Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki Efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muḥammedﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer Peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’e ve diğer Peygamberlere olsun.
Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.
Allâh-u Teâlâ Et-Talâk suresinin 2. ve 3. ayetlerinde şöyle buyuruyor:
﴿وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجًا وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لا يَحْتَسِبُ وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَىءٍ قَدْرًا﴾
Manası: Ve kim Allâh´a karşı takvalı olursa, Allâh ona çıkış yolu nasip eder ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Ve kim Allâh´a tevekkül ederse Allâh ona yeterlidir. Muhakkak ki Allâh´ın dilediği olur ve her şey Allâh´ın takdiri iledir.
Din kardeşlerim; İmam Ahmed bin Hanbel “Musned” adlı kitabında ve İmam El-Hakim “El-Mustedrak” adlı eserinde Ebû Zerr´in (radiyallâhu anhu) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: “Rasûlullâh ﷺ benim önümde:
وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجًا
Ayetini okudu ve dedi ki:
“يَا أَبَا ذَرٍّ لَوْ أَنَّ النَّاسَ كُلَّهُمْ أَخَذُوا بِهَا لَكَفَتْهُم”
Manası: Ey Ebû Zerr, bütün insanlar bu ayeti uygulasalar, dünyada ve ahiretteki hedeflerine ulaşmaya yeterli olur.
Bunun üzerine Efendimiz ayeti yine okudu ve tekrarladı.“
Allâh´a karşı takvalı olmak; bütün farzları yerine getirip bütün haramlardan sakınmaktır. Sahabe İbnu Abbâs (radiyallâhu anhumê) şöyle buyurdu: “Kim Allâh´a karşı takvalı olursa, Allâh onu hem dünyada hem de ahirette kurtuluşa erdirir.“ (Et-Taberiyy tefsiri)
Allâh takvalı olan kişiyi, onun ummadığı yerden rızıklandırır. Takvalı olmak, yani Allâh korkusu, bu dünyada ve ahirette kederlerin giderilmesine, rızıklandırılmaya ve yüksek derecelere ulaşmaya sebeptir. Günahlar ise hem dünyada hem de ahirette mahrum kalmaya sebeptir. El-Hakim, İbn-i Hibban ve başkalarının rivayet ettikleri bir hadiste Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurdu:
“إِنَّ الرَّجُلَ لَيُحْرَمُ الرِّزْقَ بِالذَّنْبِ يُصِيبُهُ” اﻫ
Manası: Muhakkak ki kişi günahları sebebiyle rızıkdan mahrum kalır. (İbnu’l Mubârak, “Ez-Zuhd“ isimli kitabında zikretmiştir)
Bazı âlimler, bedenin sağlıklı, malının bereketli olmaması veya düşmanlarına yenik düşmesi gibi kişinin günahlarından dolayı dünya rızıklarından mahrum bırakıldığını bildirmişlerdir. Kişi günah işlediğinde heybetini kaybedebilir veya öğrendiği ilmi unutabilir. Bir kişi ise şöyle demiştir: “Eşeğimin bana itaat etmemeyişi, bana işlemiş olduğum günahı hatırlatırdı.“ Bir kişi de şöyle söylemiştir: “Benim günahlarım, halimin kötüleşmesine ve kardeşlerimin benden uzaklaşmasına sebep oluyordu.“
Sevgili din kardeşlerim; hangi farz olursa olsun hiç bir farzı bırakmayınız ve küçük olsun büyük olsun hiç bir günaha düşmeyiniz. Korkma ve Allâh´a tevekkül et, çünkü Allâh-u Teâlâ´nın Et-Talâk suresinin 3. ayetinde buyurduğu gibi:
﴿وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ﴾
Manası: Allâh´a tevekkül eden kişiye Allâh yeterlidir.
Din kardeşlerim; Allâh´a tevekkül etmek demek; kalbinde Allâh´a güvenmek manasına gelir. O ki; hayrı, şerri ve bütün yaratılmışları yaratandır. Bu da, Allâh’tan başka kimsenin hayrı da şerri de yaratmadığı manasına gelir. Kul buna inanıp kalbinde sürekli bunu hatırlarsa, rızkı için de kötülüklerden korunmakta da Allâh´a tevekkül eder ve sıkıştığı durumlarda bile günah işlemez.
İmam Ahmed bin Hanbel ve başkalarının rivayet ettiklerine göre Efendimiz Ömer şöyle söyledi: “Ben Rasûlullâh´ın şöyle söylediğini duydum:
لَوْ أَنَّكُمْ تَوَكَلْتُمْ عَلَى اللهِ حَقَّ تَوَكُّلِهِ لَرَزَقَكُمْ كَمَا يَرْزُقُ الطَّيْرَ تَغْدُو خِمَاصًا وَتَرُوحُ بِطَانًا
Manası: “Eğer siz Allâh´a hakkıyla tevekkül ederseniz, o zaman Allâh kuşu rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır. Bu kuş ki; günün başlangıcında midesi boş iken uçup gider ve midesi dolu vaziyette yuvasına geri döner.“ (İbn-i Maceh ve El-Hakim de rivayet etmişlerdir)
Sevgili din kardeşlerim; Allâh´a tevekkül etmek, sebeplere sarılarak işlerini devam ettirmeye zıt düşmez. İbn-i Hibban´ın “Sahih“inde bir adamın Peygamber Efendimiz´e şöyle sorduğu geçmektedir: “Devemi bağlamayıp Allâh´a tevekkül edeyim mi?“ Allâh Rasûlu bunun üzerine şöyle buyurdu:
“اعقِلْهَا وَتَوَكَّلْ” اﻫ
Manası: Onu bağla ve Allâh´a tevekkül et.
İmâm Beyhaki “Şuab‘l İmân“ adlı kitabında büyük tasavvuf alimi Cüneyd el-Bağdâdî efendimizin şöyle dediği geçmektedir: “Allâh´a tevekkül etmek kesb, veyahut kesbi terk etmek manasına gelmez. Allâh´a tevekkül kalpte meydana gelir.“
Genel anlamda Allâh´a tevekkül etmek; O´na güvenmek, O´na teslim olmak ve sebeplere sarılarak amel etmek manasına gelir. İmâm el-Beyhakî “Şuabu’l İmân“ adlı eserinde bazılarının şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
“Dışınla (bedeninle) kesbe yönel, içinle (kalbinle) Allâh´a tevekkül et, çünkü kul kesbeder fakat kesbine değil alemlerin Rabbi olan Allâh´a güvenir.“
Âlemlerin Rabbi olan Allâh, Et-Talâk suresinin 3. ayetinde şöyle buyuruyor:
﴿وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَىءٍ قَدْرًا﴾
Ayetin bir kısmı:
﴿إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ﴾
Manası: Muhakkak ki Allâh ne dilerse o olur.
Yine ayetin başka bir bölümü:
﴿قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَىْءٍ قَدْرًا﴾
Manası: Herşey Allâh’ın takdiri iledir.
Allâh her insana ecelini takdir etmiştir. Muhakkak herkesin eceli kendisine ulaşacaktır. Bu takdir ettiği ecel ise ne vaktinden önceye alınır ne de sonraya bırakılır. İster katledilerek öldürülen, ister bir kaza sonucu ölen, ister yatağında ölen, hepsi Allâh´ın kendileri için takdir etmiş olduğu ecelleri ile ölürler. Kendisi için takdir olunan ecelden önce ölen hiçbir kimse yoktur. Allâh-u Teâlâ El-E‘râf suresinin 34. ayetinde şöyle buyurmuştur:
﴿فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ﴾
Manası: O ecel geldiğinde, ne bir an erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.
Yine Allâh-u Teâlâ El-Ḥadîd suresinin 22. ayetinde şöyle buyurmuştur:
﴿مَا أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ فِي الأَرْضِ وَلا فِي أَنفُسِكُمْ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مِّن قَبْلِ أَن نَّبْرَأَهَا﴾
Manası: Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki; biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın.
Allâh-u Teâlâ En-Nisâ´ suresinin 78. ayetinde şöyle buyurur:
﴿أَيْنَمَا تَكُونُواْ يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ﴾
Manası: Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir. Yüksek kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız.
İmâm Ahmed bin Hanbel‘in “Musned“ isimli kitabında rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz Muḥammed ﷺ şöyle buyurdu:
“إِنَّ النُّطْفَةَ تَكُونُ فِي الرَّحِمِ أَرْبَعِينَ يَوْمًا عَلَى حَالِهَا لا تَغَيَّرُ فَإِذَا مَضَتِ الأرْبَعُونَ صَارَتْ عَلَقَةً ثُمَّ مُضْغَةً كَذَلِكَ ثُمَّ عِظَامًا كَذَلِكَ فَإِذَا أَرَادَ اللهُ أَنْ يُسَوِّيَ خَلْقَهُ بَعَثَ إِلَيْهَا مَلَكًا فَيَقُولُ الْمَلَكُ الَّذي يَلِيهِ أَيْ رَبِّ أَذَكَرٌ أَمْ أُنْثَى أَشَقِيٌّ أَمْ سَعِيدٌ أَقَصِيرٌ أَمْ طَوِيلٌ أَنَاقِصٌ أَمْ زَائِدٌ قُوتُهُ وَأَجَلُهُ أَصَحِيحٌ أَمْ سَقِيمٌ قَالَ فَيَكْتُبُ ذَلكَ كُلَّهُ”
Manası: Muhakkak ki meni anne rahminde değişmeden 40 gün nutfe şeklinde olur, bu 40 gün geçtikten sonra alaka (kan pıhtısı) halinde olur. Aynı müddet geçtikten sonra Mudgah (et parçası) halinde olur- Aynı müddet sonra da kemikleri oluşur. Allâh onun için insani bir şekli takdir ettiyse ona bir melek gönderir ve onun yanında: Ey Rabbim bu erkek midir, yoksa dişi mi? Şakî midir (mutsuz) yoksa saîd mi (mutlu)? Rızkı geniş midir yoksa dar mı? Ömrü uzun mudur yoksa kısa mı? Hasta mıdır yoksa sağlıklı mı?“ der. Peygamberimiz devamında mealen diyor ki: “Bunların hepsi böylece yazılır.“
Bunun üzerine bir sahabe der ki: Hepsi takdir olunuyorsa, amel işlemek o zaman niye?
Peygamberimiz buyurdu ki:
“اعْمَلُوا فَكُلٌّ سَيُوَجَّهُ لِمَا خُلِقَ لَهُ” اﻫ
Manası: Amel işleyiniz, çünkü herkes ne için yaratıldıysa ona yönlendirilir.
Gidişatımız ve sonumuz nasıl olacağı bize gizlidir. Ameller ise kişinin haline işarettir. Lakin sonumuz bizim için saklıdır, bize bildirilmemiştir. O halde gayretli ol ey kardeşim! Farzları yerine getirmekte azimli ol ve Allâh´a güven, O´na tevekkül et. Gayreti elden bırakma! Böylece kendinde hayır hali gördüğünde Allâh’a ḥamd et, bunda sabit kal ve hayırları arttır. Kendinde bunun zıddını fark edersen Allâh´tan kork! Farzları yerine getir ve haramlardan sakın. Pişmanlığın fayda vermediği gün gelmeden önce halini düzelt.
Alemlerin Rabbi olan Allâh´tan halimizi düzeltmesini, sonumuzun iyi olmasını ve ahirette kazananlardan olmamızı niyaz ederiz.
Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.
İkinci Hutbe
Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’eﷺ ve diğer Peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebû Ḥanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Aḥmed ve sâlih evliyalardan razı olsun.
Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.
Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun Peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.
Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi Peygamber Efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.
Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi Peygamber Efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.
Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2) ﴾
El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetleri
Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir!
Dua:
Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.
Kâmet getir!