Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki Efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muḥammed ﷺ O’nun rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer Peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’e ve diğer Peygamberlere olsun.
Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlünün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.
Şüphesiz ki takva, ulaşılabilecek çok hayırlı bir mertebedir. Kim Allâh’a güvenirse Allâh ona bir cıkış yolu gösterir. Kim taat yerine günahı seçerse zarara uğrar, kaybeder ve fani olanı kalıcı olana tercih etmiş olur. Allâh-u Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:
﴿وَالْعَصْرِ (1) إِنَّ الْإِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ (2) إِلَّا الَّذِينَ ءامَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ (3)﴾
Manası: „Asr“a yemin olsun. Gerçekten insan hüsrandadır. Ancak, iman edip de salih ameller işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır. (El-Asr suresi)
Ey Allâh’ın kulları; biliniz ki Allâh, dilediǧi şey üzerine yemin eder. Bu surede ise „Asr“a yemin ediyor. İbnu Abbâs, bu surede gecen „Asr“ın manasının yüzyıl olduğunu söylemiştir. Allâh-u Teâlâ, bu surede salih kullar hariç bütün insanların hüsranda olduklarına yemin etmektedir. Salih kullar, Rasûlullâh’ın ﷺ nasihatlerine uyar. Rasûlullâh’ın ﷺ emirlerini yerine getirir. Öğrenip öğrendiklerine göre amel eder. Özellikle Sâbikûn-ı Evvelûn bu konuda calışkan idi. Allâh-u Teâlâ, onları Kur’ân-ı Kerîm’de överek söyle buyurmustur:
﴿وَالسَّابِقُونَ الْأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنْصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُمْ بِإِحْسَانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ﴾
Manası: Muhacir ve ensardan olmak üzere Müslüman olmakta diğerlerini geçen ilkler ve onlara güzelce tabi olanlardan Allâh razı olmuştur onlar da Allâh’a teslim olmuştur. (Et-Tevbeh suresi, 100. ayet)
Onlar, tasdik ve iman etti; dîni ögrendi, öğrendiklerine göre amel ve verilen nasihatleri kabul etti. Bunlardan dolayı Allâh-u Teâlâ, onlardan razı olduğunu bize bildirmektedir. Müslüman kardeşlerim; bize yakışan, Rasûlullâh‘a ﷺ tabi olmamızdır. Sahabeleri, birbirlerine nasihatkâr olmalarında taklit etmemiz gerekir. Kardeşin kardeşine; arkadaşın ise arkadaşına nasihat etmesi gerekir. Allâh-u Teâlâ’nın övdüğü o sahabelerin ilkleri, din kardeşlerine birer ayna gibiydi. Kendi için sevdiği hayrı, kardeşleri için de severdi. Din kardeşinin bir aybına tanık olduklarında ona nasihat etmekte acele ederlerdi. Bütün bu hayırlı amelleri Allâh rızası için yaparlardı. Kendine nasihat verilen ise, verilen nasihatin ardından kibirlenmezdi. Çünkü onlar biliyordu ki nasihati verene teşekkür edip o nasihate göre amel ettikleri zaman bunun menfaati çok büyük olacaktı. Ehli Selef’den olan biri mealen şöyle buyurmuştur: „Senin işlediğin hataya dikkatini çeken bir kişi bulduysan ona sımsıkı sarıl.“ Ömer‘in radiyallâhu anhu, şöyle söylediği rivayet edilmiştir: „Benim hatamı düzeltene Allâh rahmet etsin.“ Değerli sahabeler, birbirleriyle karşılaşıp tokalaştığı zaman gülümser ve el-Asr suresini okurdu. Bu sure, yüce ve güzel manalar içermektedir. Birbirlerine merhametten dolayı, salih ameller işlemeyi, Allâh’a itaatkâr olmayı ve Allâh’ın emirlerine bağlı kalmayı nasihat ederdi. Allâh-u Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de onlar hakkında şöyle buyurmuştur :
﴿رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ﴾
Manasi: (Sahabeler) kendi aralarında gayet merhametlidir. (El-Fetḥ suresi, 29. ayet)
Bu ise, Rasûllerin Efendisi olan Muḥammed‘in ﷺ onlara öğrettiğidir.
Müslüman kardeşlerim; Rasûlullâh ﷺ ve onun değerli sahabeleri, bizler için güzel örneklerdir. Öyleyse birbirimize, Allâh’a karşı takvalı olmayı nasihat ve tavsiye etmemiz gerekir. Birbirimize, Allâh’ın emirlerine uyup haram kıldığı şeylerden uzak durmamızı nasihat ve tavsiye etmemiz gerekir. Verilen nasihati kabul etmemiz gerekir. Allâh Rasûlü ﷺ şöyle buyurmuştur :
الدينُ النّصيحَةُ
Manasi: Nasihat dindendir. (İmam Muslim rivayet etmiştir.)
„Kime“ diye soruldugunda ise şöyle cevap verdi:
للهِ ولِكتابِه ولِرسولِه وَلأَئِمّةِ المسلمينَ وعامّتِهِم اهـ
(İmam Muslim rivayet etmiştir.)
Hafız Ebu Amr İbnus-Salâh, şu güzel sözü söylemiştir: „Nasihat, umumi bir kelimedir, nasihatkârın iradeten ve fiilen nasihat verdigi kişinin hayrı için bir araya getirdiği sözleri içerir.
(Hadis’de geçen للهِ kısmın manası ise) Allâh’ı tevhid etmek, O’nu O’na yakışan kâmil sıfatlar ile vasfetmek, O’nu O’na yakışmayan sıfatlardan tenzih etmek, O’nun yasak kıldığı şeylerden uzak durmak, O’na sevdiği amellerde ihlaslı bir şekilde itaatkâr olmak, O’nun sevdiğini O’nun için sevmek, O’nun buğzettiğini de O’nun için buğzetmek ve bütün bunlara davet edip teşvik etmek ile olur.
(Hadis’de geçen ولِكتابِه kısmın manası ise), Kur’ân-ı Kerîm’e iman etmek, onu yüceltmek, onu hatalardan tenzih etmek ve onu doğru bir şekilde okumaktır. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de bildirilene göre yaşamak, onu iyice anlamak, ona göre yaşamaya davet etmek ve onu inkâr edenlere karşı müdafaa etmektir.
(Hadis’de geçen ولِرسولِه kısmın manası ise) bir öncekine yakındır. Bu ise Rasûlullâh’a ve onun vahiy yoluyla bildirdiklerine iman etmek, onu yüceltmek, onun emirlerine uymak ve onun sünnetini uygulamakla olur. Buna, onun ahlakını örnek almak ve onun Âli’ni ve ashabını sevmek de dahildir.
(Hadis’de geçen وَلأَئِمّةِ المسلمينَ kısmın manası ise) Müslümanların imamlarını hak yolda desteklemek, onlara itaat etmek, onları yumuşaklılıkla tenbih etmek, onlara karşı gelmemek, onlar için dua etmek ve başka insanları da buna teşvik etmekle olur.
(Hadis’de geçen وعامّتِهِم kısmın manası ise) Müslümanların imamlarından hariç genel Müslümanları dünya ve ahirette fayda verecek şeylere irşat etmek, onlara onları ilgilendiren dini ve dünyevi hususları öğretmek, ayıplarını örtmek, onları düşmanlarına karşı desteklemek, onları aldatmamak, onlara haset etmemek, kendimiz için sevdiğimizi onlar için de sevmek, nefret edilen şeyleri onlar için de nefret etmek ve bunlara benzer başka faydalı şeylerle olur.“
Allâh, bizleri bu konularda muvaffak kılsın.
Bu konuyla alakalı imam Eş-Şâfiî ile alakalı bir kıssayı anlatalım. İmam Eş-Şâfiî, Muḥammed İbnu Abdil-Ḥakem ile uzun vakit geçirdi. Öyle ki Muḥammed, imam Eş-Şâfiî’nin mezhebine tabi oldu ve ona çok iyilikte bulundu. İnsanlar, onların birbirlerine olan sadakat ve dostluktan dolayı imam Eş-Şâfiî’nin, mezhebindeki sözü vefatından sonra Muḥammed’e bırakacağını zannetti. İmam Eş-Şâfiî’nin -vefatına götüren- hastalığı döneminde, kendisine „Ey Abdullâh’ın babası, senden sonra kimin önünde diz çökelim?“ diye soruldu. Muḥammed İbnu Abdil-Ḥakem, kendisine işaret etmesini bekleyerek yanı başında olmasına rağmen imam Eş-Şâfiî onlara Ebu Ya‘kûb El-Buveytiyy isimli yoldaşını önerdi. O ise, İmam Eş-Şâfiî’nin dostlarından en efdali, en zühüt sahibi, en dindarı, en yumuşak kalplisi, günlerinin büyük kısmını zikir ve din ilmi dersiyle, gecelerinin büyük kısmını ise gece namazı ve Kur’ân tilavetiyle geçirirdi. Böylece imam Eş-Şâfiî, yağcılık (müdahene) edip yaratılmışın rızasını kazanmaktansa, Allâh’ın rızasını kazanmayı tercih etmiş ve öğrencileri için en uygun olanını seçmiştir.
Allâh’ım, bizleri yağcılıktan uzak tut ve bizleri nasihat ehlinden eyle.
Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.
İkinci Hutbe
Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı Efendimiz Muḥammed’eﷺ ve diğer Peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebû Ḥanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Aḥmed ve sâlih evliyalardan razı olsun.
Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.
Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun Peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.
Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi Peygamber Efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.
Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi Peygamber Efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.
Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ (1)يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ(2) ﴾
El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetleri
Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir!
Dua:
Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.
Kâmet getir!