, zira bu manada yakınlık, hacimli varlıkların sıfatlarındandır. Hacmi olan şeyler, mekânları doldurur ve yönlerde bulunur. Allâh ise mekânlardan ve yönlerden Müslümanların görüş birliği ile münezzehtir. İmam Ebu Mansur El-Bağdadî “El-Farku beynel-Firak” adlı eserinde Allâh’ın, Müslümanların görüş birliği ile mekândan kuşatılmadığını zikretmiştir. Allâh-u Teâlâ ezelde mekânları ve yönleri yaratmadan önce mekânsız ve yönsüz vardı ve mekânlar ile yönleri yarattıktan sonra O, Subhânehû ve Teâlâ mekânsız ve yönsüz mevcuttur. Allâh, bizi Peygamberlerin akidesi üzerinde sabit kılsın ve bizi haktan sapmış itikatlardan korusun.

Bunlar, İsra ve Miraç hakkında varit olan bazı hususlardır. Allâh’tan bu münasebetin hayırlara, Peygamber Efendimizin bildirdiklerine daha da çok bağlı kalmaya ve günahları terk etmeye vesile olmasını niyaz ederiz.

Sizler ve kendim için Allâh’tan mağfiret dilerim.

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın Salât ve Selâmı Efendimiz Muḥammed’eﷺ ve diğer Peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin validelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebu Ḥanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Aḥmed ve salih evliyalardan razı olsun.

Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun Peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi Peygamber Efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi Peygamber Efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2)

El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetleri

Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir!

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!