Category Archives: Cuma Hutbeleri

HAKSIZ YERE ADAM ÖLDÜRMENİN NE KADAR BÜYÜK BİR GÜNAH OLDUĞUNUN BEYANI

Hamd Allâh’adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun zıddı ve dengi yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekanı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muhammed ﷺ  O’nun rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muhammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Mü’min kardeşlerim, sizlere ve kendime her şeye kadîr olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Allâhu Teâazîz kitabında şöyle buyurmuştur:

﴿قُلْ تَعَالَوْا أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلَّا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلَا تَقْتُلُوا أَوْلَادَكُمْ مِنْ إِمْلَاقٍ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ 151﴾

Manası: (Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. Fuhuş olan çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Allah’ın dokunulmaz kıldığı nefsi haksız yere öldürmeyin. İşte size Allâh bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.” (El-En’âm suresi, 151. ayet)

Continue reading HAKSIZ YERE ADAM ÖLDÜRMENİN NE KADAR BÜYÜK BİR GÜNAH OLDUĞUNUN BEYANI

Faiz

Allâh’a ḥamdolsun. Allâh’tan yardım ve hidayet istiyoruz, Ona şükreder, Ondan af diler ve tövbe ederiz. Allâh bizi nefsimizin ve amellerimizin şerrinden korusun. Allâh kime hidayet etmişse onu kimse saptıramaz, ve kime sapıklık dilemişse kimse onu doğru yola getiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O birdir ve ortağı yoktur. O’nun benzeri, zıttı, şekli, sureti, organı, cismi ve yeri yoktur. Allâh Peygamber efendimiz için kolay bir şeriat indirmiştir. Ona sımsıkı sarılan kurtulur ve kazanır. Ondan yüz çevirenler kaybeder ve hüsrana uğrayacaktır.

Şehadet ederim ki efendimiz Muhammed Allâh’ın kulu, resulü, sevdiği ve seçtiği birisidir. Allâh onu alemlere rahmet olarak göndermiş ve peygamberlerin çağrısı olan İslâm’ı yenilemiştir. Allâh onunla bir çok insanı kurtarmıştır. Daha önce bu insanlar puta taparken sonra Allâh’a ibadet etmeye başlamışlardır.

Salat ve selam üzerine olsun ey hidayet rehberi efendimiz Muḥammed.

Kardeşlerim;

Ey Allâh’ın kulları! Kendime ve sizlere El- Kadîr olan Allâh’tan korkmayı tavsiye ederim. Peygamber efendimizin yolunda giderek ona sımsıkı bağlanalım. Salat ve selam üzerine olsun. O ki, üzerine, kalbine arapça Kur’an-i Kerim indirilmiştir. Kur’an’dan şüphe yoktur. Allâh şöyle buyurmuştur:

﴿ذَلِكَ الكِتَابُ لا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ﴾

Manası: ”İşte o kitap, bunda şüphe yok, müttakiler (Allâh’tan korkanlar) için hidayettir.

Bu yüce Kuran’da Allâh’ın başka kavli şöyledir.

﴿ٱلَّذِينَ يَأۡكُلُونَ ٱلرِّبَوٰاْ لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ ٱلَّذِي يَتَخَبَّطُهُ ٱلشَّيۡطَٰنُ مِنَ ٱلۡمَسِّۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ قَالُوٓاْ إِنَّمَا ٱلۡبَيۡعُ مِثۡلُ ٱلرِّبَوٰاْۗ وَأَحَلَّ ٱللَّهُ ٱلۡبَيۡعَ وَحَرَّمَ ٱلرِّبَوٰاْۚ فَمَن جَآءَهُۥ مَوۡعِظَة مِّن رَّبِّهِۦ فَٱنتَهَىٰ فَلَهُۥ مَا سَلَفَ وَأَمۡرُهُۥٓ إِلَى ٱللَّهِۖ وَمَنۡ عَادَ فَأُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلنَّارِۖ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ ٢٧٥﴾

Manası: Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytanın çarptığı kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, “alışveriş de faiz gibidir” demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de Allah’a kalmıştır. Her kim de inat ederek faize helal kılarsa işte onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır.

Continue reading Faiz

Büyük günah üzere ölen Müslümanlar için şefaatin hak olduğunun beyanı

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O, tektir, ortağı yoktur. O’nun zıddı ve dengi yoktur. Her ne düşünürsek düşünelim Allâh ona benzemez. Her kim Allâh’ı yaratılmışlara has olan bir sıfatla vasfederse o Müslüman değildir. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nuru Muḥammed ﷺ  O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur.  Ey yüce Allâh’ım! Efendimiz Muḥammed’e, ﷺ onun ailesine, temiz ve pak olan ashabına ve onları güzel bir şekilde takip edenlere, kıyamet gününe kadar selam ve bereket ihsan eyle.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime aziz ve bağışlayıcı olan Allâh’a karşı takvalı olmayı, seçilmiş peygamberin yolundan gitmeyi, O’nun şeriatına ölünceye kadar sadık kalmayı ve Salihlerin amelleriyle amel etmeyi tavsiye ediyorum.

Mümin kardeşim, bil ki şefaat lugat açısından, başkası için bir iyiliği başkasından talep etmektir. Şefaat, Kur’ân ve hadis ile sabit kılınmıştır. Yüce Allâh Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmuştur:

﴿يَعۡلَمُ مَا بَيۡنَ أَيۡدِيهِمۡ وَمَا خَلۡفَهُمۡ وَلَا يَشۡفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ٱرۡتَضَىٰ وَهُم مِّنۡ خَشۡيَتِهِۦ مُشۡفِقُونَ ٢٨﴾

Manası: Allâh onların önlerindekini de arkalarındakini de (bildiklerini de bilmediklerini de) bilir. Onlar Allâh’ın razı olduklarından başkasına şefaat edemezler ve O’nun  haşyetinden (Allâh’ın ululuk ve korkusundan) içleri titremekte olanlardır.

İbn Mâce, Ebu Musa el-Eşari’den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:

(( خُيِّرْتُ بَيْنَ الشَّفاعَةِ وبَيْنَ أَنْ يَدْخُلَ نِصْفُ أُمَّتِي الجَنَّةَ فَاخْتَرْتُ الشَّفاعَةَ لِأَنَّها أَعَمُّ وأَكْفَى، أَتَرَوْنَها لِلْمُتَّقِينَ، لا، ولَكِنَّها لِلْمُذْنِبِينَ الخَطَّائِينَ المُتَلَوِّثِينَ ))

Manası: “Bana, şefaat ile ümmetimin yarısının cennete girmesi arasında bir seçim hakkı verildi. Ben şefaati tercih ettim, çünkü o daha kapsayıcı ve daha yeterlidir. Şefaati takva sahipleri için mi sanıyorsunuz? Hayır, o günahkâr, hata işleyen ve günahın kirine bulaşmış kimseler içindir.” Hafız Busiri de bu hadisin isnadının sahih olduğunu belirtmiştir.

Continue reading Büyük günah üzere ölen Müslümanlar için şefaatin hak olduğunun beyanı

MUHKEM VE MUTEŞABİH ÂYETLER

Hamd Allâh’adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun zıddı ve dengi yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekanı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muhammed ﷺ O’nun kulu, rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muhammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Mümin kardeşlerim, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Allâhu Teâlâ Âl İmrân sûresinin 7. ayetinde şöyle buyuruyor:

﴿هُوَ ٱلَّذِيٓ أَنزَلَ عَلَيۡكَ ٱلۡكِتَٰبَ مِنۡهُ ءَايَٰت مُّحۡكَمَٰتٌ هُنَّ أُمُّ ٱلۡكِتَٰبِ وَأُخَرُ مُتَشَٰبِهَٰت فَأَمَّا ٱلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمۡ زَيۡغ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَٰبَهَ مِنۡهُ ٱبۡتِغَآءَ ٱلۡفِتۡنَةِ وَٱبۡتِغَآءَ تَأۡوِيلِهِۦۖ وَمَا يَعۡلَمُ تَأۡوِيلَهُۥٓ إِلَّا ٱللَّهُۗ وَٱلرَّٰسِخُونَ فِي ٱلۡعِلۡمِ يَقُولُونَ ءَامَنَّا بِهِۦ كُلّ مِّنۡ عِندِ رَبِّنَاۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّآ أُوْلُواْ ٱلۡأَلۡبَٰبِ ٧﴾

Manası: Sana (ey Muhammed) Kur’ân’ı indiren O’dur (Allâh’tır). Onun bir kısmı, anlamları kesin olup kitabın temelini oluşturan âyetlerdir. Diğer kısmı da birden fazla anlamı olanlardır. Ama kalplerinde doğru inançtan sapmaya meyli olanlar, fitne aramak ve keyiflerince yorumlamak için sadece birden fazla anlamı olanların ardına düşerler. Halbuki, onun gerçek yorumunu ancak Allâh ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir. Onlar derler ki: “Bizler Kur’ân’a inanıyoruz, -muhkem olsun, muteşâbih olsun- hepsi Allâh’tandır.” Bunlar da yanlızca kendileri uyarılabilen kavrayışlı insanlardır.

Din kardeşlerim, Kur’ân-ı Kerîm’den anlaşıldığı üzere muhkem ve muteşâbih âyetler vardır. Muhkem âyetler, anlamı açık olan âyetlerdir, çünkü lugat bakımından muhkem âyetlerin yanlız bir anlamı olur. El-İĥlâs sûresi’nin 4. âyeti gibi:

﴿وَلَمۡ يَكُن لَّهُۥ كُفُوًا أَحَدُۢ ٤﴾

Manası: O’nun (Allâh’ın) eşi ve benzeri yoktur.

Continue reading MUHKEM VE MUTEŞABİH ÂYETLER