İLİMSİZ FETVA VERMEKTEN UYARI

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Mü’min kardeşlerim, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Din kardeşlerim; bilin ki Allâh-u Teâlâ, kulunu diliyle konuştuğu şeylerden dolayı kıyamet gününde hesaba çekecek. Allâh, kulunu bu dünyada hangi durum için caizdir ve hangi durum için caiz değildir dediğinden dolayı hesaba çekecek. Allâh-u Teâlâ yüce Kur’ân’da şöyle buyuruyor:

﴿وَلَا تَقفُ مَا لَيسَ لَكَ بِهِۦ عِلمٌ إِنَّ ٱلسَّمعَ وَٱلبَصَرَ وَٱلفُؤَادَ كُلُّ أُوْلَٰئِكَ كَانَ عَنهُ مَس‍ُولا ٣٦﴾

Manası: Kesin bilgi sahibi olmadığın şey hakkında konuşma. (Kişi) kulak, göz ve kalp, bunların hepsinden sorumludur. (El-İsrâ’ suresi, 36. ayet)

Yani ilimsiz konuşma. İlimsiz fetva vermek büyük günahlardandır. Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:

مَن أَفْتَى بِغَيْرِ عِلْمٍ لَعَنَتْهُ ملائكَةُ السَّمَاءِ والأَرْضِ اهـ

Manası: Kim ilimsiz fetva verirse, onu göklerde ve dünyada bulunan melekler lanetlerler. (Hafız İbn-i Asakir “Mucem Şuyuh İbn-i Asakir”de)

Kim kendini, ehli olmadığı mertebelere yükseltirse, insanlara ilimsiz fetva vermeye başlar. İnsanlara kendi hevasına uygun fetvalar vermeye başlayan kimse, kötü ve haindir. Allâh-u Tebârake ve Teâlâ, o kişinin daha dünyadayken rezaletini ortaya çıkarır. İmamımız, imam Şafii, bu husus hakkında şöyle buyurmuştur: Kim kendini, değerinden daha fazla yükseltirse, Allâh da onu asıl kıymetine geri düşürür. (El-Mecmu’u Şerhi’l Mehazib, 1/13)

Sakın ilimsiz fetva vermeyin. Bilmiyorum demekten gafil olmayın. Bilmiyorum, ilmin yarısıdır.

Şüphesiz ki cehaletin ve insanlar arasında mevcut olan zayıf anlayışın en büyük sebeplerinden bazıları, ilimsiz fetvaların verilmesi ve insanların, ilimli olduğunu iddia eden cahillerden fetva istemeleridir. Sahih ve sabit olan bir hadiste Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:

إنَّ الله لا يَقبضُ العِلْمَ انْتِزَاعًا يَنْتَزِعُهُ مِنَ العِبادِ ولكنْ يَقْبِضُ العِلْمَ بِقَبْضِ العُلمَاءِ حتى إذا لم يُبْقِ عالِمًا اتَّخَذَ النَّاسُ رُؤساءَ جُهّالًا فَسُئِلُوا فَأَفْتَوْا بِغَيْرِ عِلْمٍ فَضَلُّوا وأَضَلُّوا اهـ

Manası: Şüphesiz ki Allâh, ilmi kullardan söküp alarak kabzetmez. Lakin âlimleri kabzeder ve (insanlar arasında) ilim azalır, ta ki aralarında âlim kalmayana kadar. Böylece insanlar, kendilerine cahilleri lider seçerler ve onlara (sorular) sorarlar. Onlar da ilimsiz fetva verirler, hem dalalete uğrarlar hem de (başkalarını) dalalete uğratırlar. (Buhari “Sahih”inde)

Bu hadiste Rasûlullâh ﷺ, bu durumda fetva vereni de fetva isteyeni de özürlü görmemiştir. Birincisi, cehalet üzerine fetva verdiği için ikincisi ise, kendisinden fetva istenmesini hak etmeyen birinden fetva istediği için, özürlü değildir. Hafız Nevevi (Allâh ona rahmet eylesin) şöyle buyurmuştur: Güvenilir bir âlim olmayandan fetva istemek, caiz değildir. (“El-Mecmu” isimli kitabında zikretmiştir)

Kişi ancak, fetva vermeden önce kendisini koruyup Cennet’i ve Cehennem’i göz önünde bulundurarak selamette olur.

Bir meselenin cevabı, kişiye güneşin gün ortasındaki açıklığı gibi açık ise cevap verir yoksa cevap vermez. Kişi kendi görüşüne ve hevasına göre fetva vermesin, çünkü kim hevasına tabi olursa mahvolur.

Günümüzde, şer-î delillere dayanmayan ne kadar da çok insan bulunuyor; ne Kur’ân ne de hadis naslarına ne de müçtehit âlimlerin fetvalarına dayanıyorlar. Ancak nefislerinin meylettiği fetvalar veriyorlar ve bu fetvaları, şeytanlardan olan karinlerinin onlara verdikleri ölçülerle tartıyorlar. Şüphesiz ki bizi yaratan, Allâh’tır ve biz O’na hesap vereceğiz. Allâh’ın koruması olmadan, hiç kimse kendisini günahlardan koruyamaz ve Allâh’ın yardımı olmadan, hiç kimse ibadet edip, taatte bulunamaz.

Ey Merhametlilerin en Merhametlisi olan Allâh’ım, dinimizi koru bizi hak din üzere sabit kıl ve bizleri şer-î sınırlar içerisinde kalanlardan eyle ve sonumuzu hayırlı eyle. Âmîn

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’eﷺ ve diğer Peygamberlere olsun.

Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul et. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.

Kâmet getir!