Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O, tektir, ortağı yoktur. O’nun zıddı ve dengi yoktur. Her ne düşünürsek düşünelim Allâh ona benzemez. Her kim Allâh’ı yaratılmışlara has olan bir sıfatla vasfederse o Müslüman değildir. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nuru Muḥammed ﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. Ey yüce Allâh’ım! Efendimiz Muḥammed’e, ﷺ onun ailesine, temiz ve pak olan ashabına ve onları güzel bir şekilde takip edenlere, kıyamet gününe kadar selam ve bereket ihsan eyle.
Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime aziz ve bağışlayıcı olan Allâh’a karşı takvalı olmayı, seçilmiş peygamberin yolundan gitmeyi, O’nun şeriatına ölünceye kadar sadık kalmayı ve Salihlerin amelleriyle amel etmeyi tavsiye ediyorum.
Yüce Allâh Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmuştur:
﴿إِنَّآ أَنزَلۡنَٰهُ قُرۡءَٰنًا عَرَبِيّا لَّعَلَّكُمۡ تَعۡقِلُونَ ٢﴾
Manası: Şüphesiz Biz Kur’ân’ı, akıl erdirip anlayasınız diye, Arapça olarak indirdik.
Arapça’nın en şerefli lügat olduğunu, güzellik, kolaylık ve genişlik bakımından başka dillerde bulunmayan özelliklere sahip olduğunu söylemek abartı olmaz.
Fakat biz Araplar olarak ne yazık ki çoğumuz Arapça’ya gereken önemi vermiyoruz. Oysa çocuklarımızın Arapçayı iyi anlamaması, Allâh’ın kitabındaki ayetleri, Peygamberimizin hadislerini ve imamların sözlerini anlamalarını zorlaştırır, bu da Allâh’ın dinini anlamalarını zayıflatır.
Bugün, Arapçayı sadece ismen bilen bir nesle tanık oluyoruz. Birçok Arap, yazılarında ve konuşmalarında Arap harflerini kullanmayı bıraktı, bunun yerine “sohbet dili” dedikleri bir şeyi kullanmaya başladılar. Böylece, Arapçanın güzelliklerini terk ettiler ve unuttular ya da bilmezden geldiler ki, Peygamber Efendimiz bizi bu dili sevmeye ve ona özen göstermeye çağırmıştı. Abdullâh bin Abbas’ın naklettiğine göre, Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur:
أَحِبُّوا العَرَبَ لِثَلاثٍ لِأَنِّي عَرَبِيٌّ وَالقُرْءَانَ عَرَبِيٌّ وَكَلامَ أَهْلِ الجَنَّةِ عَرَبِيٌّ
Manası:“Arapları üç şey için sevin çünkü ben Arabım, Kur’ân Arapçadır ve cennet ehlinin dili Arapçadır.”
Durum böyleyken, bugün birçok Arap’ı, Arapçaya ilgisiz bırakan şey nedir? Oysa ki peygamberlerin en üstünü olan Muḥammed’in ﷺ kalbine vahiy arapça indi ve o bu lügat ile kavmine hitap edip bu lügat ile onları imana çağırdı ve aynı zamanda Arapça, Allâh’ın ilk insan olan Âdem’e vahyettiği asli dillerden biridir.
Acı verici durumumuzdan, yüce dilimizi, ilimlerini ve edebiyatını ne kadar iyi öğrenmeye ihtiyaç duyduğumuzu anlıyoruz. Bu sayede, bu dille nesillerimizi yetiştirip Kur’ân dilinin değerini düşürmeyi amaçlayanlara karşı durabiliriz. Onlar, bu dili zor ve çağa ayak uyduramayan bir dil olarak genç nesillere tanıtmaya çalışıyorlar. Oysa Rabbimiz, El-Kamer Suresi’nde şöyle buyuruyor:
﴿وَلَقَدۡ يَسَّرۡنَا ٱلۡقُرۡءَانَ لِلذِّكۡرِ فَهَلۡ مِن مُّدَّكِر ١٧﴾
Manası:”Andolsun, biz Kur’ân’ı ezberlemek için kolaylaştırdık; ezberlemek isteyen var mı ?”
Yüce Allâh en yüksek düzeyde fesahat ve belagate sahip olan yüce Kur’ân’ı, okuyup ezberlemek isteyenler için kolaylaştırmış olmasına rağmen nasıl olurda, bazıları bu dilin zor ve çağa ayak uydurmadığını söylemeleri mümkün olabilir? Asıl sorun, birçok kişinin Arapçayı anlamamasıdır; çünkü onlara bu dil öğretilmemiş ve bu dili kullanmaya alışmamışlardır. Bu durum, babalardan çocuklara aktarılan bir ihmalin sonucudur.
Bu durum karşısında şunu söylemeliyiz ki, Arapça’yı canlandırmak ve bu dili konuşmak zor bir iş değildir. Dilimize söz ve eylemle gereken özeni göstermek bizim için ne kadar da önemli. Böylece, çocuklarımız Arapçanın ilimlerine gözlerini açar, onun tertemiz kaynağından beslenirler; kalpleri, ana dillerine olan sevgiyle dolarak bu dili kavrarlar. Bu sayede, önce Allâh’ın kitabını okumayı, ardından Peygamber’in sünnetini anlamayı öğrenirler.
İmam Mürhebi ve İmam Kudaî’nin rivayet ettiğine göre, Ömer bin Hattab, bir gün hedefe ok atan bir topluluğun yanından geçti. Okları hedefi aşırı derecede ıskalayınca, “Atışınız ne kadar kötü!” dedi. Onlar da, “Biz öğreniyoruz” anlamında “نَحْنُ مُتَعَلِّمِينَ” (öğrenenleriz) dediler. Doğru ifade “نَحْنُ مُتَعَلِّمُونَ” olmalıydı. Bunun üzerine Ömer, “Dilinizdeki hatanız, atışınızdaki hatadan daha ağır. Ben Resûlullâh’tan şöyle işittim: رَحِمَ اللهُ امْرَءًا أَصْلَحَ مِنْ لِسَانِهِ ‘Allâh, dilini düzelten kimseye merhamet etsin’. Bugün biz, çocuklarımızda Arapçanın doğruluğuna yönelik böyle bir hassasiyetten ne kadar uzağız?
Bazı insanların, doğru Arapça konuşanlarla alay etmesi, ya da Abdullâh, Abdulkâdir, Abdurrezzâk gibi isimleri doğru bir şekilde telaffuz edenleri duyduklarında küçümsemeleri gerçekten utanç vericidir. Bu isimleri halk arasında yanlış şekilde “Abdella”, “Abdelader” veya “Abderrezza” diye söylemek, şeriatın yasakladığı bir tahriftir. Nitekim El-A‘râf Suresi’ndeki şu ayet bunu açıkça ortaya koymaktadır:
﴿وَلِلَّهِ ٱلۡأَسۡمَآءُ ٱلۡحُسۡنَىٰ فَٱدۡعُوهُ بِهَاۖ وَذَرُواْ ٱلَّذِينَ يُلۡحِدُونَ فِيٓ أَسۡمَٰٓئِهِۦۚ سَيُجۡزَوۡنَ مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ١٨٠﴾
Manası: “En güzel isimler Allâh’ındır, O’na o isimlerle dua edin ve O’nun isimlerinde sapıklığa sapanları bırakın. Onlar, yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir.” (El-A‘râf, 180).
Bazıları, birinin konuşmalarında fasih Arapça kullandığını duyduğunda ya da gördüğünde şaşırıyor ve “sohbet dili” denilen şeyi bilmeyenlere hayretle bakıyor. Ne garip bir haldir ki, Arap kökenli bir milletten gelen insanlar Arapçayı bilmiyor, hatta doğru ve fasih Arapçaya yanlışı tercih ediyorlar.
Bugün Kur’ân ve hadis metinlerinin anlamlarının çarpıtıldığını, doğru manalarından uzak bir şekilde yorumlandığını, kendilerine âlim veya şeyh denilen bazı kimselerin, hastalıklı düşünceleriyle hayal ettiklerine göre fetva verdiklerini görüyoruz. Bu durum, çoğu zaman bu kişilerin Arapça bilgisinden yoksun olmalarından kaynaklanmaktadır. Arapça öğrenmek, insan nefsini arındırır ve kalbi düzeltir. Nitekim Ebu Nuaym “El-Hilye” adlı eserinde İmam Şafii’nin şu sözünü nakleder: “مَنْ تَعَلَّمَ النَّحْوَ هِيبَ وَمَنْ تَعَلَّمَ العربيةَ رَقَّ طَبْعُهُ” “Kim nahiv (dil bilgisi) öğrenirse heybet kazanır, kim Arapçayı öğrenirse tabiatı yumuşar.” Bu sözlerle Allâh’tan sizler ve kendim için af diliyorum.
İkinci Hutbe
Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’eﷺ ve diğer Peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebû Ḥanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Aḥmed ve sâlih evliyalardan razı olsun.
Ey Allâh’ın kulları! Kendime ve size Yüce ve Azim olan Allâh’a karşı takva sahibi olmayı tavsiye ediyorum. O’na karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allâh’tan başka hiç kimse, yoktan var etme anlamında yaratamaz. Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de bazı insanların “Bana şunu yarat, tıpkı Rabbinin seni yarattığı gibi” demeleridir. Bu, açık bir küfürdür ve hiçbir yorumu yoktur. Bu sözü söyleyen kişiye, İslam’a geri dönme niyeti ile Kelime-i Şehadeti söylemesi gerektiğini ona bildirin. Yüce Allâh şöyle buyurmuştur:
﴿ٱللَّهُ خَٰلِقُ كُلِّ شَيۡء﴾
Manası: “Allâh, her şeyin yaratıcısıdır
Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun Peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.
Yüce Allâh şöyle buyurmuştur:
﴿يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱتَّقُواْ رَبَّكُمۡۚ إِنَّ زَلۡزَلَةَ ٱلسَّاعَةِ شَيۡءٌ عَظِيم ١ يَوۡمَ تَرَوۡنَهَا تَذۡهَلُ كُلُّ مُرۡضِعَةٍ عَمَّآ أَرۡضَعَتۡ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمۡلٍ حَمۡلَهَا وَتَرَى ٱلنَّاسَ سُكَٰرَىٰ وَمَا هُم بِسُكَٰرَىٰ وَلَٰكِنَّ عَذَابَ ٱللَّهِ شَدِيد ٢﴾
Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. Ayetleri)
Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Allâh’ım bizi dalalette olanlardan veya dalalete sebep olanlardan değil hidayette olanlardan ve hidayete sebep olanlardan eyle. Âmin