Allâh’ın Azabına Karşı Uyarı ve Münkeri Özellikle de Küfrü Reddetmeye Dair Teşvik

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekanı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muḥammed ﷺ O’nun rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer Peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. Allâh-u Teâlâ yüce kitabında şöyle buyuruyor:

﴿فَلْيَحْذَرِ الّذِينَ يُخالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيم﴾

Manası: O’nun emrine muhalefet edenler, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya kendilerine elîm (şiddetli) bir azabın uğramasından sakınsınlar! (En-Nûr suresi, 63. ayet)

Ey akıl sahipleri, ey zeki insanlar, ey kalpleri anlayış ile dolu olanlar, ey kabre girmeden önce kabri gören ve kabirdeki azabın varlığını işitenler! Ey akrabalarını, ölümün nasıl da alıp götürdüğünü görenler! Ey kendilerinden önce yaşayanlardan bazılarının gördükleri azaplar hakkında bilgi sahibi olanlar ve kendilerine müttaki kulların hayat hikayeleri ulaşanlar! Yüce Allâh’ın, inatçı ve asi olanları neler ile tehdit ettiğini ve kendilerini, hayırlı amellerle ahiret gününe hazırlayanlara neler vaat ettiğini düşündünüz mü?

Sevgili kardeşlerim; Allâh-u Teâlâ geçmiş zamandaki kavimlere zulümlerinden ve sınırı aşmalarından dolayı şiddetli azaplar indirmiştir. Efendimiz Şuayb aleyhisselâm’ın kavmi bunun için bir örnektir. Onlar Efendimiz Şuayb aleyhisselâm’ı yalanlamışlar ve davetini reddetmişlerdir. Allâh onları cezalandırmış ve onların hepsini helak etmiştir. Allâh-u TeâKur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

﴿فَكَذَّبُوهُ فأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَومٍ عَظِيمٍ﴾

Manası: Böylece Şuayb’ı yalanladılar da, (güneşin bunaltıcı sıcaklığından gölgelenmek için bulutun altına sığındıkları zaman, yakılıp mahvedildikleri) o gölge gününün azabı kendilerini yakalayıverdi. Gerçekten o büyük bir günün azabı idi. (Eş-Şuarâ’ suresi, 189. ayet)

Sevgili kardeşlerim; Allâh onlara öyle şiddetli bir sıcaklık göndermişti ki onun hararetinden kaçıyorlardı. Sonra bir bulut gördüler. Bunun üzerine birbirlerine çağrıda bulunarak bulutun gölgesinde gölgelenmek için altında toplanmaya başladılar. Hepsi bulutun altında biraraya geldiğinde Allâh-u Teâlâ, altına koştukları buluttan üzerlerine ateşten kıvılcımlar gönderdi. Yer onları sarstı, gökten bir meleğin güçlü çığlığı geldi ve böylece öldüler.

Ey mü’min kardeşlerim; başka bir örnek de Âd kavmidir. Allâh, Âd kavmi insanlarını büyük cüsseli ve kuvvetli yaratmıştır, öyle ki onlar oldukça yüksek saraylar inşa ederlerdi. Fakat onlar Allâh’a ibadet edeceklerine putlara ibadet ediyorlardı. Allâh, Âd kavmine Rasûlü Hûd aleyhisselâm’ı gönderdi. Onlar ise kibirlendiler ve zulümleri arttı. Hûd aleyhisselâm, onları yakın bir zamanda gelecek olan azaba karşı uyardı. Allâh, bu kavme yağmur yağdırmadı ve şiddetli kıtlık ve kuraklık başladı, ki onlara bu çok zor geldi. Bu durumda yağmurun yağmasını istediler. Allâh, onlara siyah bir bulut gönderdi. Âd kavmi bu bulutu görünce sevindi. Fakat o, ceza ve azap bulutuydu. Allâh, uğultulu ve soğuk olan şiddetli bir rüzgar da gönderdi. Rüzgarın soğukluğu ateşin yaktığı gibi yakıyordu. Bu durum yedi gece ve sekiz gün sürdü, ta ki onlar ölüp, helak olana kadar. Rüzgar, o kavmi havaya kaldırıp baş aşağı atıyor ve, onlar kökleri sökülmüş ağaçlar gibi yere yığılıyordu.

Mü’min kardeşlerim; Allâh-u TeâKur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

﴿ إِنَّ اللَّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنفُسِهِمْ وَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِقَوْمٍ سُوءًا فَلاَ مَرَدَّ لَهُ وَمَا لَهُم مِّن دُونِهِ مِن وَالٍ هُوَ الَّذِي يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَ وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ وَالْمَلائِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ وَيُرْسِلُ الصَّوَاعِقَ فَيُصِيبُ بِهَا مَن يَشَاء وَهُمْ يُجَادِلُونَ فِي اللَّهِ وَهُوَ شَدِيدُ الْمِحَالِ﴾

Ey sevgili kardeşlerim; bu âyetlerden anlaşılıyor ki: Şüphesiz ki, Allâh bir kavmin halini, onlar kendi hallerini Allâh’a taatkar bir halden günahkar bir hale değiştirmedikçe değiştirmez. Eğer Allâh, bir kavmi cezalandıracaksa da kimse buna engel olamaz ve şüphesiz ki Allâh’tan başka onları koruyacak olan da yoktur. Allâh, sizlere azaptan korku duymanız ve yağmur ümid etmeniz için şimşeği gösterir ve yağmur yüklü ağır bulutları yaratır. Bulutlarla görevli bir melek olan Er-Rad meleği Allâh‘a ḥamd ve O‘nu noksan sıfatlardan tenzih eder ve aynı şekilde diğer melekler de Allâh’ı yüceltirler. Allâh, dilediği kimseleri azaplandırır. (Er-Rad suresi, 13. ayet)

Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:

“الرَّعْدُ مَلَكٌ مُوَكَّلٌ بِالسَّحابِ مَعَهُ مَخَارِيقُ مِنْ نَارٍ يَسوقُ بِهَا السَّحَابَ.”

Manası: Er-Râ’d, bulutlarla müvekkel, meleklerden bir melektir. Onun ateşten örtüleri vardır. Onlarla bulutları Allâh’ın dilediği yere yürütür.

Değerli Müslüman kardeşlerim; işittiğimiz gök gürültüsü, Er-Rad meleğinin sarılmış bir mendil veya ridaya benzeyen bir örtüyle buluta vurmasıdır. O, bulutları çekerek Allâh’ın dilemiş olduğu yere götürür. Ayrıca Allâh-u Teâlâ, Kendisinin şimşekleri gönderdiğini ve dilediklerine isabet ettirdiğini bildirdi. Ey Allâh’ım, bizleri Sen’in azabına uğrayıp da helak olanlardan eyleme, bizleri razı olacağın kullardan eyle!

Sevgili kardeşlerim; Peygamber Efendimiz ﷺ Muḥammed’in ümmeti olmakla bizleri en hayırlı ümmet kılan Allâh’a ḥamd olsun. Peygamber Efendimiz ﷺ Allâh’tan dört şey istemiş, Allâh ise ona ﷺ üçünü vermiş, birini vermemiştir. Rasûlullâh ﷺ Allâh’tan ümmetinin tamamını bazı ümmetleri helak ettiği gibi yok etmemesini istemiştir ve Allâh da bunu ona ﷺ vermiştir. Öyleyse bu ümmetin tamamını helak edici bir tufan veya yer yarılması gerçekleşmeyecektir. Ancak bütün ümmeti birden helak edici olmayan bazı azap ceşitleri bu ümmete de inebilir.

Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:

“إِنَّ الناسَ إذَا رَأَوُا الْمُنْكَرَ فَلَمْ يُنْكِرُوهُ أَوْشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمُ اللهُ بعِقَابٍ” اهـ

İmam Ahmed “Musned”inde rivayet etmiştir.

Bu hadis-i şerif bizlere insanlar kötülüğü yasaklamayı bırakırlarsa Allâh’ın onlara daha bu dünyada azap indireceğini bildiriyor.

Şüphe yoktur ki, Müslümanların bu zamanda başlarına gelen felaketler iyiliği emretmeyi ve kötülüğü yasaklamayı bırakmalarından kaynaklanmaktadır. Kendimi ve sizleri iyiliği emretmeye, kötülüğü yasaklamaya, Allâh’ın dinine hikmetle çağrıda bulunmaya ve güzel öğütler vermeye teşvik ediyorum. Bilin ki, yasaklanması gereken kötülüklerin başında bütün çeşitleri ile küfür gelir. Küfür, günahların en büyüğüdür. İtikadî küfre örnekler şunlardır: Allâh’ı yaratıklara benzeterek O’nun uzuvları, şekli, sureti, mekânı veya yönü olduğuna inanmak ya da Allâh’ın her hangi bir şeyin içine girdiğine inanmak. Fiilî küfre örnekler de şunlardır: Kur’ân-ı Kerîm’i çöpe atmak ya da onun üzerine basmak ya da Kur’ân’ı necis veya tiksindirici bir şeyle yazmak. Lafzî küfre örnekler de şunlardır: Allâh’a sövmek, Allâh’ın herhangi bir peygamberine sövmek, Cebrâîl ve Azrâîl gibi meleklere sövmek veya din ile ya da Rasûlullâh’ın ﷺ her hangi bir fiili ile alay etmek.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ إِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ ونَلْعَبُ قُلْ أَبِاللهِ وَءَايَاتِهِ ورَسُولِهِ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِئونَ لا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمانِكُمْ﴾

Manası: (Ey Muḥammed) Onlara soracak olsan “Biz sadece şakalaşıyorduk.” derler. De ki: “Siz Allâh ile, O’nun âyetleriyle ve O’nun Peygamberiyle mi alay ediyordunuz?” Özür dilemeyiniz. Siz, iman ettikten sonra kâfir oldunuz. (Et-Tevbeh suresi, 65. ve 66. ayetler)

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

 

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’eﷺ ve diğer Peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebû Ḥanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Aḥmed ve sâlih evliyalardan razı olsun.

Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun Peygamberineﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi Peygamber Efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi Peygamber Efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2) ﴾

El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetleri

Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir!

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!