Muhkem Ve Muteşâbih Âyetler

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’e ve diğer Peygamberlere olsun. Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlü’nün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.

Allâhu Teâlâ Âl İmrân suresinin 7. ayetinde şöyle buyuruyor:

﴿ هُوَ ٱلَّذِي أَنزَلَ عَلَيكَ ٱلكِتَٰبَ مِنهُ ءَايَٰت مُّحكَمَٰتٌ هُنَّ أُمُّ ٱلكِتَٰبِ وَأُخَرُ مُتَشَٰبِهَٰت فَأَمَّا ٱلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم زَيغ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَٰبَهَ مِنهُ ٱبتِغَاءَ ٱلفِتنَةِ وَٱبتِغَاءَ تَأوِيلِهِۦۖ وَمَا يَعلَمُ تَأوِيلَهُۥٓ إِلَّا ٱللَّهُ وَٱلرَّٰسِخُونَ فِي ٱلعِلمِ يَقُولُونَ ءَامَنَّا بِهِۦ كُلّ مِّن عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُوْلُواْ ٱلأَلبَٰبِ ٧

Manası: Sana (ey Muhammed) Kur’ân’ı indiren O’dur (Allâh’tır). Onun bir kısmı anlamları kesin olup kitabın temelini oluşturan âyetlerdir. Diğer kısmı da birden fazla anlamı olanlardır. Ama kalplerinde doğru inançtan sapmaya meyli olanlar, fitne aramak ve keyiflerince yorumlamak için sadece birden fazla anlamı olanların ardına düşerler. Halbuki, onun gerçek yorumunu ancak Allâh ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir. Onlar derler ki: “Bizler Kur’ân’a inanıyoruz, -muhkem olsun, muteşâbih olsun- hepsi Allâh’tandır.” Bunlar da yanlızca kendileri uyarılabilen kavrayışlı insanlardır.

Din kardeşlerim, Kur’ân-ı Kerîm’den anlaşıldığı üzere muhkem ve muteşâbih ayetler vardır. Muhkem ayetler, anlamı açık olan ayetlerdir, çünkü lugat bakımından muhkem ayetlerin yalnız bir anlamı olur. El-İĥlâs suresinin 4. ayeti gibi:

﴿ وَلَم يَكُن لَّهُۥ كُفُوًا أَحَدُ ٤

Manası: O’nun (Allâh’ın) eşi ve benzeri yoktur.                     

Yine bunlardan olan ayetlerden biri de Eş-Şûrâ suresinin 11. ayetidir:

﴿ لَيسَ كَمِثلِهِۦ شَيء

Manası: Allâh hiçbir şeye benzemez.

Allâhu Teâlâ muhkem ayetleri temel ayetler olarak bildirmiştir, çünkü bu ayetler muteşâbih ayetlerin yorumlanmasının temelidir. Ayetlerin çoğu muhkemdir.

Muteşâbih ayetlerine gelince onların anlamları açık olmayan ayetlerdir ve arapça lugatına göre ayetteki bu kelimelerin birden fazla manası vardır. O halde onların doğru manalarını bilmek için dinin naslarını bilen, anlamlarını bilen ve arapça lugatında bilgin olan alimlere muhtacız. Bu alimler, bu ayetlerin manaları hakkında bilgi sahibidirler, çünkü her Kur’ân okuyanın te’vil yapma izni yoktur. Bu ayetlerden birisi de Tâhâ suresinin 5. ayetidir.

﴿ٱلرَّحمَٰنُ عَلَى ٱلعَرشِ ٱستَوَىٰ ٥

Manası: Arş, Allâh’ın kudreti altındadır. Allâh o’nu düşmekten korumuştur.

Bu ayette geçen „اسْتَوَى“ kelimesinin arapça lugatında 15 manası vardır, o halde bu ayetteki gerçek manasını bilmek için alimlere muhtacız.

Din kardeşlerim, Ehli Sünnet, muteşâbih ayetlerin yorumu hakkında iki yol gözlemiştir: Selef Ehli– ilk üç asırda yaşamış olan Müslümanlar- muteşâbih ayetlere iman edip, Allâhu Teâlâ’ya ve sıfatlarına uygun bir manası olduklarını söylemiş ve onların çoğu bu ayetlere belli bir mana vermeyip muhkem ayetlere uyan genel bir mana vermişlerdir. Onlar muteşâbih ayetleri zahir olan manayla, yani dış görünüşü ile tefsir etmemişlerdir. Bu Müslümanlar ﴿الرَّحمنُ على العَرْشِ اسْتَوَىayetini duydukları zaman, muhkem olan

﴿لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌayetine göre yorumlayıp, ﴿الرَّحمنُ على العَرْشِ اسْتَوَىayetindeki kelimenin manasının yerleşmek veya oturmak olmadığını bildirmişlerdir, çünkü bu yaratılmışların sıfatlarından olup, muhkem olan   ﴿لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ   ayetine tersdir. O halde Müslümanlar „اسْتَوَى“ kelimesini genel olarak yorumlayıp, Allâh’a uygun bir manası olduğunu, ne oturmak, ne yerleşmek, ne de yaratıkların herhangi bir sıfatlarına ait bir anlama geldiğini söylemişlerdir.

İkinci yol ise Ĥalef’in- Ehli Selef’ten sonra gelenlerin- yoludur. Bunlar tefsirde arapça lugatına uygun olan belirli bir mana ile ayrıntılı yorum yapan kişilerdir; ve Selef Ehli gibi, onlar da muteşâbih ayetleri dış görünüşlerine göre yorumlamamışlardır. Selef Ehli ve El-Ĥalef muteşâbih ayetlerin dış görünüşlerine göre yorumlanmayacağında görüş birliğine varmışlardır. Bahsi geçen ﴿الرَّحمنُ على العَرْشِ اسْتَوَى  ayeti hakkında Selef Ehli’nin çoğu Allâh hakkında geçen „اسْتَوَى“ kelimesinin keyfiyetsiz olduğunu, yani Allâh’a ve yüceliğine uygun bir mana içerdiğini söylemişlerdir. Oturmak, yerleşmek veya yüsek bir mekanda bulunmak gibi yaratıkların sıfatlarına benzer bir manası olmadığını söylemişlerdir. İkinci yolu gözleyenler ise „اسْتَوَى“ kelimesinin hüküm, koruma ve yaşatma manasına geldiğini söylemişlerdir, çünkü bu manalar arapça lugatında „اسْتَوَى“ kelimesinin diğer manalarıdır ve muhkem olan   ﴿لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ   ayetine uygundur. Bu mana, el-Enâm Sûresinin 16. ayetine uygundur:

﴿ وَهُوَ ٱلقَاهِرُ فَوقَ عِبَادِهِۦۖ

Manası: Allâh kulları üzerine hükmedendir.

Müslümanların inancından sapmış olanlar, tefsirin caiz olmadığını iddia edip, Selef Ehli’nin bunu yapmadığını söylemişlerdir, bu ise yalan ve yanlışlığı kanıtlanmış olan birşeydir. Sahîh Muslim’de ve Sahîh el-Buĥarî’de rivayet edildiğine göre İbn Abbâs (radiyallâhu anhu) Allâh’ın Rasûlüne (sallallâhu aleyhi ve sellem) abdest alması için su hazırlamıştır. Sonra Allâh’ın Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) meâlen şöyle sormuştur: ’’Bunu kim yaptı?’’ İbn Abbâs (radiyallâhu anhu) demiştir ki: ’’Ben, ey Allâh’ın Rasûlü.’’

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle söylemiştir:

“اللهُمَّ فَقِّهْهُ في الدِّينِ وَعَلِّمْهُ التَّأْوِيل”

Manası: Ey Allâh’ım, onu din ilminde fakihlerden eyle ve ona te’vili öğret.

Eğer te’vil haram olsaydı, hiç Allâh’ın Rasûlü böyle duâ edermiydi?

Din kardeşim, eğer sen, dış görünüşü muhkem ayetlere ters düşen bir ayet duyar veya Kur’ân’da okursan, alimlerden te’vilini almadıysan acele etme ve onun Allâh’a uygun bir mana içerdiğini ve muhkem ayetlere uyduğunu söyle ve dış görünüşünü alma, çünkü dış görünüşü Allâh’ın yaratıklarına benzediğini içerebilir.

Büyük İmâm Ahmed Er-Rifâî (radiyallâhu anhu) şöyle buyurmuştur: ’’Kendinizi muteşâbih ayetlerin ve hadislerin dış görünüşlerine uymaktan koruyun, çünkü bunlar küfre götürür.’’

Kendim ve sizler için Allâh’tan af dilerim.

İkinci Hutbe:

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’eﷺ ve diğer Peygamberlere olsun.

Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul et. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!