İslam, Orta Yol Üzerinde Olma ve İtidal Dinidir

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muḥammed ﷺ O’nun rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kadîr olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. Allâh-u Teâlâ yüce kitabında şöyle buyuruyor:

﴿يَٰأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّقُواْ ٱللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِۦ وَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنتُم مُّسلِمُونَ

Manası: Ey iman edenler! Gerçek takvâya yaraşğı gibi, Allâh’tan korkun ve ancak Müslümanlar olarak ölün. (Âl İmrân suresi, 102. ayet)

Ve Allâh-u Teâlâ yine şöyle buyuruyor:

﴿وَكَذَٰلِكَ جَعَلنَٰكُم أُمَّة وَسَطا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاءَ عَلَى ٱلنَّاسِ وَيَكُونَ ٱلرَّسُولُ عَلَيكُم شَهِيدا

Manası: Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta yol üzere bir ümmet yaptık. (El-Bakarah suresi, 143. ayet)

Ey mü’minler; bugünkü hutbemiz, Allâh’ın izniyle itidal ve orta yol üzere olma, bunun önemi ve bireyler, aileler, toplum ve vatan üzerinde olan etkisi ve dindeki aşırılığın zararlarıyla alakalı olacaktır.

Lugat alimleri şöyle buyurmuşlardır: İtidal her halükârda uygun olanıdır.” İşte bu orta yol hakkında Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿وَكَذَٰلِكَ جَعَلنَٰكُم أُمَّة وَسَطا

Bunun anlamı ise Allâh, bu ümmeti seçilmiş, adil ve itidalli bir ümmet kılmıştır. Bu ümmet ne abartan ne de ihmalkar olan bir ümmettir. Bu ümmet orta yol üzerinde olma ve itidal ümmetidir.

Farzları ve yasakları öğrenmek, abartıyı ve ihmali önler ve onlara karşı bir tedavidir. Farzları ve yasakları öğrenmek, ilaçtır ve ancak böylece aşırılık ile itidal arasında ayırt edilebilir.

Hiç şüphesiz bir çok hastalık, zehir ve yıkıcı ve kötü fikirlerin sebebi dindeki cehaletin yayılmış olmasıdır.

Allâh-u Teâlâ’nın buyurduğu bu ayetten:

﴿وَكَذَٰلِكَ جَعَلنَٰكُم أُمَّة وَسَطا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاءَ عَلَى ٱلنَّاسِ وَيَكُونَ ٱلرَّسُولُ عَلَيكُم شَهِيدا

anlaşılıyor ki abartı, aşırıcılık ve suç işlemek, Müslümanların dininden değildir. Öyleyse kendilerini Müslümanlardan sayan bazı sefih (aptal) insanların yaptığı yanlış davranışların, tüm Müslümanlara yakıştırmamak gerekir.

Allâh-u TeâKur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

﴿أَفَنَجعَلُ ٱلمسلِمِينَ كَٱلمجرِمِينَ ٣٥ مَا لَكُم كَيفَ تَحكُمُونَ ٣٦

Manası: Allâh hiç iman edenlerle iman etmeyenleri bir kılar mı?! (El-Kalem suresi, 35. ve 36. ayet)

Ey Müslümanlar; bu ümmete duyduğumuz derin sevgimizden dolayı bu dünyada yaşayan bazı bozuk ve yanıltıcı insanların amellerinden uyarmak istiyoruz. O insanlar, yaptığı amellerle Ümmet-i Muḥammed’i zayıflatmak istiyor, insanların nazarında asıl yüce faziletleri değilde kendi dar çaptaki görüşleriyle tanınmalarını istiyor. O insanlar, bizim haysiyet ve gurumuzu koruyan Ümmet-i Muḥammed’in hakikatini ve ilim dolu şanlı tarihini karalamak istiyor.

Bundan dolayı Rasûlullâh’ın şu hadisi onlar için geçerlidir:

أُنَاسٌ مِنْ جِلْدَتِنَا يَتَكَلَّمُونَ بِأَلْسِنَتِنَا تَعْرِفُ مِنْهُمْ وَتُنْكِرُ دُعَاةٌ عَلَى أَبْوَابِ جَهَنَّمَ مَنِ اسْتَجَابَ لَهُمْ قَذَفُوهُ فِيهَا اهـ

Manası: Öyle insanlar ki, bizim gibi arap, bizim dilimizi konuşur, kimisini tanır kimisini tanımazsın; Onlar cehennemin kapılarına davet ederler. Kim onlara uyarsa, onu (cehennemin) içine atarlar.

Tüm bunlara Allâh Rasûlünün şu hadisi şerifinde bir tasdik görüyoruz:

يَخْرُجُ في ءَاخِرِ الزَّمَانِ رِجَالٌ يَخْتِلُونَ الدُّنْيَا بِالدِّينِ يَلْبَسُونَ للنَّاسِ جُلُودَ الضَّأْنِ مِنَ اللينِ أَلْسِنَتُهُمْ أَحْلَى مِنَ السُّكَّرِ وَقُلوبُهُمْ قُلوبُ الذِّئَابِ، يَقولُ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ أَبِي يَغْتَرُّونَ أَمْ عَلَيَّ يَجْتَرِئُونَ فَبِي حَلَفْتُ لَأَبْعَثَنَّ علَى أُولئِكَ مِنْهُمْ فِتْنَةً تَدَعُ الحَلِيمَ مِنْهُمْ حَيرانًا اهـ

Manası: Kıyamete yakın zaman öyle adamlar çıkacak ki dünyevi arzuları için ahireti istiyormuş gibi gösterirler kendilerini, insanlara kendilerini züht ve merhamet sahibi olarak gösterirler, tatlı sözler kullanırlar lakin kalplerinde ise kurt gibidirler. Allâh der ki: Benden korkmuyorsunuz da, o yüzden mi tövbe etmiyorsunuz? Ve siz, hakkınızda iyi düşünülsün diye, size hizmet ve hediyeler verilsin diye, salihlerin amellerini mi yapıyorsunuz? Kendi zatım üzerine yemin ederim ki, onları birbirleriyle savaştıracağım.

(Tirmizi “Sunen” isimli eserinde rivayet etmiştir)

O bozuk insanlardan birisi şöyle demiştir: “Kim bizim davamıza katılırsa, bize ait olan ona ait olur. Şayet kim bize katılmazsa, o kafirdir, kanı ve malı helaldır.”

Bu ve buna benzer sözlerle hükümdarlar ve vatandaşların kanlarını ve mallarını helal sayılorlar. İmamların, vaizlerin, müezzinlerin, tüccarların, gazetecilerin, okumuş insanların, doktorların, mühendislerin, çiftçilerin, esnafın, farklı meslek sahiplerinin, yetişkinlerin, çocukların, kadınların ve yaşlıların; onlara katılmayan herkesin kanını akıtmayı helal kılıyorlar.

Şayet hakkı tanırsan, hak ehlini de tanırsın. Hakkı tanırsan, ehl-i itidal ile aşırıcılar arasında ayırt edebilirsin. Bu övülmüş ve temiz olan itidal sancağını taşıyan, hak, sadakat, hikmet, ilim, amel ve güzel yöntem ile taşır.

Ey mü’minler; sizden bir çoğunuz, orta yol üzerinde olmak, itidal, aşırılık ve ihmal gibi kelimeleri sık sık duymuş lakin bunun beraberinde bir çok yanlış bilgi işitmiş olabilirsiniz. Biz ise hakikaten itidalin ne ve mutedilin (itidal üzere olanın) kim olduğunu, terörün ne olduğunu ve teröristlerin kim olduğunu bilmekten bahsediyoruz. Mutedilin topluma olan etkisini; ister evinde veya ailesinde olsun, ister ehli ya da arkadaşları arasında olsun, bunların hepsi itidal ve orta yol ehlinden öğrenilir. Onlar, topluluk ve vatan için hayrı sevmeyi öğretir. Bundan dolayıdır ki vatanın öyle insanlara ihtiyacı var. Orta yolun üzerinde olmanın hakikati, sözünde, fiilinde ve inancında sabit kalmandır. Bu hakikatten sapma. Toplum ve ümmet için ise, birbirimize hayrı, hakkı ve sabrı tavsiye edip, kötüklerden sakındırmamızdır, itidal.

Sevgili kardeşlerim; İslam dini orta yol üzerinde olma ve itidal dinidir. İslam’da aşırıcılığın ve terörün yeri yoktur.

Bize düşen ise, akibetler üzerine tefekkür etmek ve topluluğu korumak için önlemler almak. Fitnelerin tehlikelerinden uyarmamız ve onları bastırmamız gerekir. Biz dünden bu yana her zaman bu doğrultuda çağrılarda bulunduk. Çünkü fitnenin ortaya çıktığının ve görünenin henüz sadece “yılanın başı” olabileceği ve daha büyük zararların oluşabileceğinin farkındayız. Ayrıca insanları, daha bilinçli olmaya çağırıyoruz. İdareleri, halkı, aileleri, gençliği ve vatandaşları bilinçli olmaya davet ediyoruz. Bu bilinç ise çeşitli alanlarda ve her düzeyde gerekir. Bu yıkıcı fikirlere karşı gelmek için herkesi, bulunduğu yerde ve gücünün yettiği kadar, elde olan imkanlar doğrultusunda birbirlerine yardım etmesi için çağrıda bulunuyoruz. Hala facia adrına facia yaşamaktayız. Doğu ve batıda dökülmüş kan ve şiddetli katliamlara şahit olmaktayız. Sadece reddetmek ve kınamak, hakikati ve durumu değiştirmez. Her zamanki gibi, bilince ve aydınlığa ihtiyacımız vardır. Dinimizin hakikatlerine ve dinimizin paklığına ihtiyacımız var. İslam dini, suça karşıdır. İman, azgınlığa karşıdır. Peygamberimiz, bize rahmet ve bir hidayet rehberi olarak gönderilmiştir. Doğrusu ise, onun yolundan gitmek, onun ahlakı üzerinde amel etmek ve onun davasının hakikatleri üzerinde yürükmekle olur.

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

 

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’eﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, âl’den ve raşit halifeler Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebû Ḥanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Aḥmed ve sâlih evliyalardan razı olsun.

Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Şunu da bilin ki Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmek ile emretmiştir.

اللهُمَّ صَلِّ على سَيِّدِنا محمَّدٍ وعلَى ءالِ سَيِّدِنا محمدٍ كما صلَّيتَ على سَيِّدِنا إبراهيمَ وعلى ءالِ سَيِّدِنا إبراهيمَ وبَارِكْ عَلَى سَيِّدِنا محمَّدٍ وعلَى ءالِ سَيِّدِنا محمدٍ كمَا باركتَ على سَيِّدِنا إبراهيمَ وعلَى ءالِ سَيِّدِنا إبراهيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مجيدٌ

Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2)

El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetleri

Manası: “Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. (1) Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (2)

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul et. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!