Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun zıddı ve dengi yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki Efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muḥammedﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatte bulunmuştur. Allâh, onu diğer Peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’e ve diğer Peygamberlere olsun.
Mü’min kardeşlerim! Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.
Din kardeşlerim, sûfi olarak adlandırılmak ümmetin ilk dönemlerinde olmamış olsa da, manası o zamanlar da vardı. Gerçek sûfilik, Allâh’ın emrettiği din ilmini öğrenmeyi terk edip, insanın cübbe giyip sarık takması, çok zikir çekmesi, tesbih kullanması demek değildir. Gerçek sûfilik öğrenmek ve öğrendiğiyle amel etmekle olur. Bazı insanlar, Allâh’ın kendilerine öğrenmelerini emrettiği şeyleri öğrenmedikleri halde kendilerini sûfilerden görüyorlar. Bu insanlar nasıl olurda velilerden veya sûfilerden olabilir?! Sûfi olan Allâh’ın birliğine inanır, farzları eda eder, dünyaya karşı züht sahibi olur, ve bunlarıda yalnız Allâh’ın rızasını kazanmak için yapar. Gerçek sûfi, İslâm’ın kurallarına göre amel eder ve yiyecek ve giyecekte nefsine göre hareket etmez. Kendi sağlığı ve bedenini ayakta tutmak için gerekli olan yiyecek ve giyecekle yetinir ve farzları eda etmekte, haramlardan uzak durmakta ve nafileleri yerine getirmekte gayretli olur.
Gerçek sûfilerin imâmı olan İmâm Cuneyd el-Bağdâdî, Allâh o’na rahmet etsin, şöyle buyurmuştur: ’’Ben sûfiliğe boş konuşmakla erişmedim, açlıkla, uzun süre uykusuz kalmakla ve nefsime meyl etmeyi terk etmekle eriştim.’’
Yine rivayet olunduğuna göre Hâriseh İbn Mâlik kendisi hakkında dünyalık şeylerden uzak durduğunu ve böylece imânını kuvvetlendirdiğini bildirip şöyle söylemiştir: ‘’Sanki arşı görüyor gibiyim, sanki Cennet ehlinin birbirlerini nasıl ziyaret ettiklerini görüyor gibiyim ve sanki Cehennem ehlinin içerisinde nasıl ağladıklarını görüyor gibiyim.’’
Allâhu Teâlâ Fussilet sûresinin 30, 31 ve 32. ayetlerinde şöyle buyuruyor:
﴿إِنَّ ٱلَّذِينَ قَالُواْ رَبُّنَا ٱللَّهُ ثُمَّ ٱستَقَٰمُواْ تَتَنَزَّلُ عَلَيهِمُ ٱلمَلَٰئِكَةُ أَلَّا تَخَافُواْ وَلَا تَحزَنُواْ وَأَبشِرُواْ بِٱلجَنَّةِ ٱلَّتِي كُنتُم تُوعَدُونَ ٣٠ نَحنُ أَولِيَاؤُكُم فِي ٱلحَيَوٰةِ ٱلدُّنيَا وَفِي ٱلأخِرَةِ وَلَكُم فِيهَا مَا تَشتَهِي أَنفُسُكُم وَلَكُم فِيهَا مَا تَدَّعُونَ ٣١ نُزُلا مِّن غَفُور رَّحِيم ٣٢﴾
Manası: Şüphesiz ki ‘Rabbimiz Allâh’tır’ diyenlere, farzları Allâh için eda edenlere ve haramlardan uzak duranlara melekler inecektir ve şöyle söyleyeceklerdir: ‘Korkmayın ve üzülmeyin ve size vaad edilen cennet’e girme müjdesini alın. Bizler size dünyada ve ahirette eşlik edeceğiz ve sizler cennet’te istediklerinize erileceksiniz ve size vaad edileni alacaksınız.’ Bunlar Ğafûr ve Rahîm olan Allâh’ın nimetlerindendir.
Şehadetin manasına ve farzları eda etmeye sımsıkı sarılanlar, kendilerinden korkulması gerekilmeyen ve üzülmeyecek olan evliyalardır.
Allâhu Teâlâ evliyaları, farzları yerine getiren, günahlardan kendilerini uzak tutan ve nafile ibadetler yapanlar olarak bildirmiştir.
Din kardeşlerim, farzları eda etmek, haramlardan uzak durmak ve çokca nafile ibadetlerle meşgul olmak evliyalığa götüren yoldur. Bu yol, Ebu Bekir’in (radıyallâhu anhu), Ömer’in (radıyallâhu anhu), Osman’ın (radıyallâhu anhu), Ali’nin (radıyallâhu anhu) ve Peygamber Efendimiz Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) yolundan gidenlerin yoludur. Günümüzde Rasûlullâh’ın yolundan tamtamına gidenler vardır. Bunlarda sûfilerdir. Onlar, kalpleri ihlaslı olan insanlardır.
Din kardeşlerim, gerçek sûfilik yüksek bir mertebedir. Onunla kalpteki imân kuvvetlenir. Hem zahiren hem batınen İslâmî terbiye kuvvetlenir. Sûfilik Kur’ân’a ve Sünnet’e dayanır.
Sûfilik, övgüye değer huylara sahip olmak ve sevilmeyen huylardan uzak durmak demektir. Sûfilik, öğrenmenin ve öğrendiğiyle amel etmenin yolunu gitmektir. Bunda da tevhîd ilmini öğrenmek ve farzları eda etmek nafileleri yapmaktan önce gelir. Bundan sonra nafileler ve dünyaya karşı züht sahibi olmak ve övgüye değer huylara sahip olmak gelir.
Peygamberler böyledirler; Peygamber Efendimiz Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) böyleydi. O, (sallallâhu aleyhi ve sellem), takvalılara görgüyü ve dünyaya karşı züht sahibi olmayı öğretmiştir. O (sallallâhu aleyhi ve sellem) başkasına çok veren ve bu vermesi sebebiyle fakirleşmesinden korkmadığı halde doyacak kadar buğday ekmeği yememiştir ve böyle vefât etmiştir.
Sahaberlerden olan Ömer İbn el-Hattâb (radıyallâhu anhu) bir seferinde Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) samandan olan bir halının üzerinde yüzünde iz bırakmış halde yatarken yanına gitmişti. Ömer (radıyallâhu anhu) bu duruma dayanamayıp ağladı. Halının, en efdal Peygamberin yüzünde iz bıraktığını görüpte nasıl ağlamasın! Bunun üzerine Müslüman olmayanların hükümdar olup Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ise samandan bir halının üzerinde yattığını söylemiştir. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ise şöyle cevap vermiştir:
“أمَا تَرْضَى أَنَّ لَهُمُ الدُّنيا وَلَنَا الآخِرَة”
Manası: Sen istemezmisin ki dünya nimetleri onlara, ahiret nimetleri ise bizlere kalsın.
İşte Allâh’ın Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) böyleydi. Allâh indinde en yüksek dereceye sahip olan, dünyaya karşı züht sahibi olan ve bunun karşılığını da ahiret’te alacak olan böyleydi, (sallallâhu aleyhi ve sellem).
Din kardeşlerim, gerçek sûfiler kimi örnek aldılar ve kimin yolundan gitmekteler?
Onların önderi Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve onlar Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) yolundan gidiyorlar.
Hiçbir sûfi Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şeriatine karşı gelmez.
Hiçbir sûfi Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) inancına karşı gelmez.
Hiçbir sûfi Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) dînini öğretmiyor değildir.
Hiçbir sûfi Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) emirlerine uymuyor değildir.
Din kardeşlerim, İslâm dininin kurallarını öğrenmekte ve onlarla amel etmekte sabit kalın ve ilimsiz ve tembel olmaktan uzak durun. Size emrolunanı yapın, Allâh’tan af dileyin, ihlaslı olun, mütevazı olun ve kibirden ve kendinizi beyenmekten uzak durun. Sûfilik yoluna kendinizi verin, çünkü sûfilik öğrenmek ve öğrenilen şeylerle amel etmektir. İmâm Ahmed er Rifâî’nin (radıyallâhu anhu) buyurduğu gibi: ‘Bizim yolumuz ilim öğrenme ve öğrenilen ilimle amel etmektir’.
Din kardeşlerim, sûfilik yolundan gitmek isteyenler için Peygamberi (sallallâhu aleyhi ve sellem) kâmil bir şekilde örnek almak şarttır. Çünkü İmâm Ahmed er Rifâî şöyle buyurmuştur: ‘Her görgü, Peygamberin sözlerini, taatlerini, hallerini ve huylarını kapsar.’
Din kardeşlerim, sûfiliği hafife alan ve küfür olarak gören insanlar vardır- Allâh bizleri onlardan korusun- lakin bu insanların gerçek sûfilikten haberleri yoktur.
Din kardeşlerim, genel olarak sûfilik kötü birşey değildir. Lakin sûfi olduklarını iddia edip, dine aykırı şeyler yapan ve Peygamber Efendimiz Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) hakkında rivayet edilenleri terk edenler kötüdür.
Din kardeşlerim, bizler kendilerinin sûfi olduklarını iddia eden birçok insan gördük. Fakat sonradan onların İslâm ile bağlarının olmadığını, hatta bazılarının Allâh’ın yaratıklarına girdiğini ve onlarla birleştiğini iddia ettiklerini öğrendik. Bunlar tüm alemin Allâh olduğunu iddia ediyor ve kainatın Allâh’tan birer parça olduklarını iddia ediyorlardır ki; bu iddialar küfürdür. Böylece onlar sûfilerden değildirler. Bu dinde cahil olan insanlar ilimsizliklerini ve küfürlerini şu sözleri söyleyerek örtmeğe çalışmaktadırlar: ‘Siz zahirî insanlarsınız biz batınî insanlarız.’ Bunlara sözümüz şudur: ‘Sûfi ne dıştan ne de içten dine aykırı düşer.’
Din kardeşlerim, İslâm dininin kurallarını öğrenin ki doğruyu yanlıştan ayırt edebilesiniz ve sakın yanlış sûfilerden olmayın, çünkü bu, sizin kaybınız anlamına gelir. Din ilminde doğru birşey öğrenir veya duyarsan bununla amel et ve sakın öğrenipte amel etmeyenlerden olma. Kendimi ve sizleri buna davet ediyorum. Allâh’tan bizlere, gerçek sûfilerin öğretmeni olan Peygamber Efendimiz Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) desteğini nasip etmesini diliyoruz.
Kendim ve sizler için Allâh’tan af dilerim.
İkinci Hutbe
Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.
Mü’min kardeşlerim, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.
Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul et. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmin.
Allâh’ın kulları! Allâh şüphesiz adaleti, ihsanı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasaklar. Düşünesiniz diye size öğüt verir. Farzları eda edin ve günahlardan kaçının! Allâh’tan mağfiret dileyin ve O’na tevekkül edin! Müttaki olun, Allâh üzüntünüzü ve sıkıntınızı kaldırır. Kamet getir