Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun zıddı ve dengi yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nuru Muḥammed ﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.
Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. O’na karşı takvalı olun ve O’ndan hakkıyla korkun ve ancak Müslüman olarak ölün. Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿وَأَنَّ ٱلسَّاعَةَ ءَاتِيَة لَّا رَيبَ فِيهَا وَأَنَّ ٱللَّهَ يَبعَثُ مَن فِي ٱلقُبُورِ ٧﴾
Manası: Kıyamet günü gelecektir, onda hiç şüphe yoktur. Allâh kabirdeki kimseleri diriltecektir. (El-Ḥacc suresi, 7. ayet)
Abdullâh İbn-i Ömer Rasûlullâh’ın ﷺ şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
مَنْ أَحَبَّ أَنْ يَنْظُرَ إلَى يَوْمِ القِيامَةِ فَلْيَقْرَأْ إِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ اهـ
Manası: Kim kıyamet gününden bilgi almak isterse ‘İże’ş Şemsu Kuvvirat’ (ayeti ile başlayan sureyi) okusun. (Hakim)
﴿إِذَا ٱلشَّمسُ كُوِّرَت ١ وَإِذَا ٱلنُّجُومُ ٱنكَدَرَت ٢ وَإِذَا ٱلجِبَالُ سُيِّرَت ٣ وَإِذَا ٱلعِشَارُ عُطِّلَت ٤ وَإِذَا ٱلوُحُوشُ حُشِرَت ٥ وَإِذَا ٱلبِحَارُ سُجِّرَت ٦ وَإِذَا ٱلنُّفُوسُ زُوِّجَت ٧ وَإِذَا ٱلمَوءُۥدَةُ سُئِلَت ٨ بِأَيِّ ذَنب قُتِلَت ٩﴾
(Et-Tekvîr suresi, 1.-9. ayetler)
﴿إِذَا ٱلشَّمسُ كُوِّرَت ١ وَإِذَا ٱلنُّجُومُ ٱنكَدَرَت ٢﴾
Manası: Güneş katlanıp dürüldüğünde ve ışığı söndüğünde (yani güneş atılır ve nuru gider, ışığı söner) ve yıldızlar semadan dağılıp düştüğünde. (Et-Tekvîr suresi, 1.-2. ayetler)
﴿وَإِذَا ٱلجِبَالُ سُيِّرَت ٣﴾
Manası: Ve dağlar yürütüldüğünde. (Et-Tekvîr suresi, 3. ayet)
Yani dağlar yerden sökülür ve yerle bir edilip dümdüz olurlar. Yeryüzü öyle bir hale gelir ki ilk yaratıldığı gibi olur; üzerinde ne bir dağ, nede bir vadi olur.
﴿وَإِذَا ٱلعِشَارُ عُطِّلَت ٤﴾
Manası: Ve gebe develer salıverildiğinde. (Et-Tekvîr suresi, 4. ayet)
Yani Ahiret gününün dehşetinden hamile develer çobansız ve sağıcısız bırakıldığında.
﴿وَإِذَا ٱلوُحُوشُ حُشِرَت ٥﴾
Manası: Ve hayvanlar haşrolunduğunda. (Et-Tekvîr suresi, 5. ayet)
Hayvanlar diriltildikten sonra birbirleriyle kısas etmek için haşrolunurlar. Ondan sonra hayvanlar toprak olurlar. Bu, Allâh’ın adaletini gösterir. Zira hayvanlar mükellef değildirler.
﴿وَإِذَا ٱلبِحَارُ سُجِّرَت ٦﴾
Manası: Ve denizler alevlenip yandığında. (Et-Tekvîr suresi, 6. ayet)
﴿وَإِذَا ٱلنُّفُوسُ زُوِّجَت ٧﴾
Manası: Kişiler eşleştirildiğinde. (Et-Tekvîr suresi, 7. ayet)
Yani salihler salihlerle beraber cennette, facirler de facirlerle beraber cehennemde olurlar.
﴿وَإِذَا ٱلمَوءُۥدَةُ سُئِلَت ٨ بِأَيِّ ذَنب قُتِلَت ٩﴾
Manası: Ve (diri diri gömülen) kız çocuğuna hangi günahtan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda. (Et-Tekvîr suresi, 8.-9. ayetler)
Cahiliye döneminde kızlar diri diri toprağa gömülürlerdi. Bir adamın karısı, kız çocuğu doğurduğunda o kız ya esir alınır ve köleleştirilir diye ya da fakirlik ve yoksulluktan dolayı adam korkar ve onu diri diri toprağa gömerdi. Et-Tekvîr suresinin 8. ve 9. ayetlerinde de bu kıza onu gömene bir azarlama olarak mealen şöyle denir diye bildiriliyor: “Senin suçun neydi de öldürüldün!?.”. O diri diri toprağa gömülen kız da der ki: “Suçsuz yere.”
﴿وَإِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ﴾
Manası: Amel kitapları açılıp sunulduğunda. (Et-Tekvîr suresi, 10. ayet)
Yani bu amel kitabı öyle bir kitaptır ki, onda melekler tarafından kişi ne yaptıysa, ister hayır olsun ister şer olsun yazılıdır ve kıyamet gününde kendi kitabını okuması için herkese amel kitabı açılıp sunulacaktır.
Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:
يُدْعَى أَحَدُهُمْ فَيُعْطَى كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ وَيُمَدُّ لَهُ فِي جِسْمِهِ سِتُّونَ ذِرَاعًا وَيُبَيَّضُ وَجْهُهُ وَيُجْعَلُ عَلَى رَأْسِهِ تَاجٌ مِنْ لُؤْلُؤٍ يَتَلَأْلَأُ فَيَنْطَلِقُ إلَى أَصْحابِهِ فَيَرَوْنَهُ مِنْ بَعيدٍ فَيَقُولُونَ اللهُمَّ بَارِكْ لَنَا فِي هَذَا حَتَّى يَأْتِيَهُمْ فيقول أَبْشِرُوا فإِنَّ لِكُلِّ رَجُلٍ مِنْكُمْ مِثْلَ هذَا
Manası: Biri çağırılır ve kitabı sağ eline verilir. Onun bedeni 60 zira uzunluğunda olur. Yüzü de parlar. Ve kafasına inciden, parlayan bir taç konulur. Ve o, arkadaşlarına doğru gider iken arkadaşları uzaktan onu görürler. O kişi arkadaşlarının yanına varana kadar arkadaşları şöyle dua ederler: ‘Allâhumme bârik lenâ fî hâżâ.’ (Ey Allâh’ım, bu adamdan bize bereket gelmesini nasip et.) O kişi de onların yanına gelir ve der ki: ‘Size müjdeler olsun. Sizlerden her birinize bunun misli verilecektir.’ (İbn-i Hibban)
Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿فَأَمَّا مَن أُوتِيَ كِتَٰبَهُۥ بِيَمِينِهِۦ فَيَقُولُ هَاؤُمُ ٱقرَءُواْ كِتَٰبِيَه ١٩﴾
Manası: İşte, o zaman kitabı sağ eline verilen kimse der ki: Alın, okuyun kitabımı. (El-Ḥâkkah suresi, 19. ayet)
Ey din kardeşim; kişi kitabını sağ eliyle alırsa bu onun kurtuluşuna işarettir. Mü’min, kendisinin kurtulanlardan olduğunu bildiğinde kitabını sağ eliyle alanlardan olduğu için çok sevinir ve mutluluğunu başkalarına gösterir ki, onlar da onunla beraber sevinsinler. Allâh’ım, bizleri o günde kurtuluş ehlinden eyle, ey âlemlerin Rabbi. Kitabını sağ eliyle alan kişi, mutlu olacağı rahat bir hayat içerisinde olur; çünkü o, sevabını almış azaptan da korunmuş olur. Ama Kıyamet gününde helak olup hüsrana uğrayanın hali ise Allâh’ın Kur’ân’da bildirdiğine göre şöyledir:
﴿وَأَمَّا مَن أُوتِيَ كِتَٰبَهُۥ بِشِمَالِهِۦ فَيَقُولُ يَٰلَيتَنِي لَم أُوتَ كِتَٰبِيَه ٢٥ وَلَم أَدرِ مَا حِسَابِيَه ٢٦ يَٰلَيتَهَا كَانَتِ ٱلقَاضِيَةَ ٢٧ مَا أَغنَىٰ عَنِّي مَالِيَه ٢٨ هَلَكَ عَنِّي سُلطَٰنِيَه ٢٩ خُذُوهُ فَغُلُّوهُ ٣٠ ثُمَّ ٱلجَحِيمَ صَلُّوهُ ٣١ ثُمَّ فِي سِلسِلَة ذَرعُهَا سَبعُونَ ذِرَاعا فَٱسلُكُوهُ ٣٢ إِنَّهُۥ كَانَ لَا يُؤمِنُ بِٱللَّهِ ٱلعَظِيمِ ٣٣﴾
Manası: Ama kitabı sol eline verilmiş olan kişi der ki: ‘Eyvah! Keşke kitabım bana verilmeseydi. Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. Ne olurdu, iş bitiren olaydı o ölüm. Hiçbir şeye yaramadı benden yana malım. Mahvoldu benden saltanatım.’ Tutun onu, hemen ellerini boynuna bağlayın onu. Sonra ancak cehenneme yaslayın. Sonra da uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurarak onu yollayın. Çünkü o, yüce olan Allâh’a inanmıyordu. (El-Ḥâkkah suresi, 25.-33. ayetler)
Ey din kardeşim; amel kitabı sol eline verilen kişinin kötü akibeti ortaya çıkmış olur. . Kitabında yapmış olduğu kötü amelleri gördüğü için “Keşke bana kitabım verilmeseydi.” diye temenni eder. “Keşke hesap için dirilmeseydim.” diye temenni eder. “Ölümümle her şey bitmiş olsaydı.” diye temenni eder. Der ki: “Malım benim için hiçbir şeye yaramadı. Allâh’ın azabından beni uzaklaştıramayacak.” Ve onun dünyadaki gücü ve kuvveti de gitmiş olacak.
﴿خُذُوهُ فَغُلُّوهُ ٣٠﴾
Manası: Tutun onu, bağlayın. (El-Ḥâkkah suresi, 30. ayet)
Yani ‘Onu tutun ve kollarını boynuyla beraber zincirlerle bağlayın ve onu cehenneme girdirin ve onu oraya yerleştirin.’ denir. ‘Sonra uzunluğu 70 arşın olan zincirle onu bağlayın.’ denir. Ağızından 70 arşın uzunluğunda çok büyük bir zincir girdirilir ve o zincir onun dübüründen çıkar.
Allâh’ım bizi azabından koru, ey âlemlerin Rabbi!
Küfür üzere ölen kişinin azap görmesinin sebebi nedir?!
﴿إِنَّهُۥ كَانَ لَا يُؤمِنُ بِٱللَّهِ ٱلعَظِيمِ ٣٣﴾
Manası: Çünkü o, yüce olan Allâh’a inanmıyordu. (El-Ḥâkkâh suresi, 33. ayet)
Küfür üzere ölen kişi ebediyyen azap çeker. Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿إِنَّ ٱللَّهَ لَعَنَ ٱلكَٰفِرِينَ وَأَعَدَّ لَهُم سَعِيرًا ٦٤ خَٰلِدِينَ فِيهَا أَبَدا لَّا يَجِدُونَ وَلِيّا وَلَا نَصِيرا ٦٥ يَومَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُم فِي ٱلنَّارِ يَقُولُونَ يَٰلَيتَنَا أَطَعنَا ٱللَّهَ وَأَطَعنَا ٱلرَّسُولَا ٦٦﴾
Manası: Şu muhakkak ki, Allâh, Kendisine ve peygamberlere iman etmeyenleri lanetlemiş ve onlar için şiddetli bir ateş hazırlamıştır. Orada ebedi olarak kalacaklardır, (kendilerini koruyacak) ne bir dost, ne de bir yardımcı bulacaklardır. Yüzleri o günde ateşte evrilip çevrilir. ‘Keşke Allâh’a itaat etseydik, peygamber’e de itaat etseydik.’ derler.” (El-Aḥzâb suresi, 64.-66. ayetler)
Küfür üzere ölen herkes ebediyen cehennemde kalacaktır, ister Müslüman olmayan anne babadan olsun, ister Müslüman olup sonradan mürted, yani dinden çıkmış kişi olsun. Bir kimse Allâh’ın cisim olduğuna veya Allâh’ın gökte bulunduğuna veya Allâh’ın arşın üstünde oturduğuna veya Allâh’ın her yere yayıldığına inanırsa itikadi küfre düşer ve dinden çıkar. Ya da bir kimse ayağı ile bilerek ve kasten Kur’ân’a basar veya Kur’ân’ı çöpe atarsa fiili küfre düşer. Allâh bizleri korusun. Veyahut bir kimse öfkeliyken Allâh’a söverse veya birine “Allâh’ın oğlu” derse sözlü küfre düşer. Zamanımızdaki bazı sefahat ehlinin şakalaşarak, insanları güldürmek için İslam dininden olan şeyleri küçümsemeleri gibi, İslam dininden herhangi bir şeyi küçümsemek de insanı küfre düşürür. Böylece İslam dininden çıkmış, küfür ve dalalete düşmüş oluyorlar ve bunun farkında bile olmuyorlar. Dünya lezzetlerine dalmış ve din ilmi meclislerinden uzak oldukları için kendilerini hâla Müslüman zannediyorlar ve İslam dinine geri dönmüyorlar. Ta ki ruhları kabzedilene kadar küfür üzerinde kalıyorlar ve böylece cehennemde ebediyen azap görürler.
Allâh bizleri muhafaza eylesin.
Bir Hadis-i Kutsi’de şöyle geçmektedir: Allâh-u Teâlâ cehennem ehlinden azabı en ehven olana şöyle buyurur:
لَوْ كَانَتْ لَكَ الدُّنْيا وَمَا فِيهَا أَكُنْتَ مُفْتَدِيًا بِهَا ؟
Manası: Dünya ve dünya içindekiler senin olmuş olsaydı, onları bu azaptan kurtulmak için feda etmez miydin?
O da der ki: “Evet“. Allâh Azze ve Celle buyurur ki:
قَدْ أَمَرْتُكَ بِأَهْوَنَ مِنْ هَذَا وَأَنْتَ في صُلْبِ ءَادَمَ أَنْ لا تُشْرِكَ فأَبَيْتَ إِلا الشِّرْكَ اﻫ
Manası: Sen Âdem’in sulbunde iken (sen daha henüz yaratılmamışken, Allâh’ın ruhları yarattığı günde) Ben sana bundan ehven olanını emretmiştim. Şirk koşmamanı emretmiştim. Sen ise illâ ki şirki seçtin. (Muslim)
Ey kalpleri halden hale çeviren Allâh’ım, bizleri dininde sabit kıl. Bizlere bu dünyadan kâmil imanla göç etmeyi nasip eyle. Kullarını dirilteceğin o günde bizleri azabından koru, ey âlemlerin Rabbi olan Allâh’ım.
Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.
İkinci Hutbe
Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebu Hanife, Malik, Eş-Şafii ve Ahmed ve evliyalardan ve salihlerden razı olsun.
Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlünün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.
Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.
Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.
Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.
Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿يَٰأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱتَّقُواْ رَبَّكُم إِنَّ زَلزَلَةَ ٱلسَّاعَةِ شَيءٌ عَظِيم ١ يَومَ تَرَونَهَا تَذهَلُ كُلُّ مُرضِعَةٍ عَمَّا أَرضَعَت وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَملٍ حَملَهَا وَتَرَى ٱلنَّاسَ سُكَٰرَىٰ وَمَا هُم بِسُكَٰرَىٰ وَلَٰكِنَّ عَذَابَ ٱللَّهِ شَدِيد ٢﴾
Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetler)
Dua:
Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.
Kâmet getir!