Et-Talâk Suresinin 2. ve 3. Ayetlerinin Açıklaması

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nuru Muḥammed ﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. O’na karşı takvalı olun ve O’ndan hakkıyla korkun ve ancak Müslüman olarak ölün.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿وَمَن يَتَّقِ ٱللَّهَ يَجعَل لَّهُۥ مَخرَجا ٢ وَيَرزُقهُ مِن حَيثُ لَا يَحتَسِبُ وَمَن يَتَوَكَّل عَلَى ٱللَّهِ فَهُوَ حَسبُهُۥٓۚ إِنَّ ٱللَّهَ بَٰلِغُ أَمرِهِۦۚ قَد جَعَلَ ٱللَّهُ لِكُلِّ شَيء قَدرا ٣﴾

Manası: Ve kim Allâh’a tevekkül ederse Allâh ona yeterlidir. Muhakkak ki Allâh’ın dilediği olur ve her şey Allâh‘ın takdiri iledir. (Et-Talâk suresi, 3. ayet)

Din kardeşlerim; Ebû Zerr (radiyallâhu anhu) şöyle buyurmuştur: “Rasûlullâh ﷺ benim önümde:

﴿وَمَن يَتَّقِ ٱللَّهَ يَجعَل لَّهُۥ مَخرَجا﴾

ayetini okudu ve dedi ki:

                     يَا أَبَا ذَرٍّ لَوْ أَنَّ النَّاسَ كُلَّهُمْ أَخَذُوا بِهَا لَكَفَتْهُم         

Manası: Ey Ebu Zerr, bütün insanlar bu ayete göre amel etseler, dünyada ve ahiretteki hedeflerine ulaşmaya yeterli olur.

Bunun üzerine efendimiz ayeti yine okudu ve tekrarladı.“ (Ahmed bin Hanbel “Musned” isimli kitabında ve El-Hakim “El-Mustedrak” adlı eserinde)

Allâh‘a karşı takvalı olmak, bütün farzları yerine getirip bütün haramlardan sakınmaktır. Sahabe İbn-i Abbâs (radiyallâhu anhumâ) şöyle buyurdu: “Kim Allâh’a karşı takvalı olursa, Allâh onu hem dünyada hem de ahirette kurtuluşa erdirir.“ (Et-Taberiyy tefsiri)

Allâh takvalı olan kişiyi, onun ummadığı yerden rızıklandırır. Takvalı olmak, yani Allâh korkusu, bu dünyada ve ahirette kederlerin giderilmesine, rızıklandırılmaya ve yüksek derecelere ulaşmaya sebeptir. Günahlar ise, hem dünyada hem de ahirette mahrum kalmaya sebeptir. Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الرَّجُلَ لَيُحْرَمُ الرِّزْقَ بِالذَّنْبِ يُصِيبُهُ اﻫ

Manası: Muhakkak ki kişi günahları sebebiyle rızıkdan mahrum kalır. (Hakim, İbn-i Hibban ve başkaları, İbnu’l Mubârak, “Ez-Zuhd“ isimli kitabında zikretmiştir)

Bazı âlimler, kişinin günahlarından dolayı dünya rızıklarından mahrum bırakıldığını bildirmişlerdir; bedenin sağlıklı olmaması, malın bereketli olmaması veya düşmanlarına karşı yenik düşmesi gibi. Kişi günah işlediğinde heybetini kaybedebilir veya öğrendiği ilmi unutabilir. Bir kişi ise şöyle demiştir:“Benim günahlarım, hâlimin kötüleşmesine ve kardeşlerimin benden uzaklaşmasına sebep oluyor.“

Sevgili din kardeşim; hangi farz olursa olsun hiç bir farzı bırakma ve küçük olsun büyük olsun hiç bir günaha düşme. Korkma ve Allâh‘a tevekkül et, çünkü Allâh-u Teâlâ‘nın buyurduğu gibi:

﴿وَمَن يَتَوَكَّل عَلَى ٱللَّهِ فَهُوَ حَسبُهُ﴾

Manası: Allâh’a tevekkül eden kişiye Allâh yeterlidir. (Et-Talâk suresi, 3. ayet)

Din kardeşlerim; Allâh’a tevekkül etmek; kalbinde Allâh’a güvenmek demektir. O ki; hayrı, şerri ve bütün yaratılmışları yaratandır. Bu da, Allâh’tan başka kimsenin hayrı da şerri de yaratmadığı manasına gelir. Kul buna inanıp kalbinde sürekli bunu hatırlarsa, rızkı için de kötülüklerden korunmakta da Allâh‘a tevekkül eder ve sıkıştığı durumlarda bile günah işlemez.

Efendimiz Ömer şöyle buyurmuştur: “Ben Rasûlullâh‘ın şöyle söylediğini duydum:

لَوْ أَنَّكُمْ تَوَكَّلْتُمْ عَلَى اللهِ حَقَّ تَوَكُّلِهِ لَرَزَقَكُمْ كَمَا يَرْزُقُ الطَّيْرَ تَغْدُو خِمَاصًا وَتَرُوحُ بِطَانًا

Manası: Eğer siz Allâh‘a hakkıyla tevekkül ederseniz, o zaman Allâh kuşu rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır. Bu kuş ki; günün başlangıcında midesi boş iken uçup gider ve midesi dolu vaziyette yuvasına geri döner. (Ahmed ve başkaları)

Sevgili din kardeşlerim; Allâh‘a tevekkül etmek, sebeplere sarılarak işlerini devam ettirmeye zıt düşmez. Bir adam peygamber efendimize şöyle sormuştur: “Devemi bağlamayıp Allâh‘a tevekkül edeyim mi?“ Allâh Rasûlü bunun üzerine şöyle buyurmuştur:

اعقِلْهَا وَتَوَكَّلْ اﻫ

Manası: Onu bağla ve Allâh‘a tevekkül et. (İbn-i Hibban “Sahih“inde)

Büyük tasavvuf âlimi Cuneyd El-Bağdadi, şöyle buyurmuştur: “Allâh‘a tevekkül etmek kesp, veyahut kesbi terk etmek manasına gelmez. Allâh‘a tevekkül, kalpte meydana gelir.“ (Beyhaki “Şuabu‘l İman“da)

Genel anlamda Allâh‘a tevekkül etmek; O‘na güvenmek, O‘na teslim olmak ve sebeplere sarılarak amel etmek manasına gelir. İmam El-Beyhaki “Şuabu’l İman“ adlı eserinde bazılarının şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

“Dışınla (bedeninle) kesbe yönel, içinle (kalbinle) Allâh‘a tevekkül et, çünkü kul kesbeder fakat kesbine değil Allâh Ae ve Celle‘ye güvenir.“

Allâh, şöyle buyuruyor:

﴿وَمَن يَتَوَكَّل عَلَى ٱللَّهِ فَهُوَ حَسبُهُۥٓۚ إِنَّ ٱللَّهَ بَٰلِغُ أَمرِهِۦۚ قَد جَعَلَ ٱللَّهُ لِكُلِّ شَيء قَدرا ٣﴾

Bu ayetin şu kısmının إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ manası Zâdu’l Mesir tefsirinde geçtiği gibi: Muhakkak ki Allâh ne dilerse o olur.

Yine ayetin başka bir kısmı:

﴿قَد جَعَلَ ٱللَّهُ لِكُلِّ شَيء قَدرا﴾

Bunun manası ise: Her şey Allâh’ın takdiri iledir. (Et-Talâk suresi, 3. ayet)

Allâh her insana ecelini takdir etmiştir. Muhakkak herkesin eceli kendisine ulaşacaktır. Bu takdir ettiği ecel ise ne vaktinden önceye alınır ne de sonraya bırakılır. İster katledilerek öldürülen, ister bir kaza sonucu ölen, ister yatağında ölen, hepsi Allâh‘ın kendileri için takdir etmiş olduğu ecelleri ile ölürler. Kendisi için takdir olunan ecelden önce ölen hiçbir kimse yoktur. Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُم لَا يَستَأخِرُونَ سَاعَة وَلَا يَستَقدِمُونَ ٣٤﴾

Manası: O ecel geldiğinde, ne bir an erteleyebilirler, ne de öne alabilirler. (El-Erâf suresi, 34. ayet)

Yine Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿مَا أَصَابَ مِن مُّصِيبَة فِي ٱلأَرضِ وَلَا فِي أَنفُسِكُم إِلَّا فِي كِتَٰب مِّن قَبلِ أَن نَّبرَأَهَا﴾

Manası: Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki; Allâh onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. (El-Ḥadîd suresi, 22. ayet)

Allâh-u Teâlâ başka bir ayette şöyle buyurur:

﴿أَينَمَا تَكُونُواْ يُدرِككُّمُ ٱلمَوتُ وَلَو كُنتُم فِي بُرُوج مُّشَيَّدَة﴾

Manası: Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir. Yüksek kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. (En-Nisâ’ suresi, 78. ayet)

İmam Ahmed bin Hanbel‘in “Musned“ isimli kitabında rivayet ettiğine göre Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:

إِنَّ النُّطْفَةَ تَكُونُ فِي الرَّحِمِ أَرْبَعِينَ يَوْمًا عَلَى حَالِهَا لا تَغَيَّرُ فَإِذَا مَضَتِ الأرْبَعُونَ صَارَتْ عَلَقَةً ثُمَّ مُضْغَةً كَذَلِكَ ثُمَّ عِظَامًا كَذَلِكَ فَإِذَا أَرَادَ اللهُ أَنْ يُسَوِّيَ خَلْقَهُ بَعَثَ إِلَيْهَا مَلَكًا فَيَقُولُ الْمَلَكُ الَّذي يَلِيهِ أَيْ رَبِّ أَذَكَرٌ أَمْ أُنْثَى أَشَقِيٌّ أَمْ سَعِيدٌ أَقَصِيرٌ أَمْ طَوِيلٌ أَنَاقِصٌ أَمْ زَائِدٌ قُوتُهُ وَأَجَلُهُ أَصَحِيحٌ أَمْ سَقِيمٌ قَالَ فَيَكْتُبُ ذَلكَ كُلَّهُ

Manası: Muhakkak ki meni anne rahminde değişmeden 40 gün nutfe şeklinde olur, bu 40 gün geçtikten sonra alakah (kan pıhtısı) hâlinde olur. Aynı müddet geçtikten sonra Mudğah (et parçası) hâlinde olur. Aynı müddet sonra da kemikleri oluşur. Allâh onun için insani bir şekil takdir ettiyse ona bir melek gönderir ve onun yanında: Ey Rabbim bu erkek midir, yoksa dişi mi? Şakî midir (mutsuz) yoksa saîd mi (mutlu)? Boyu kısa mıdır yoksa uzun mu? Rızkı dar mıdır yoksa bol mu? Ömrü kısa mıdır yoksa uzun mu? Sağlıklı mıdır yoksa hasta mı?“ der. Peygamberimiz devamında mealen buyurmuştur ki: “Bunların hepsi böylece yazılır.“

Bunun üzerine bir sahabe der ki: Hepsi takdir olunduysa, amel işlemek o zaman niye?

Peygamberimiz buyurdu ki:

اعْمَلُوا فَكُلٌّ سَيُوَجَّهُ لِمَا خُلِقَ لَهُ اﻫ

Manası: Amel işleyiniz, çünkü herkes ne için yaratıldıysa ona yönlendirilir.

Gidişatımız ve sonumuz nasıl olacağı bize gizlidir. Ameller, kişinin hâline işarettir. Lakin sonumuz bizim için saklıdır, bize bildirilmemiştir. O halde gayretli ol ey kardeşim! Farzları yerine getirmekte azimli ol ve Allâh’a güven, O’na tevekkül et. Allâh’ın affı ve mağfiretine itimat ederek gayreti elden bırakma! Böylece kendinde hayır hâli gördüğünde Allâh’a ḥamd et, bunda sabit kal ve hayırları arttır. Kendinde bunun zıddını fark edersen Allâh’tan kork! Farzları yerine getir ve haramlardan sakın. Pişmanlığın fayda vermediği gün gelmeden önce hâlini düzelt.

Âlemlerin Rabbi olan Allâh’tan hâlimizin düzelmesini, sonumuzun iyi olmasını ve ahirette kazananlardan olmamızı niyaz ederiz.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebu Hanife, Malik, Eş-Şafii ve Ahmed ve evliyalardan ve salihlerden razı olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlünün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.

Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿يَٰأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱتَّقُواْ رَبَّكُم إِنَّ زَلزَلَةَ ٱلسَّاعَةِ شَيءٌ عَظِيم ١ يَومَ تَرَونَهَا تَذهَلُ كُلُّ مُرضِعَةٍ عَمَّا أَرضَعَت وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَملٍ حَملَهَا وَتَرَى ٱلنَّاسَ سُكَٰرَىٰ وَمَا هُم بِسُكَٰرَىٰ وَلَٰكِنَّ عَذَابَ ٱللَّهِ شَدِيد ٢﴾

Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetler)

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!