Ahirette Allâh-u Teâlâ’yı Görmek

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun zıddı ve dengi yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekanı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muḥammed ﷺ O’nun rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer Peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.

Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim. Allâh-u Teâlâ yüce kitabında şöyle buyuruyor:

﴿وَٱللَّهُ يَدۡعُوٓاْ إِلَىٰ دَارِ ٱلسَّلَٰمِ وَيَهۡدِي مَن يَشَآءُ إِلَىٰ صِرَٰط مُّسۡتَقِيم ٢٥ ۞لِّلَّذِينَ أَحۡسَنُواْ ٱلۡحُسۡنَىٰ وَزِيَادَة وَلَا يَرۡهَقُ وُجُوهَهُمۡ قَتَر وَلَا ذِلَّةٌۚ أُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡجَنَّةِۖ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ ٢٦﴾

Yûnus Suresi

Ey Mü’min kardeşlerim, bu ayet-i kerime’den anlaşıldığı üzere islam, sizleri “Dâru’s-Selâm”a ulaştıran yolu gösterir. Allâh, dilediğini doğru yola hidayet eder. Güzel amellerde bulunanlar için cennet ve bir de ziyâde vardır. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de bir zillet. İşte onlar cennet ehlidirler. Onlar orada ebedîyen kalacaklardır.

“Dâru’s-Selâm”, Allâh’ın, mü’min kulları için hazırladığı cennettir. Allâh, yaratılmışlardan istediğini hidayete erdirir ve onu doğru yolu bulmasında muvaffak eyler. O öyle bir yoldur ki, onu Allâh, rızasına ulaşılması için bir sebep ve cennete götüren bir yol kılmıştır.

Mü’min kardeşlerim, şüphesiz ki hakiki kurtuluş ahiretteki kurtuluştur ve mesud kişi orada kurtuluşa erendir. Ahirette kurtuluşa götürecek yol ise, takvadır. Takva ise farzları yerine getirmek ve haramlardan kaçınmaktır. Bu dünyada güzel amellerde bulunanlara ahirette cennet ve bir de ziyâde vardır. Allâh-u Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurduğu gibi:

﴿لِّلَّذِينَ أَحۡسَنُواْ ٱلۡحُسۡنَىٰ وَزِيَادَة وَلَا يَرۡهَقُ وُجُوهَهُمۡ قَتَر وَلَا ذِلَّةٌۚ أُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡجَنَّةِۖ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ ٢٦﴾

Yûnus Suresi

Manası: “Güzel amellerde bulunanlar için cennet  ve bir de ziyâde vardır. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de bir zillet. İşte onlar cennet ehlidirler. Onlar orada ebedîyen kalacaklardır.”

Yani Allâh’ın farz kılmış olduğu amelleri güzel bir şekilde yerine getiren ve nehyettiği günahlardan da uzak duranlara Allâh cenneti hazırlamıştır. Ziyâdeye gelince ise o, cennette onlara ziyade olarak verilecek ‘Allâh-u Teâlâ’yı hiçbir şeye benzetmeksizin görme’ nimetidir. Cennet ehli Allâh-u Teâlâ’yı görecek; fakat yaratıkları gördükleri gibi değil. Onlar Allâh’ı keyfiyetsiz, mekansız ve yönsüz olarak görecek; zira O’nun benzeri yoktur. Allâh-u Teâlâ yüce kitabında şöyle buyuruyor:

﴿لَيۡسَ كَمِثۡلِهِۦ شَيۡء﴾

Manası: Allâh hiçbir şeye benzemez.

Allâh, cisim değildir ve cisimlere benzemez. O, akılla düşünülecek veya hayal edilecek gibi değildir. O, yaratıklara benzemez. Aklına ve hayaline ne gelirse gelsin Allâh-u Teâlâ ona benzemez. Allâh; insana, cine, göğe, yere, havaya ve ateşe benzemez.

Mü’min kardeşlerim, Allâh’ı görmek cennet ehli için en yüce nimettir.  Cennet ehlinin Allâh’ı görmeyi sevdiği kadar, sevdiği başka bir şey yoktur. Rivayet olundu ki, derecelerine ve Allâh indindeki makamlarının yüceliğine göre cennet ehlinden bazıları Allâh-u Teâlâ’yı haftada bir kere, bazıları da her gün iki defa göreceklerdir. Cennet ehlinin nimetleri değişiktir ve bu, kişinin işlemiş olduğu salih amellere göredir.

Mü’minlerin cennete girdikten sonra Allâh-u Teâlâ’yı görmeleri dinde sabittir ve ehl-i sünnet ve’l-cemaat arasında bunun hakkında icma vardır. Dolayısıyla bunu inkar etmek caiz değildir ve Allâh-u Teâlâ’nın şu ayeti buna delalet eder:

﴿وُجُوه يَوۡمَئِذ نَّاضِرَةٌ ٢٢ إِلَىٰ رَبِّهَا نَاظِرَة ٢٣﴾

Manası: “Nice yüzler vardır ki, o gün parlayacaktır! Rablerine bakarlar.”

İmam Muslim’in Sahihinde rivayet ettiği Allâh Rasûlü’nün ﷺ şu hadis-i şerîfi de buna işaret etmektedir:

إِنَّكُمْ سَتَرَوْنَ رَبَّكُمْ يَومَ القِيامَةِ كَمَا تَرَوْنَ القَمَرَ ليلَةَ البَدْرِ لا تَضَامُّونَ فِي رُؤْيَتِهِ ا

Bu hadis-i şerif, dolunay gecesinde ayın görülmesinden şüphe edilmediği gibi kıyamet gününde de Allâh’ın görüldüğünde de şüphe edilmeyeceğini bildiriyor.

Allâh, Mü’minlerin görmelerine bir kuvvet verecek ve böylece onlar Allâh’ı -İmam Ebu Hanife’nin de bildirdiği gibi- yönsüz ve mekansız göreceklerdir. İmam Ebu Hanife (radiyAllâh-u anhu) şöyle demiştir: “Cennet ehlinin, Allâh’ı cihet (yön), teşbih (benzetme) ve keyfiyet olmadan görmeleri haktır.”

Allâh Rasûlü ﷺ zikredilen  hadis-i şerifte, hâşâ ve kellâ Allâh-u Subḥânehu’yu aya benzetmemiştir; zira bizim Allâh’ı görmemizi, hiçbir şüphe olmayacağı bakımından dolunay gecesinde ayı görmemize benzetmiştir.

Nasıl ki bulutsuz bir dolunay gecesinde ayı gören, gördüğünün ay olduğundan şüpheye düşmezse, Mü’minler Allâh’ı gördüklerinde de gördükleri Allâh mıdır, Allâh  değilmidir diye hiçbir şüpheye düşmeyeceklerdir; çünkü onlar hiçbir şeye benzemeyen Allâh’ı göreceklerdir. İşte hadisin manası budur. Tevhid ilmini öğrenmemiş bir cahil bu hadisi duyduğunda haşa Allâh’ı aya benzetmiştir. İşte bu cahil kişi, Allâh’ın aya benzediğine inandığı için İslâm dininden çıkmıştır; çünkü Allâh’ın ﴿لَيۡسَ كَمِثۡلِهِۦ شَيۡءٞ﴾ (Manası: Allâh hiçbir şeye benzemez.) ayetini yalanlamıştır.

Allâh-u Teâlâ bu cahil kişi için hayrı dilediğinden dolayı bu kişi hak olan alimlere bu hadisin manasını sordu onlardan da doğru olan manayı öğrendi. O da bunun üzerine kelime-i şehadeti söyleyerek İslam‘a geri döndü. Allâh’a hamd olsun.

Mü’min kardeşlerim, zikrettiğimiz bu tefsir hakkında ehli sünnet ve’l cemaat alimlerinin nassı vardır. Bu da, İmam Buhari’nin rivayet ettiği şu hadisten anlaşılır:

أنّ الناس قالوا يا رسول الله هل نرى ربنا يوم القيامة قال هل تمارون- والمِرية الشك- في القمر ليلة البدر ليس دونه سحاب قالوا لا يا رسول الله قال فهل تمارون في الشمس ليس دونها سحاب قالوا لا قال فإنكم ترونه كذلك

Manası: Bir kısım insanlar: “Ya Rasûlullâh! Biz kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?” dediler. Rasûlullâh ﷺ (mealen) “Siz, bulutsuz dolunay gecesinde ayı görmekten şüphe eder miniz?” buyurdu. Onlar “Hayır, Ya Rasûlullâh.” dediler. Rasûlullâh ﷺ (mealen): “Bulutsuz bir günde güneşi görmekten şüphe eder misiniz?” buyurdu. “Hayır.” dediler. Rasûlullâh ﷺ (mealen): “İşte siz, O’nu da böyle (şüphe etmeden) göreceksiniz. buyurdu.

Hafız İbn-u Hacer el-Askalani “Fethu’l-Bârî” adlı eserinde şöyle dedi:
“ترونه كذلك” (Manası: O’nu da böyle (şüphe etmeden) göreceksiniz.) kavlinden murad, görmenin; açıkça, şüphe olmadan, zorluk çekmeden ve ihtilafa düşmeden görmeye benzetilmesidir. İmam Beyhakî, Şeyh Ebu et-Tayyib Es-Sulukî’nin bu hadis-i şerifin açıklamasında şöyle dediğini söylemiştir: “O’nu görmek için bir yönde toplanmayacaklar ve birbirleriyle itişip kakışmayacaklar. Muhakkak ki O (Allâh) bir yönde görülmeyecektir.”

Dolayısıyla Allâh-u Teâlâ’yı görmek; ön, arka, üst, alt, sağ ve sol gibi bir yöndeki yaratıkları görmek gibi değildir. Aksine Mü’minler, Allâh-u  Teâlâ’yı hiçbir cihette(yönde) olmaksızın göreceklerdir. Bütün yönler, Allâh’ın yarattığı mahluklardır ve Allâh onları yaratmadan önce yönsüz vardı. Bütün yerler, Allâh’ın yarattığı mahluklardır ve Allâh onları yaratmadan önce yersiz vardı. Allâh yönleri ve yerleri yarattıktan sonra da değişmemiştir; O, yönsüz ve yersiz vardır.

Bizlere beyanlarda bulunan Ehl-i Sünnet alimlerini Allâh hayırlarla mükafatlandırsın. Allâh, hakka davet eden Efendimiz Muḥammed’i ﷺ hayırlarla mükafatlandırsın ve cennette bizleri onlarla bir araya getirsin!

Allâh-u Teâlâ’dan dileriz ki, bizleri salih ameller işlemekte muvaffak eylesin, bizlere hayırlı bir son ihsan eylesin, bizleri rahmeti ile Firdevs-i Alâ’ya girdirsin ve Zat’ını cennette görmeyi bizlere ihsan eylesin!

Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.

İkinci Hutbe

Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’eﷺ  ve diğer peygamberlere olsun. Allâh müminlerin vâlidelerinden, âl’den ve raşit halifeler Ebûbekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebû Ḥanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Ahmet ve sâlih evliyalardan razı olsun.

Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.

Şunu da bilin ki Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ  salât ve selâm getirmek ile emretmiştir.

اللهُمَّ صَلِّ على سيّدِنا محمَّدٍ وعلَى ءالِ سَيِّدِنا محمدٍ كما صلَّيتَ على سيدِنا إبراهيمَ وعلى ءالِ سيِّدِنا إبراهيمَ وبَارِكْ عَلَى سيدِنا محمَّدٍ وعلَى ءالِ سيدِنا محمدٍ كمَا باركتَ على سيدِنا إبراهيمَ وعلَى ءالِ سيدِنا إبراهيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مجيدٌ

Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ﴾

El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayet

Manası: “Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. (1) Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir! (2)

Dua:

Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul et. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmin.

Kâmet getir!