Hamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun zıddı ve dengi yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muḥammedﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.
Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlü’nün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.
Allâh-u Teâlâ yüce kitabında şöyle buyuruyor:
﴿يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ كُلُواْ مِمَّا فِي ٱلۡأَرۡضِ حَلَٰلا طَيِّبا وَلَا تَتَّبِعُواْ خُطُوَٰتِ ٱلشَّيۡطَٰنِۚ إِنَّهُۥ لَكُمۡ عَدُوّ مُّبِينٌ﴾
Manası: Ey insanlar, yeryüzündeki şeylerden helâl ve iyi olmak şartıyla yiyin, şeytanın izini takip etmeyin. Çünkü o, hakikaten size apaçık bir düşmandır. (El-Bakarah suresi, 168. ayet)
Ayrıca Ebu Se’îd El-Hudrî’den, peygamber efendimizin şöyle buyurduğu rivayet edilir:
التَّاجِرُ الصَّدُوقُ الأَمِينُ مَعَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ
Manası: Sâdık ve güvenilir tüccar; peygamberler, sıddıklar ve şehitler ile haşrolunacaktır. (Tirmizi)
Kulun üzerine, farzları eda ederek ve haramlardan sakınarak Allâh’a itaat etmenin farz olduğunu bilmek gerekir. Allâh-u Teâlâ, peygamber efendimiz Muḥammed’iﷺ yüksek hükümler içeren bir şeriatla göndermiştir. Her kim bu hükümlere sımsıkı sarılırsa, hem bu dünyada hem de ahirette saadete kavuşur. İslam dini kâmil bir dindir ve ona sımsıkı sarılanlar için yüce bir menhec içermektedir. Dolayısıyla, onun hükümlerine riayet ve peygamber efendimizin getirmiş olduğu şeylerle amel etmek gerekir. İslam dini hakları korumaktadır ve her hak sahibine hakkını vermektedir. Bilinmesi ve üzerinde durulması mühim olan hususlardan biri de, alışveriş ile alakalı olan hükümlerdir. Bu özellikle dolandırıcılığın, fesadın, hilelerin ve aldatmanın yayıldığı zamanımız için geçerlidir. Alışveriş anlaşmaları ve mal ile alakalı muamelata girme hususunda şer-î hükümlere göre hareket etmekte, nefisle mücadelenin ve onu hevasından alı koymanın gerektiği bilinmektedir. İşte bu yüzden sâdık ve güvenilir tüccara, yukarıda zikredilen hadis-i şerif’te geçen özel sevap vardır, çünkü o helal olanda sabit kalma hususunda gayret gösteriyor ve birkaç dirhem ve dinara sahip olmak için tamahkârlık onu Allâh’ın haram kıldığı şeylere sevk etmiyor. Zikredilen hadiste ayrıca, tüccarın bu yüksek dereceye ulaşması için, doğruluk ve güvenilirlik sıfatlarında kemâle riayet etmeye dair tenbih bulunmaktadır. Kişi buna bağlı kalırsa, takvalılar zümresinden olur. Ancak kişi dolandırıcılığa ve aldatıcılığa kalkışırsa ve ticaretinde haramlar bataklığına düştüyse, Allâh’ın şiddetli azabını hak eder ve Havleh El-Ensâriyye üzerinden rivayet edilen şu hadise dahil olur:
إِنَّ رِجَالًا يَتَخَوَّضُونَ في مَالِ اللهِ بِغَيْرِ حَقٍّ فَلَهُمُ النَّارُ يَوْمَ القِيَامَةِ
Manası: Muhakkak öyle insanlar vardır ki, Allâh’ın bahşetmiş olduğu mallarla, kendilerine caiz olmayan bir biçimde tasarruf ederler. Onlar ahirette cehennem ateşinde azap göreceklerdir. (Buhari)
Buradaki maksat, malın hangi yoldan olursa olsun, ‘helal midir değil midir’ diye gözetmeksizin tahsil etmenin yasaklanmasıdır. Bu ise, ticaretinde tek dertlerinin mal tahsili olanların ve ticareti – hangi yöntemlerle olursa olsun – ancak dünyevî kazançlar elde edebilecekleri vesile olarak görenlerin hâlini yansıtmaktadır. Şayet fitneye uğramış böyle kimseler kendilerine karşı insaflı olsalar, dinin sınırlarında dururlar ve ticaretlerinde onun hükümlerine göre amel ederlerdi. Râfi’ İbn-u Hadîc’ten, şöyle dediği rivayet olunur: Denildi ki: Yâ Rasûlullâh, en iyi kazanç hangisi? (Rasûlullâh) buyurdu ki:
عَمَلُ الرَّجُلِ بِيَدِهِ وَكُلُّ بَيْعٍ مَبْرُور
Manası: Zanaat ve her iyi satış ile elde edilen kazanç.
İyi bir satış, ona hiçbir yalanın ve hiçbir dolandırmanın karıştırılmaması demektir. Fıkıh âlimleri, her türlü satışın geçerli olmadığını bildirmişlerdir. Ancak İslam dininin açıkladığı şartların ve rükünlerin yerine getirildiği takdirde satış geçerlidir. Böylece bunlara riayet etmek gerekir. Bu, geçerli bir alışverişin dinî hükümlere bağlı olduğunu ve sadece iki tarafın anlaşmasıyla sağlanmadığını göstermektedir. İnsanlar rızaları ile nice bozuk muamelata girmektedirler, nice insanlar rızaları ile harama düşmekteler. Nice haramlar, işin içine dahil olan bütün tarafların rızasıyla işlenilmekte; örneğin zina, kumar ve başka (haram olan) şeylerde olduğu gibi. Zinanın, zina eden erkek ve kadının razı olmasına rağmen haram olduğu gibi, muamelatın bir kısmı da satıcı ve alıcının rızası olmasına rağmen haramdır. Bu yüzden, alışveriş yapmak isteyen veya kiralama, rehin, vekalet, ortaklık veya emanet bırakma gibi başka türlü muamelata girmek isteyen kimsenin, bununla ilgili hükümleri öğrenmesi farzdır. Aksi takdirde, istese de istemese de harama düşer. Dolayısıyla, bir Müslüman’a, girmek istediği işle ilgili neyin helal ve neyin haram olduğunu öğrenmeden, bu işe girmesi caiz değildir. Bundan ötürü mü’minlerin emiri Ömer İbnu’l Hattâb, tüccarların durumlarını gözetlemeye büyük önem göstermiştir. Hatta onları muamelat ilimlerinde sınamıştır. Onun şöyle dediği rivayet olunur: Pazarımızda ancak din ilmini öğrenmiş olan tüccarlar satış yapabilirler. (Tirmizi, Sunen’inde)
Efendimiz Ömer umuma ait olan (yani herhangi bir şahsın mülkiyeti altında olmayan) pazardan, muamelatın hükümlerini bilmeyen tüccarları çıkartmıştır. Bunu, insanları bozuk muamelattan korumak için yapmıştır. Şüphesiz bu fiili, bu işe sahip olanların ihtiyaç duydukları ilmi öğrenmelerine dair çağrı içermektedir. Öyleyse ömrünün ekserisini ticaret işlerinde geçiren, mal toplayıp biriktiren, sıkılmadan ve bıkmadan pazardan pazara geçip dünyevi işte nefsiyle mücadele eden ve bu uğurda ailesini ve çocuklarını ihmal eden ve üzerine farz olan haklarda ihmalkâr davrananların vakitlerinin bir kısmını muamelatın hükümlerini öğrenmeye ayırmaları gerekir ki dinlerinde ve dünyalarında selamette olsunlar. Enes bin Mâlik’ten, peygamber efendimizin şöyle buyurduğu rivayet edilir:
طَلَبُ الحَلَالِ وَاجِبٌ علَى كُلِّ مُسْلِمٍ
Manası: Helali talep etmek her Müslüman’ın üzerine farzdır.
(Taberani, El-Evsat’ta)
Bu hadisin manası, geçimi sürdükmekte haramdan uzak durmanın farz olduğudur. Böylece helali isteyen, onun yollarını öğrenmek için de gayret eder. Buna insanlara iyi davranışı eklerse, hayrı ve iyiliği artar. Zira Câbir’den Rasûlullâh’ın şöyle buyurduğu rivayet olunur:
رَحِمَ اللهُ عَبْدًا سَمْحًا إِذَا بَاعَ سَمْحًا إِذَا اشْتَرَى سَمْحًا إذَا اقْتَضَى سَمْحًا إذَا قَضَى
Manası: Allâh, sattığında, aldığında, borcunu kapattığında ve borcunun geri verilmesini talep ettiğinde kolaylaştırıcı olan kula merhamet eylesin.
Bu hadisten, borç veren kimsenin, borcunu geri istediğinde, borçlanan kişiye, örneğin haksız yere hapsetme veya benzeri şeylerle eziyet etmemesi, borçlu kişinin borcunu geri ödemekten aciz olması durumunda sabretmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Günümüzün birçok tüccarın bu ilkelere ne kadar da ihtiyacı vardır. Geçmişte, İslam dini – şu an en büyük İslam devleti olan – Endonezya’da Yemen’in Hadramaut kentinden gelen tüccarların vasıtasıyla yayılmıştır. Bundan önce Endoneyza halkı Budist idi. Tüccarların üstün ahlakını görünce iman ettiler.
Ve’l Ḥamdu lillâhi Evvelen ve Âhirâ.
İkinci Hutbe
Hamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’eﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebû Ḥanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Aḥmed ve sâlih evliyalardan razı olsun.
Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.
Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.
Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.
Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.
Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ﴾
El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetleri
Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir!
Dua:
Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.
Kâmet getir!