İSLAMÎ TERBİYE VE AİLE VE EĞİTİCİNİN ROLÜ

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nuru Muḥammed ﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. O’na karşı takvalı olun ve O’ndan hakkıyla korkun.

Allâh-u TeâKur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

﴿يَٰأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ قُواْ أَنفُسَكُم وَأَهلِيكُم نَارا وَقُودُهَا ٱلنَّاسُ وَٱلحِجَارَةُ﴾

Manası: Ey iman edenler, kendinizi ve ehlinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz. (Et-Teḥrîm suresi, 6. ayet)

Efendimiz Ali (radiyallâhu anhu) bu ayetinde tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Kendinize ve ehlinize hayrı (yani din ilmini) öğretin.”.

Müslüman kardeşlerim; dinimizin hükümlerini öğrenmemiz ve çocuklarımıza onların ihtiyaç duydukları dini hususları öğretmemiz lazım. Kişi, ancak din ilmiyle kendini, ehlini ve çocuklarını kıyamet gününde Allâh’ın azabını görmekten korur. Peygamber efendimiz ﷺ, aileye, öğretmene ve eğiticiye çocuğun terbiyesiyle alakalı düşen görevlerin önemini ve bir çocuk veya bir aile için sorumlu olanın bu sorumluluğunun büyüklüğünü beyan etmiştir. Rasûlullâh şöyle buyurmuştur:

كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِه اهـ

Manası: Her biriniz çobansınız ve her biriniz sürüsünden sorumludur! (Buhari “Sahih”inde)

Değerli kardeşlerim; çocuklara islamî ve iyi bir eğitim vermek ve onları bu doğrultuda yetiştirmek, bize pak dinimizin teşvik ettiği en önemli ve en büyük hususlardan biridir. Böylece o evlatlar, iyi ve başarılı insanlar olurlar ve adaletin ve takvanın hakim olduğu sağlam ve başarılı bir toplum için uğraşırlar. Bu ise ancak, onlara İslam’ı, İslam dininin ilkelerini, akaidini, hükümlerini, edep ve ahlakını öğretmekle gerçekleştirilebilir. Çocuk, ana babasına bir emanettir. Öyleyse insan, çocuğunu terbiyelendirmek istediği zaman ona güzel ahlakı ve sözünde dürüst olmayı öğretsin ve onu yalandan sakındırsın. Ona, dilini korumasını ve gıybet, nemime, sövme, lanet okuma ve Müslümanların ırzına girmek ile kirletmemesini öğretsin. Çocuk ana babasından etkilenir. Onlardan hayır görürse, hayır üzerinde olur ve hayrı sever. Onlardan şer görürse, bir çok durumda kötü ameller üzerinde olur ve hatta büyüdüğünde kötülüklerden uzak durmak ona zor gelir. Bundan dolayı onu, güzel ahlak ve söz ve fiillerde en iyi adetler üzerinde yetişmesini sağlamak gerekir. Çocuğa ilk öğretilmesi gereken, İslamî akait ve Allâh’ı ve Rasûlünü bilmekle alakalı olan hususlardır. Ebu Zerr şöyle buyurmuştur: “Biz henüz buluğa yakın yaşta çocuk iken Rasûlullâh’ın yanındaydık ve Kur’ân’dan önce imanı öğrendik. Sonra Kur’ân’ı öğrendik ve imanımız arttı.” (İbn-i Mâce “Sunen”inde). İmam Hafız Abdurraḥmân İbni’l Cevzi şöyle buyurmuştur: “Allâh’ı tanımanın nasıl olacağını içeren akaidi ve akaitle alakalı zikredilmesi gereken konulara öncelik tanımak en uygunudur. Sonra farzları bilmek gelir. Ardından Kur’ân-ı ezberlemek ve daha sonra hadis öğrenmek.” (El-Hassu alâ Hıfzı’l İlm).

Hidayet peygamberi Muḥammed’in ﷺ, bize öğrettiği en önemli hususlardan biri ise, çocuklarımız yedi (kameri) yaşına vardıktan sonra onlara namazı emretmemiz ve namazın hükümlerini öğretmemizdir. Bu husus Tâhâ suresinin 132. ayetinden anlaşılmaktakadır:

﴿وَأمُر أَهلَكَ بِٱلصَّلَوٰةِ وَٱصطَبِر عَلَيهَا﴾

Peygamber efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur:

مُرُوا أَوْلَادَكُمْ بِالصَّلَاةِ وَهُمْ أَبْنَاءُ سَبْعِ سِنِينَ اهـ

Manası: Evlatlarınız yedi (kameri) yaşına vardıklarında onlara namazı emredin. (Ebu Davud “Sunen”inde)

Allâh’a ve Rasûlüne ﷺ iman etmekten sonra en faziletli olan bu büyük ibadete çocukları, mümeyyiz olmuşlarsa genç yaşta alıştırmak gerekir. Şayet çocuğun velisi, ona gerekli ilimli veremiyorsa dindar bir âlimi vekil kılar ve o âlim çocuğa dinî hükümleri öğretir ve onu edeplendirir.

Matematik gibi teoriksel veya tıp ve mühendislik gibi uygulamalı veya marangozluk ve demircilik gibi mesleki eğitimlere gelince, bunlar farzi kifayedir ve İslam dini, Müslümanlar arasında bu ilimleri bilen birilerinin olmasını emrediyor. Lakin başta akait olmak üzere din ilmi, ilimlerin en efdalı, ilk öğrenilmesi gereken ve insanı kıyamet gününde Allâh’ın azabını görmekten kurtaran ilim olduğu için, İslamî terbiyede en fazla bu ilme ve bununla amel etmeye odaklanılır. Âlimler farklı dinî ilim dallarını öğrenmeyi farz-ı ayn ve farz-ı kifaye diye ikiye ayırmışlardır. Farz-ı ayn, mükellef olan herkesin öğrenmesi farz olan ilimlerdir; ilm-i hâl gibi, yani insanın din ilminden bilmesi zorunlu olan kısım. Bu kısım ise, Allâh’ı mekandan ve bir şeye benzemekten tenzih etmek gibi, peygamberleri onlara yakışmayan şeylerden tenzih etmek gibi akaidî konuları ve namaz, oruç ve muamelât gibi hükümlerle alakalı konuları içerir. Farz-ı kifaye ise, bazı Müslümanların yerine getirmeleriyle geri kalan Müslümanların üzerinden sakıt olan (düşen) farzdır. Yani herkesin mühendis veya hekim olması farz değil. Farz-ı kifayedir. Ümmetimizde görünmüş meşhur hekimler, mühendisler, matematikçileri ve bunlara benzer başka nice insaları hatırlayalım. Bunlardan bir çoğu din ilminde âlimlerdi. Bundan anlaşılıyor ki bazı din düşmanı insanların iddia ettiği gibi, din ilmini öğrenmek ve dinde derin bilgiye sahip olmak, insanın aklını zayıflatmaz veya aklın geri kalmasına sebep olmaz.

Müslüman kardeşim; evinde baba olsan da, bir eğitici olsan da çocukları ve talebeleri eğitme hususunda doğru yolu dikkatlice takip et. Onları haktan sapmaktan koru. Sen dine sımsıkı sarıl ki onlar da bu yol üzerinde yetişsinler.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebu Hanife, Malik, Eş-Şafii ve Ahmed ve evliyalardan ve salihlerden razı olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlünün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.

Müslüman kardeşlerim! Lukmân suresinin 8. ayetinin manası şöyledir: İman edip salih ameller işleyenlere cennet vardır.

Cennet; mutluluk, nimetler ve sevinç yurdudur. Allâh cenneti mü’minler için hazırlamıştır. Orada saf baldan, sütten ve dünyadaki aklı gideren şarap gibi olmayan şaraptan nehirler vardır. Cennette bundan hariç başka kalıcı nimetler bulunmaktadır. Oradaki nimetlendirme ceseden ve ruhendir. Ayrıca cennette dereceler vardır. Biri diğerinden yüksektir. En yüksek derece de peygamberlerin derecesidir. Cennet ehli üzülmez, hasta olmaz, yaşlanmaz ve ölmez. Onlar orada ebediyen kalır ve oradan asla çıkmazlar. Cennet ehli, kalıcı nimetler içinde olacaktır. Bizler, güvenilir âlimlerden öğrenmiş olduğumuz bu hayrı insanlara öğretmeye hazırız.

 

Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿يَٰأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱتَّقُواْ رَبَّكُم إِنَّ زَلزَلَةَ ٱلسَّاعَةِ شَيءٌ عَظِيم ١ يَومَ تَرَونَهَا تَذهَلُ كُلُّ مُرضِعَةٍ عَمَّا أَرضَعَت وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَملٍ حَملَهَا وَتَرَى ٱلنَّاسَ سُكَٰرَىٰ وَمَا هُم بِسُكَٰرَىٰ وَلَٰكِنَّ عَذَابَ ٱللَّهِ شَدِيد ٢﴾

Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetler)

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!