Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nuru Muḥammed ﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.
Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.
Allâh-u Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:
﴿فَٱعۡلَمۡ أَنَّهُۥ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّهُ وَٱسۡتَغۡفِرۡ لِذَنۢبِكَ وَلِلۡمُؤۡمِنِينَ وَٱلۡمُؤۡمِنَٰتِۗ وَٱللَّهُ يَعۡلَمُ مُتَقَلَّبَكُمۡ وَمَثۡوَىٰكُمۡ﴾
Manası: Bil ki Allâh’tan başka İlâh yoktur (yani iman üzerinde sabit kal) ve kendin ve iman edenler için istiğfar et. (Muḥammed suresi, 19. ayet)
Ey Allâh’ın kulları; Allâh’a ibadet etmek O’nu bilmekle, bu inanca bağlı kalmakla ve Allâh’ı, O’nu övmemiz gerektiği gibi övmek, O’na itaat edip emirlerine uymak ve O’nun yasakladıklarından sakınmakla olur. Allâh’ın kulu, Allâh’ı bilir. Bu bilgi, Allâh’ın zatını bilmeyi kapsamaz. Bu bilgi, Allâh’ın bize Kendisi hakkında bildirdiği sıfatları kapsar. İnsan bir yaratıktır, ilmi yaratılmıştır ve aklıyla her ne kadar bilgi edinmiş olsa da, onun bilmesi sınırlıdır. Allâh hakkında ilim sahibi olun, sonra O’na ibadet edin, çünkü zikrettiğimiz ayette önce öğrenmek daha sonra amel etmek geçmektedir, yani bil ve öyle istiğfar et, ayetin manası böyledir.
Allâh-u Teâlâ Kur’ân’da şöyle buyuruyor:
﴿هَلۡ أَتَىٰكَ حَدِيثُ مُوسَىٰٓ (15) إِذۡ نَادَىٰهُ رَبُّهُۥ بِٱلۡوَادِ ٱلۡمُقَدَّسِ طُوًى (16) ٱذۡهَبۡ إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ إِنَّهُۥ طَغَىٰ (17) فَقُلۡ هَل لَّكَ إِلَىٰٓ أَن تَزَكَّىٰ (18) وَأَهۡدِيَكَ إِلَىٰ رَبِّكَ فَتَخۡشَىٰ (19)﴾
Bu, hidayetin Allâh’tan korkmaya götürdüğünü bildirir. Allâh’ı tanımak, kişiyi O’na karşı korku duymaya götürmelidir. O halde Allâh hakkında ilim sahibi olun, O’ndan korkun ve farzları eda etmekte ve haramlardan uzak durmakta sabit olun.
İnsan ibadet ile yüksek makamlara erişir ve ibadet ise yalnız Allâh’ı tanıdıktan ve bildikten sonra olur. Allâh’ı tanımayan kişi, O’nu yüceltmeyi bilemez. Allâh’ı bilmeyen insan, O’na karşı itaatkar olamaz. Allâh’tan hakkıyla korkanlar, bilenlerdir. Allâh’ı bilmek, O’nun, Kur’ân’da ve hadis-i şeriflerde çokça zikredilen ve Müslümanların – nerede olurlarsa olsunlar – defalarca andıkları on üç sıfatını bilmekle olur. O sıfatların kesin olarak Allâh’ın sıfatları olduğuna ve yaratıkların sıfatlarına benzemediğine inanmak zorunludur. Allâh vardır! Varlığında şüphe yoktur. Varlığından önce yokluğu düşünülemez. O, yaratandır ve O’ndan başka her şey O’nun dilemesi ve ilmiyle meydana gelmiş olan yaratıklarıdırlar. Allâh ezelidir, varlığının başlangıcı yoktur, O’nun varlığı zamanlardan ve mekanlardan öncedir.
Allâh-u Teâlâ Kur’ân’da şöyle buyuruyor:
﴿هُوَ ٱلۡأَوَّلُ﴾
Manası: O (Allâh), varlığının başlangıcı olmayandır. (El-Ḥadîd suresi, 3. ayet)
Âlemlerin Rabbi olan Allâh, varlığının sonu olmayandır. Allâh-u Teâlâ Kur’ân’da şöyle buyuruyor:
﴿هُوَ ٱلۡأَوَّلُ وَٱلۡأٓخِرُ﴾
Manası: O (Allâh), varlığının başlangıcı ve sonu olmayandır. (El-Ḥadîd suresi, 3. ayet)
Allâh-u Teâlâ başka bir ayette ise şöyle buyuruyor:
﴿وَيَبۡقَىٰ وَجۡهُ رَبِّكَ ذُو ٱلۡجَلَٰلِ وَٱلۡإِكۡرَامِ﴾
Manası: Allâh’ın zatı ebedi kalıcıdır. (Er-Raḥmân suresi, 27. ayet)
Allâh her şeyi işiten ve görendir. Allâh’ın işitmesi, O’nun bir sıfatıdır ve keyfiyetsizdir. Allâh’ın görmesi, O’nun bir sıfatıdır ve keyfiyetsizdir. Allâh, kulağa veya başka bir alete ihtiyaç duymaksızın işitir. Allâh, göz veya ışığa ihtiyaç duymaksızın görür. Yaratıklar görmek, duymak ve yaptıkları diğer şeyler için yardımcı bir alete ihtiyaç duyarlar. Allâh hiçbir şeye benzemez, O her şeyi işiten ve her şeyi görendir.
Allâh tekellüm eder! Mûsâ peygamber ile Muḥammed aleyhimesselâm, Allâh’ın, yaratıkların konuşmasına benzemeyen kelamını işittiler. Sizlerin konuşması harflerden ve seslerden oluşur ve herhangi bir dilde meydana gelir, fakat Allâh’ın tekellüm etmesi sizin konuşmanıza benzemez. O halde O’nun tekellüm etmesi herhangi bir dilde olmaksızın, harfle veya sesle değildir, âlemlerin Rabbi olan, yaratılmışlara benzemeyen Allâh’ın bir sıfatıdır.
Allâh’ın sıfatlarından birisi de irade sıfatıdır. Allâh bu sıfatıyla dilediği yaratılmışlarında dilediği sıfatları tahsis eder. Böylece kimileri iman sahibi, kimileri değil, bazı şeyler çirkindir, bazıları ise güzeldir. Allâh her şeye kâdirdir ve kimse O’nu engelleyemez. Allâh her şeyi bilendir, hiçbir şey O’ndan gizli kalmaz. O, olmuş olanı, oluyor olanı ve olacak olanı bilendir.
Allâh El-Ḥayy’dır ve El-Kayyûm’dur. Allâh’ın hayat sıfatı vardır. O’nun hayatı ruh’a veya bedene bağlı değildir ve yaratıkların sıfatlarına benzemez. Hayat ile mevsûf olanların Rabbi olan Allâh’ın hayatı, yaratılmışların hayatına benzemez.
Allâh-u Teâlâ Kur’ân’da şöyle buyuruyor:
﴿هُوَ ٱلۡحَيُّ ٱلۡقَيُّومُ﴾
Manası: O El-Ḥayy’dır ve El-Kayyûm’dur. (Yani Allâh diridir ve hiçbir şeye muhtaç değildir) (El-Bakarah suresi, 255. ayet)
Allâh tek olma sıfatı ile mevsûftur. Allâh Bir’dir demenin manası, O’nun zatında, sıfatlarında ve yaratmasında eşi’nin olmadığı anlamındadır. Allâh-u Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:
﴿وَإِلَٰهُكُمۡ إِلَٰه وَٰحِد﴾
Manası: Sizin İlâhınız tek bir İlâh’tır. (El-Bakarah suresi, 163. ayet)
Her varlık Allâh-u Teâlâ’ya muhtaçtır. Allâh ise hiçbir şeye muhtaç değildir. Muhtaç olmamak O’nun sıfatlarındandır. Yani O’nun, hiçbir şeye ve hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Allâh-u Teâlâ Kendisi hakkında yaratıklara benzemediğini bildiriyor. Allâh-u Teâlâ Kur’ân’ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:
﴿أَفَمَن يَخۡلُقُ كَمَن لَّا يَخۡلُقُۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ﴾
Manası: Yaratan yaratmayana benzemez. (En-Neḥl suresi, 17. ayet)
Allâh hiçbir şeye ve hiç kimseye benzemez ve hiçbir varlık da O’na benzemez. Allâh-u Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:
﴿لَيۡسَ كَمِثۡلِهِۦ شَيۡءۖ﴾
Manası: Allâh hiçbir şeye benzemez. (Eş-Şûrâ suresi, 11. ayet)
Allâh’ı tanımak böyle olur. Ve bunlara uymayan bir şeyi söyleyen veya inanan, Allâh’ı tanımamıştır. Böylece her kim Allâh’ın varlığına inanmazsa, o, sanki şöyle söylemiş gibidir: ”Bu alem yaratık değildir.” Her kim Allâh’ın varlığının başlangıçsız olmadığını söylerse, o sanki şöyle söylemiş gibidir: ”Allâh bir yaratıktır.” Allâh’ın sonunun olduğunu söyleyen, sanki şöyle söylemiş gibidir: “Allâh’ın yok olması mümkündür.” Ve her kim Allâh’ın işitme ve görme sıfatı olmadığını söylerse, sanki şöyle söylemiş gibidir: ”Allâh kör ve sağırdır.”
Bu, zikredilen diğer sıfatları hakkında da böyledir. Bu sıfatları öğrenin, öğretin, ezberleyin ve başkalarına ezberletin. Sizler yaratana, O’nun emrettiği gibi ibadet edin. Şüphesiz ki doğru bir şekilde Allâh’a iman, iyiliğin ve ümit edilenin anahtarıdır.
Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.
İkinci Hutbe
Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebu Hanife, Malik, Eş-Şafii ve Ahmed ve evliyalardan ve salihlerden razı olsun.
Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlünün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.
Bilin ki Allâh-u Azze ve Celle şöyle buyuruyor:
﴿يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَكُونُواْ مَعَ ٱلصَّٰدِقِينَ﴾
Manası: Ey iman edenler! Allâh’a karşı takvalı ve doğru kimselerle beraber olun. (Et-Tevbeh suresi, 119. ayet)
Mü’min kardeşlerim; Allâh-u Subḥânehû ve Teâlâ bizlere hayırlı ameller işlemeyi emredip kötülüğü yasaklamıştır. Yüce Rabbimiz, Rasûlü’nü ﷺ insanlara hayrı öğretmesi ve güzel ve asil ahlâka çağrıda bulunması için göndermiştir. Efendimiz Muḥammed ﷺ şöyle buyurmuştur:
إِنَّمَا بُعِثْتُ لِأُتَمِّمَ مَكارِمَ الأَخْلاقِ اهـ
Manası: Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim. (Beyhaki “Es-Sunenu’l Kubra”da)
Doğruluk, Allâh-u Teâlâ’nın emrettiği yüce sıfatlardandır. Peygamber efendimiz Muḥammed ﷺ doğruluğa teşvikte bulunmuş ve en kötü sıfatlardan olan yalanı yasaklamıştır.
Ey mü’min kardeşlerim; yalan, söyleyenin gerçeğe aykırı olduğunu bildiği halde gerçeğe aykırı olarak söylediği sözdür. Yalanın büyük günah olanı, küçük günah olanı ve küfür olanı vardır. Bunlardan Allâh’a sığınırız.
Ey mü’min kardeşlerim; bilin ki yalan, şaka da olsa ciddi de olsa haramdır. İster bir topluluğu güldürmek için olsun veya olmasın yalan söylemek haramdır. Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:
وَيْلٌ لِلَّذِي يُحَدِّثُ القَوْمَ ثم يَكْذِبُ لِيُضْحِكَهُم وَيْلٌ لَهُ وَوَيْلٌ لَهُ اهـ
Manası: Veyl vardır, bir kavme hitap edip onları güldürmek için yalan söyleyene. Ona Veyl vardır, ona veyl vardır. (İmam Ahmed “Musned”inde)
Bu hadis-i șerif’ten anlaşılan odur ki, bu büyük günahtır ve bu duruma düşen insan cehennemde ağır azap hak etmektedir.
Ey mü’min kardeşlerim; uyarılması gereken hususlardan birisi de bazı insanların “Bir Nisan şakası” olarak isimlendirdikleri yalandır. Yalan söylemek, ister bir Nisanda olsun ister başka bir günde olsun haramdır. Özellikle bu günde uydurulmuş yalanlarla Müslümanlar korkutulmaktadırlar. Örneğin “Oğlun öldü.” veya “Karına şöyle şöyle oldu.” diye yalan söyleyerek insanlar korkutuluyorlar. Allâh bizleri korusun. Bir Müslümanı korkutmak haramdır. Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:
لا يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أَنْ يُرَوِّعَ مُسْلِمًا اﻫ
Manası: Müslümanın Müslümanı korkutması helal değildir. (İmam Ahmed “Musned”inde)
Allâh Rasûlü, birisinin bir sahabeyi o sahabe uyuyorken şaka yapıp onu korkutmak için onun yayını aldığında söylemiştir bunu.
Müslüman kardeşlerim; sahabelerin de söyledikleri gibi şaka da olsa ciddi de olsa yalan söylemek caiz değildir (Said İbn-i Mensur “Sunen”inde). Bir yalan, insanları güldürülme maksadıyla olsa bile, bu yalan sebebiyle insanlar zarar görmese bile, yalan söylemek yine de caiz değildir. Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:
إِنِّي لأَمْزَحُ وَلا أَقُولُ إِلا حَقًّا اهـ
Manası: Ben şaka yaparım, fakat sadece hakkı söylerim. (Taberani “El-Mucemu’l Kebir”de)
Bazı insanların söyledikleri “Yalan erkeğin tuzudur.” sözü ile “Doğru söyleyene ayıplar olsun.” sözünden sizleri uyarıyorum. Her ikisi dinden çıkaran sözlerdir. Çünkü birincisinde İslam dinine göre kötü bir şey olduğu Müslümanlar arasında apaçık bilinen bir şeyi iyi görmek vardır. İkincisinde ise, İslam dinine göre iyi olduğu bilinen bir şeyi kötülemek vardır. Bu her iki söz, dini yalanlamaktadır. Allâh bizleri bunlardan korusun.
Ey Allâh’ım, bizleri yalan söylemekten ve diğer haramlardan koru, ey merhametlilerin en merhametlisi!
Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.
Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.
Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.
Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2) ﴾
Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetler)
Dua:
Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.
Kâmet getir!